Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) 11 Ekim’de cumhurbaşkanlığı seçimine giderken Ankara’nın müdahaleci tutumlarıyla ada siyaseti alabora oldu.
Bir süredir Ankara’nın Ulusal Birlik Partisi’nden Başbakan Ersin Tatar lehine seçime müdahale ettiğine dair şikâyetler, nihayetinde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından da bizzat dile getirilmişti.
Seçime beş gün kala birisi çok kritik iki adım atıldı. Türkiye ile ada arasındaki su nakil boru hattının tamirden sonra yeniden açılışı seçim öncesine denk getirildi. Başlangıçta iki ayda bitmesi öngörülen tamirat dokuz ay sürdü. Tatar 6 Ekim’de Ankara’da video konferans yoluyla yapılan açılışta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yanında yer aldı.
Daha büyük sürpriz, ikilinin kapalı Maraş kentini kısmen açma kararı oldu. 8 Ekim itibarıyla kamuya ait olan sahil bölümünün bir kısmı ve Demokrasi Caddesi halka açıldı.
Maraş 1974’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eline geçtikten sonra askeri bölge ilan edilip kapatılmıştı. Kentteki Rumlar güneye kaçmıştı. 46 yıldır tam bir hayalet kent. BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararla Maraş’a kendi sakinleri dışındaki insanların yerleştirilmesini “kabul edilmez” olarak niteleyip bölgenin BM yönetimine devredilmesini istemişti. Konseyin 789 sayılı kararı da 550’yi teyit ediyordu. Ancak birkaç yıldır sahil kesimine askerin izniyle girilebiliyordu. Şimdi açılan kapıdan bölgeye kimlik ibraz edip kayıt yaptırarak girilebilecek.
Maraş barış görüşmelerinin en önemli konularından birisi. Çetin müzakereci merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Maraş’ın kısmen Rumlara bırakılmasını KKTC’ye uygulanan ambargoların kaldırılması şartına bağlamıştı. Bu konuyu en son 2003’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Rum lider Tasos Papadapulos'a mektuplarında dile getiren Denktaş, 1993’te BM’nin Maraş ve Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın iki toplumun yararına açılması önerisini ambargoların kaldırılmasını içermediği için reddetmişti. 2004’te Türk tarafının yüzde 65 ile kabul ettiği, Rum tarafının yüzde 76 ile reddettiği Annan Planı da Maraş’ı Rum tarafının denetimine bırakıyordu.
Hâliyle Maraş BM kararları, müzakere metinleri, Rum mülklerine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Taşınmaz Mal Komisyonu süreci ve uluslararası hukuku ilgilendiren bir mesele. Bugüne kadar 281 Rum Maraş'taki gayrimenkuller için Taşınmaz Mal Komisyonu'na başvurdu. Bunların 193'ü mülklerin iadesini, diğerleri toplam 1,4 milyar euro tazminat istedi.
BM ve AB’den gelen tepkiler bir yana, karar KKTC siyasetini de karıştırdı. Bir kere bu konuda meclis ya da Bakanlar Kurulu kararı alınmadı. Maraş hâlâ askeri bölge statüsünde. Karar yetkili organlar baypas edilerek Tatar ile Erdoğan arasında alındı. Cumhurbaşkanı ve hükümet ortaklarının da haberi yok. Hatta Halkın Partisi’nden (HP) Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Tatar’ın haber vermeden Ankara’ya gittiğini, gelişmeyi birkaç saat önce telefon açıp sorunca öğrendiğini belirtti. Sonuçta HP koalisyondan çekilirken Özersay “Hükümet bitmiştir” dedi.
Cumhurbaşkanı adayları arasında Erdoğan’la arası olmayan Akıncı’nın yanı sıra sağ cenahtan Serdar Denktaş gibi isimler de ciddi tepki gösterdi. Denktaş “Böyle bir saçmalıkla hiç karşı karşıya kalmadık. Değer miydi bir sahil için şimdi BM’yi karşımıza almaya? Değmezdi” diye çıkıştı. Ankara için “makul aday” sayılan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, “Halkımız ciddi bir güvensizliğe, ayrışmaya ve gerilime sürükleniyor. Buna asla izin vermeyeceğiz. Çözümün zemini uluslararası hukuktur” dedi. CTP’li eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da hem seçime müdahale edilmesini hem kararı eleştirdi.
Adanın Türkiye’den farklı özel bir siyasi dokusu var. “Kuzey Kıbrıs’ı yöneten ne cumhurbaşkanı ne da başbakandır, gerçek yönetici Türk elçisidir” sözü yaygın kanaati yansıtsa da seçimlere müdahale ters tepiyor. 2010 ve 2015’te seçmen Erdoğan’ın desteklediği adayları ters köşeye gönderdi.
Erdoğan’ın bu seçimdeki temel motivasyonu, birkaç kez sözlü olarak sataştığı Akıncı’nın ekarte edilmesi. Bu müdahaleler daha çok nüfusun üçte birini oluşturan Türkiye kökenlileri yönlendirmeyi hedefliyor. Ancak bu kitle de bölünmüş durumda. Erdoğan’ın etkilemeye çalıştığı sağ kesimler arasında da müdahaleye tepki olarak Kıbrıs milliyetçiliği nüksediyor.
Barış sürecini desteklediği dönemlerde Erdoğan daha çok sol kanatlarla çalıştı. Türkiye iç siyasetindeki aşırı milliyetçi sapma çözüm perspektifini yok ederken Erdoğan’ın Kıbrıs’ta aradığı siyasetçinin profili değişti. Erdoğan’ın İstanbul seçimlerindeki gibi Kıbrıs siyasetindeki dinamikleri ve değişkenleri okuyamadığı yönünde tespitler var.
Bu adım hem seçime müdahalenin tekrarı hem de barış sürecinde parametreleri değiştirme girişimi olarak görülebilir. Maraş’ın bir al-ver mantığıyla Rumlara devriyle ilgili 1993 ve 2003’te yapılan tekliflere Ankara destek vermişti. Yeni süreç ise koşullara bağlı olarak Maraş’ın tamamen açılması hedefini barındırıyor. Erdoğan’ın “Maraş’ın tamamen açılmasını temenni ediyoruz” sözleri de bu hedefi yansıtıyor. Böylesi bir adım üzerine ölü toprağı serpilmiş barış sürecini tetikleyeceği gibi ilhak projesinin önünü de açabilir.
Al-Monitor / 09.10.20