Yangın çıkar, memleketin ormanları, memleketin gözyaşları içerisinde yanarken, Türk Hava Kurumu'nun depolarında yatan yangın söndürme uçakları gündeme gelir. Yangın söndürme uçaklarının kullanılamaz hale geldiğini kanıtlamak için bakanından vekiline, danışmanından gönüllüsüne iktidar partisinin bütün sözcüleri seferber olur.
"Bazı hainlerin" eşzamanlı yangın çıkardığı dedikoduları yayılır. Saçma sapan görüntülerle kanıtlanmaya çalışılır bu iddia. Bizzat İçişleri Bakanı yalanlasa da ok yaydan çıkmıştır. "Gönüllü kahramanlar" arabalarla yol kesip, kimlik kontrolü yapar. Hoşuna gitmeyen kentlerde doğanların yollarını keser. Hiçbir işlem yapılmaz bu isimlere.
Günler geçer yangınla. Binlerce ağaç yanar, milyon dolarlar harcanarak yangın söndürme uçağı kiralanır başka bir ülkeden.
Aylar sonra THK'nin uçaklarının kullanılabilir durumda olduğu, sadece bakım ve onarım gerektiği anlaşılır. Sorumlu yoktur. Sen hain olursun.
* * *
Sel baskını yaşanır. Elbette doğal felaket, iklim krizi. Ama birilerinin aklına dere yatağına neden ev yapıldığı gelir. Üç kentte toplam 82 kişinin öldüğünü, bunların büyük bölümünün evlerinin dere yatağında olduğunu söyler birileri.
Önce böyle büyük bir acıya siyaset karıştırmakla suçlanır konuşanlar. Sonra terörizmle.
Geri getirebilecekmiş gibi gelenleri, para yardımları açıklanır. Defter kapatılır. Yine sorumlu yoktur. Hain olursun.
* * *
Memleketin 2000'lerden bu yana ismi gündemde olan, 2015 sonrası iktidarın yanında durarak dokunulmazlık elde eden organize suç örgütü liderlerinden biri, devre dışı bırakıldıktan ve kendisi evde olmamasına rağmen evine baskın yapılıp, çocuklarına silah doğrultulmasından sonra, kendi deyimiyle, "bunun öfkesiyle" yayınlara başlar. Limanların ne amaçla kullanıldığını, hangi siyasetçinin kimden maaş aldığını, korku iklimi yaratmak için kendisini nasıl kullandıklarını, hangi firarinin kaçması için hangi siyasinin aracılık ettiğini. Gazetecilerden siyasilere, hakimlerden Susurluk sanıklarına kadar ismi geçmeyen kalmaz. Ama tek soruşturma açılmaz. Meclis sus pus olur. Yargı zaten sus pus… Sen hain olursun.
* * *
İnsan Hakları Eylem Planı açıklanıp, AB dahil kimsenin standartlarına ihtiyaç olmadığı söylenir. Aynı sırada, Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan rektörün suç duyurusu ve talimatlarıyla öğrenciler coplanır. Hain ilan edilir tüm protestocu öğrenciler. Rektörü sivil ve barışçıl yöntemlerle protesto eden hocalar okuldan atılır. Memleketin en nadide üniversitesini sıradanlaştırmak, millileştirmek olarak açıklanır. Rektör değişir, yerine yardımcısı getirilir. Yardımcısı bu kez basit protesto eylemleri yapan gençleri hedef alır. Gençler tutuklanır. Sırtlarını dönerek, mesai saati dışında eylem yapan hocalarla ilgili suç duyurusunda bulunulur. Bütün yapılanlar vatan, millet, Sakarya ile açıklanır. Sen hain olursun.
* * *
Her gün kadınlar öldürülür, nefret saldırıları düzenlenirken, çocuklar istismar edilip, tarikat yurtlarında kendilerini asarken, aslı astarı olmayan gerekçelerle İstanbul Sözleşmesi kaldırılır. Bir daha bu sözleşmenin ağza alınması yasaklanır. Sen hain olursun.
* * *
Türkiye'nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre karar veren, kararları anayasaya göre bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hükümlerini uygulamamak için yargı seferber edilir. Hakkında kanıt bulunamaması "usta bir ajan olmasına" bağlanan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde tutulmaları için kimsenin inanmadığı hukuki yollar üretilir. Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği'nin farkını bile bilmeyen gazeteciler bu konuda sorular sorar. "Bizi bağlamaz" yanıtı alıp gülümseyerek otururlar yerlerine… Sen hain olursun.
* * *
Cezaevinde hasta mahkûmlar ölür, hafızasını yitirmiş insanlar inatla tutulurken, devlete ve millete sonsuz faydaları iddia edilerek organize suç örgütü liderleri salınır dışarıya. Rahatça çıkabilmeleri için örtülü af yasaları icat edilir. Topluma enjekte edilen kin ve nefret söyleminin sonuçları, "milletimiz böyle istiyor" diye sunulur. Sen hain olursun.
* * *
Bakanlar istifa edemez, görevlerinden affını ister. Affedilen kayıplara karışır. Yerine gelenin kaç ay dayanabileceği tahminleri yürütülürken, dünyanın aklının almadığı politikalar geliştirilip, halk sadece bir ayda daha da yoksullaştırılır. Önce, bu politikaların akılcı olmadığını söyleyen dış güçler sorumlu tutulur politikaların olağan sonucundan. Ardından ekonomik seferberlik ilan edilir seferber olabilecek mecali kalmış gibi insanların. Birileri şükreder, birileri dolar ne zaman 20 lira olacak diye beklerken, "maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?" denir. Sorumlu bakanın, "Siz sadece enflasyonun altında ezilirsiniz, ya biz ne yapalım" söylemi izler bunu. Sen hain olursun.
* * *
Hazine garantili ihalelerde devletin ödeyeceği paralar döviz kurlarına göre revize edilir, milyon dolarlık araçlara binip, milyon dolarlık evlerde oturanlar, halkın gerekirse kuru soğanla beslenebileceğini söyler. Hepimizin birden göğüslemesi gerektiği anlatılır krizi. Diğer yandan halka "dolarla ne işin var?" söylemi ezberletilir. Günlük artan yakıt fiyatları, günlük artan doğalgaz fiyatları, günlük artan elektrik fiyatları, bunların artması nedeniyle günlük artan etiketlerin hepsinin dolarla ilgili olduğunu söylersin. Sen hain olursun.
* * *
Ve zaten bu ülkede mutlaka hain olursun.
Cezaevinde ölüp, kayyım belediyesinin tabut vermediği genç bir insanı konu ettiğinde, işkence göreni gündeme getirdiğinde, basın açıklamasının suç olmadığını söylediğinde, milli ve yerli olduğu söylenen hiçbir şeyin milli ve yerli olmadığını anlattığında, tarikat yurtlarından, yolsuzluklardan söz ettiğinde hain olursun.
Mutlaka hain olursun…
Bir yıl böyle geçer ülkede…
Davalar bitmez, gözaltılar bitmez, soruşturmalar bitmez, yasaklar bitmez, yolsuzluklar bitmez, gariplikler bitmez.
Ve sen yılın sonunda büyük bir hain olursun.
T24 / 18.12.21