Libya’da BM’nin arabuluculuğunda oluşturulan hükümetin ülkeyi Aralık 2021’de seçime götürememesinden beri krizin iç ve dış paydaşları yön karmaşası yaşıyor. Saflar fena halde karıştı. Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nin Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe’den güvenoyunu çekip başbakan atadığı Fethi Başağa’nın Trablus’a girip iktidarı ele alma girişimleri Türkiye’nin destek verdiği Batı güçleri arasında çatışmalara yol açtı.
2019’daki müdahale ile Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Güçleri karşısında Trablus’un düşmesini önlemiş olan Türkiye bu sefer çatışmanın müttefikleri arasında çıkması nedeniyle nazik konumda.
Dibeybe Ankara’nın tanıdığı başbakan. İstikrar Hükümeti’nin Başbakanı Başağa ise İçişleri Bakanı olduğu dönemde Ankara ile yakın mesaideydi. İkisi de Osmanlı bakiyesi Türklerin yoğun olduğu Mısrata’dan. Askeri işbirliği ve deniz yetki alanları anlaşmasının geleceği için Türkiye ikisine de bel bağlayabilir(di). Liderlik hırslarını çok belli eden asker kökenli Başağa’nın Mısır ve Fransa’ya yakınlaşıp eski düşmanı Hafter ile ortaklığa yönelmesi Ankara’da güven kaybına yol açtı.
Dibeybe, BM’nin kendisinden aldığı taahhüde ihanet ederek koltuğu bırakmadan seçimlerde aday oldu. En önemli misyonu ülkeyi seçime hazırlamaktı, onu da yapmadı. Sonra Temsilciler Meclisi’nin kararına meydan okuyarak görevi Başağa’ya bırakmayı reddetti. Türkiye’nin yanı sıra paraya bakan askeri güçlere güvendi.
Trablus’taki çatışmalarda SİHA’lar kullanıldı mı?
27 Ağustos’ta Başağa bir kez daha Mısrata’dan Trablus’a girmek için harekete geçerken başkentte iki lidere destek konusunda bölünmüş ‘resmi güçler’ birbirine girdi. 16 saat süren çatışmalarda çoğu sivil 32 kişi öldü, 159 kişi yaralandı. Kurbanlardan biri de sanatçı Mustafa Baraka.
İddia o ki Bayraktar TB2’lerin devreye girmesi çatışmaları bıçak gibi kesti. Trablus’tan konuştuğum kaynaklar Türkiye’nin müdahale etmeye başladığına dair haberin etkili olduğunu belirtiyor. Yine iddiaya göre SİHA’ların vurduğu taraf Başağa için başkente ilerleyen Usame Cüveyli güçleriydi. Cüveyli önce SİHA’ların kullanıldığı haberini reddetti. Sonra bazı komutanlar, Libyalı gazetecilere kullanılan füze parçalarını gösteren fotoğrafları servis ederken Cüveyli de bir gazeteciye 18 füzeyle kendisine bağlı güçlerin vurulduğunu söyledi. Üç ya da dört askeri aracın imha edildiği söyleniyor. Eski Baş Müftü Sadık el Giryani de topa girdi. Başağa hükümetini “Hafter’in projesi”, Hafter’i “Siyonizmin projesi” ve “Sisi rejiminin adamı” olarak niteleyen Giryani “SİHA’ları doğru zamanda fırlatıp düşman mevzilerini bombalayanlara teşekkür ederim. SİHA’lar savaşı bitirdi çünkü oyunun kuralını değiştirdi” dedi. Şimdi Erdoğan “Müftü yalan söylüyor” der mi?
MİT’in kırmızı çizgi uyarısı
Bu füzelerin gerçekte kime ait olduğu hâlâ muamma. Bayraktarların kullanılıp kullanılmadığı teyide muhtaç. Ancak açık olan bir şey var: Öncesinde Türkiye tarafları askeri hesaplaşmaların Trablus’a taşınmaması yönünde çok sert uyardı. Yerel kaynaklara göre MİT Başkan Yardımcısı Cemalettin Çelik, 18 Ağustos’ta Trablus’ta İstihbarat Şefi Hüseyin el Âib ve Batı bölgesinin komutanlarıyla bir araya gelip şunu söyledi: “Başkentin güvenliği kırmızı çizgimizdir, kente güç kullanarak girmeye çalışan taraflar düşman muamelesi görecektir.”
Yani “2019’da Hafter’in yapmaya çalıştığını şimdi Başağa tekrarlayamaz” denildi.
Çelik ayrıca tüm tarafları seçimlerin yapılabilmesi için Ulusal Birlik Hükümeti’ne destek olmaya çağırdı. Bu hassasiyetleri paylaşmak için farklı bölgelerde yerel liderlerle görüşmelere devam edeceğini belirtti.
Peki, bu kırmızı çizgi ilan etme salahiyeti nereden geliyor? Bunu Libyalılar ‘patronluk taslama’ olarak da görebilir fakat Türk tarafı Libya’da asker bulundurma ve Trablus savunmasını 2019’da Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı askeri işbirliği anlaşmasına dayandırıyor.
İstanbul’da kritik buluşmalar
Bu uyarıya rağmen başkent savaş alanına döndü. İnsanlar Hafter’in Trablus’a yüklendiği günleri çağrıştırdığını anlatıyor.
Trablus’un yangın yerine dönmesi Türkiye’yi de çatışmaların içine çekebilir. Bu da Erdoğan’ın Libya planlarını hepten tehlikeye sokabilir. Bu yüzden Erdoğan, Başağa-Dibeybe arasındaki bilek güreşinde tarafsız olduğu görüntüsünün işe yaramayacağını gördü ve duruma müdahale etmeye karar verdi. Başağa ve Dibeybe başta olmak üzere önde gelen aktörler Türkiye’ye davet edildi. 31 Ağustos’ta Başağa Sirte’den özel bir jetle İstanbul’a geldi. Dibeybe de Malta’daki temaslarından sonra soluğu İstanbul’da aldı.
1 Eylül’de MİT’in İstanbul’daki karargâhında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan Libyalı liderleri ayrı ayrı karşısına oturttu. Çavuşoğlu, Fidan ve Akar’ın Dibeybe ile birlikte verdiği poz Libya medyasına servis edildi. Bu da Ankara’nın Dibeybe’den yana tavrını net olarak ortaya koyduğuna yoruldu. Bunu Dibeybe’nin manipülasyonu olarak görenler de var. Mısır ve Fransa’nın desteğini alan Başağa şubattan beri Ankara’nın Dibeybe’yi bırakmasını bekliyordu. İstanbul’daki görüşmelerde de Başağa aradığı desteği bulamadı. Ama Erdoğan sanki Başağa’yı harcamak da istemiyor. İstanbul’daki görüşmelerde iki lideri uzlaştırmayı umuyordu. Üçlü bir uzlaşma fotoğrafı Erdoğan’ı mesrur kılardı. Fakat yakınlaşma sağlanamadığı için Erdoğan sadece Dibeybe’yi Vahdettin Köşkü’nde kabul edip ikili görüntü verdi. Video konferansıyla kabinesinin üyelerini bilgilendiren Başağa görüşmelerin olumlu geçtiğini ama temasların süreceğini belirtti.
Buradan ne çıkar? Ortak hükümet mi, yoksa bir tarafın çekilmesi mi? Tahmin yürütmek zor. Libyalı kimi yorumculara göre Erdoğan, Dibeybe’nin lehine verdiği pozla başbakana daha fazla dayatmada bulunma şansını artırdı. Anladığımız kadarıyla Erdoğan, Başağa ve ekibinden birkaç kişiye Dibeybe kabinesinde yer açılması suretiyle krizin aşılmasını istiyor. İki başbakanın çekilip yeni bir hükümetle seçime gidilmesi yönünde bir öneri de farklı zeminlerde tartışılıyor. Ankara’nın sıfırdan yeni bir hükümetin teşekkülünü faydasız gördüğü de söyleniyor. Bu arada BM Libya Özel Temsilciliği’ne atanan Senegalli Abdoulaye Bathily'nin (Abdullah Batili) nasıl bir çalışma takvimi ile tarafların karşısına geçeceği de önemli. ABD’nin Bathily’ye büyük bir kredi açtığı anlaşılıyor.
Erdoğan, Libya Merkez Bankası Başkanı Sıddık el Kabir’i yakın planda tutarak Libya ulusal rezervlerinin Türkiye’ye park ettirilmesini de sağlıyor. Görüşmelerde Kabir’in de yer alması mali operasyonların siyasi-askeri stratejiye eşlik ettiğini gösteriyor.
Kahire hattı da çalışıyor
Trafik İstanbul’daki temaslarla sınırlı değil. İşin bir tarafında Mısır, diğer tarafında Katar var. Başağa ve Dibeybe İstanbul’dayken Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el Mişri Kahire’deydi. İkilinin Kahire’den İstanbul’a geçeceği söyleniyordu ama bir haber çıkmadı.
Doğu güçlerinin destekçisi Kahire Ulusal Birlik Hükümeti kurulduğundan beri Trablus’la ilişkileri normalleştirmeye çalışıyor. Türkiye de Mısırlıların gittiği yolu tersten yürüyor. Yani Ankara Trablus güçlerinin garantörü olarak doğu güçleriyle ilişkileri düşmanlıktan dostluğa dönüştürmeye çalışıyor. Trablus’taki kaynakların vurguladığı bir şey var: Mısır’ın etkisi doğuda ama çıkarları batıda; Türkiye’nin etkisi Batı’da ama çıkarları doğuda. İki ülkeyi politika değişikliğine zorlayan da işte bu denklemdi. Kahire-Ankara normalleşme sürecini besleyen de yine Libya sahnesindeki yenişememe haliydi. Türkiye’nin müdahalesinin ardından Sirte, Libya için bir bölünme hattına dönüşmüştü. Türkiye Libya ile deniz yetki alanlarını imzalarken esas aldığı kıblesini şaşırmış harita doğu yakasını görüyor. Erdoğan, Doğu tarafıyla buzları eritmek için Akile Salih’i Ankara’da ağırladı. Türk tarafı Bingazi’de de temaslar yürüttü.
Hafter ve İhvan ters köşe yapıyor
Tabloya ezber bozan başka boyutları da ilave etmek lazım. Sözgelimi Rusya ve Mısır’ın gözünden düşen Hafter farklı bir oyun oynuyor. Bir yandan Başağa’nın hükümetine destek çıkıyor. Diğer yandan petrol vanası elinde olduğu için bu kozu kullanarak Dibeybe’yle iş çeviriyor. Kavga gürültü eşliğinde Ferhat Ömer bin Kıdara’nın Libya Petrol Şirketi’nin başına geçirilmesi Hafter-Dibeybe paslaşmasının bir sonucuydu. Hafter, sözcüsü Ahmed el Mismari aracılığıyla Trablus’taki çatışmalara karışmadıklarını da açıkladı. Trablus’taki eski müttefiklerinin birbirine girmesi Hafter’in işini kolaylaştırıyor. Oturup beklemek kadar çıkarlarına uyan bir şey yok şu anda. Hafter’in yerine hazırladığı oğlu Halid’i, Akile Salih’le birlikte 10 Eylül’de Doha’ya göndereceği söyleniyor.
Dibeybe de Erdoğan’dan sonra Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman el Sani ile görüştü. Hiçbir taşın eski yerinde durmadığına dair bir örnek daha:
Türkiye’nin himayesinden yararlanan Müslüman Kardeşler’in lideri Muhammed Savan, Dibeybe’ye karşı Başağa’yı meşru başbakan olarak görüyor. Bu yüzden Dibeybe, Başağa ve Cüveyli ile birlikte Savan hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Savan 9 yıl yönettiği Adalet ve İnşa Partisi’nde liderliği İmad el Banani’ye kaptırınca Müslüman Kardeşler’in ideallerine uygun olarak Demokratik Parti’yi kurmuştu. İkircikli Banani de çıkışı erken seçimde görüyor.
Arabuluculuk çabasına bakarak Erdoğan’ın gerçekten de seçimlerin önünü açacak şekilde ağırlık koymak istediğini söyleyebilir miyiz? Seçim sathi mailinde bunu yapmadı. Muhtemelen Dibeybe’nin oyunbozanlığının arkasında Erdoğan vardı. Kaos uzadıkça Türkiye ile çalışanlar kendilerine yeni patron arıyor. Son 2 yılda bunu net olarak gördük. Bu durumda Erdoğan’ın önünde seçim sürecinin önünü açacak kartları devreye sokmaktan başka seçenek kalmıyor. Elbette uluslararası çıkar savaşları ve dış müdahalelere ilaveten Libyalılar da ‘zor’ insanlar. Her biri küçük Kaddafi! Trablus karışırsa 1975-2005 arasında Suriye’nin Lübnan’da başına geldiği gibi dün dost bildiğin yarın sabah düşman olarak karşına çıkabilir. Osmanlıda oyun bitmez ama Libyalılar da Osmanlı tedrisatından geçme!
Askeri tablo ne söylüyor?
Karmaşanın boyutunu anlamak için Trablus’ta kimin kime silah çektiğine de bir bakalım:
Kâğıt üzerinde Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı “777. Tugay", Başağa’dan yana çatışıyor. 777. Tugay'a, Heysem el Tacuri liderlik ediyor. Dibeybe için silah kuşananların başını Başkanlık Konseyi’ne bağlı İstikrar Destek Gücü çekiyor. Liderleri Abdülgani el Kikli. Dibeybe’den yana duran bir diğer önemli güç Radaa, diğer adıyla Özel Caydırıcı Kuvvetleri. Suudi Arabistan’la bağları olan Selefi eğilimli Abdurrauf Kara komuta ediyor. O da Mısratalı. Bunlar 2011’de NATO bombardımanına paralel örgütlenen milislerin ağababaları. Hepsi paylaşım düzeni yeniden kurulunca tezgâhı hükümetin arsasına çekti. Suçları boylarını aşıyor. Resmiyet kazanmaları parayı ve dokunulmazlığı garantiliyor. Yani gücü olan şiddetini nakite dönüştürüyor.
Başağa’ya arka çıkmak için Zintan’dan gelip Trablus’a girmeye kalkışan Usame Cüveyli ise mayısa kadar Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı’ydı. Dibeybe fişini çekti, o da Başağa’ya el vererek eski patronunun altını oymaya girişti. Cüveyli’ye bağlı güçler, Hafter düşmanlığında başı çeken ama başkentte mevzilerini kaybeden Trablus Devrimci Tugayları’nın kalıntısı sayılır.
Başağa için savaşan diğer gruplar arasında Mısrata’dan Halbus Tugayı, Hittin Tugayı ve Marsa Tugayı var. Bir de Trablus’un batısında Zaviye kentinden Ebu Zreba güçleri. Bahislerini Dibeybe’nin başarısına yatıranlar arasında Zintan’dan İmad el Trablusi güçleri, Zaviye’den 52. Piyade Tugayı, Mısrata’dan 610. Tugay ve 301. Tabur da var.
Bugün birbirini boğazlayanlar Türkiye’nin müdahil olduğu savaşta Hafter’e karşı aynı cephedeydi. Başkent yüzlerce milis gücünün elinde parsellenmişti. Parayı bulamayanlar eridi ya da büyüklere karıştı. Güvenlik tehdidinin kaynağı olan bu ‘güvenlik güçleri’ için bu yılın ilk yedi ayında Maliye Bakanlığı’nın kasasından maaş ödeneği olarak 1 milyar dolar (2.73 milyar dinar) çıktı. Kamudaki maaş bütçesinin yüzde 20’sine tekabül ediyor. Savunma Bakanlığı’nın kadrosu 205 bin, İçişleri’nin kadrosu 190 bin.
Hafter de askerlerine maaşlarını Trablus’taki hükümete ödetiyor ama doğunun ödeneği bu rakama dahil değil.
Velhasıl Erdoğan, Türkiye’nin dış ilişkiler bagajına bela yüklemekten zevk alıyor. Artık yanlış karar ve tercihlere dayansa da 11 yılda oluşmuş bir nüfuz kapasitesi var. Bunu çıkar savaşları için harcamak yerine taşları yerine oturtacak şekilde işlevsel kılmak şart. Libya bir an önce normal bir ülkeye dönüşmezse Türkiye’nin bagajı da patlayacak.
Gazete Duvar / 05.09.22