SML direnişçileri: “Biz kadınlar her alanda var olacağız”

Beylikdüzü SML Etiket Fabrikası’nda sendikalaştığı için işten atılan 22 işçi arasında bulunan üç kadın, Nazan, Seçil, Derya 3 Şubat’tan bu yana fabrika önünde direnişteler. Kadın emeğinin üç kuruş olduğu fabrikada, ücretsiz izin, baskı mobbing her şey var. Kadınlar işe iade edilinceye kadar direnmeye kararlılar.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 16 Şubat 2021
  • 13:45

İstanbul Beylikdüzü, Haramidere Sanayi Sitesi’ndeki  Zara, H&M ve Bershka gibi uluslararası dev moda markalarına üretim yapan SML Etiket Fabrikası, içlerinde DİSK/Tekstil ve Dev Tekstil üyelerinin olduğu 22 işçiyi 28 Ocak’ta işten çıkardı. Gerekçeleri “küçülme”ydi. İtiraz eden işçiler güvenlik yardımıyla yaka paça fabrikadan atıldı. İşten çıkarma yasağına rağmen çıkarılan üç kadın işçi Nazan, Seçil ve Derya, 3 Şubat’tan bu yana fabrika önünde direnişteler.  Yönetimin, “Sendika sadece sizin aidatlarınızı almak için var” diyerek işçileri vazgeçirmeye çabaladığını, ikna edemeyince işten çıkardığını söyleyen Seçil Arı, toplu yapılan bildirime itiraz edenlerin güvenlik tarafından zorla dışarı atıldığını belirtiyor. Seçil Arı, “Bizleri açlığa yokluğa mahkûm edemeyecekler. Bu direnişimiz emek ve onur mücadelesidir” diyor.

Siparişler azalmadı arttı

SML’de bir buçuk yıldır makine operatörü olarak çalışan Seçil Arı, yaklaşık iki hafta önce çıkışı verilen 22 işçiden biri. SML yönetiminin, işlerin azalması gerekçesiyle çıkışların yapıldığını bildirse de bunun düpedüz bahane olduğunu söyleyen Seçil Arı, “Pandeminin ilk dönemleri ücretsiz izine çıkarmalar başladı. 450 gününü doldurmayanlar ve emekli çalışanlara hiçbir şekilde ödeme yapılmadı. Sadece devletin verdiği günlük 39.50 TL gibi komik bir ücretle geçinmemiz beklendi. Fakat sonra işler açıldı, iş yükü daha da arttı. Diğer ülkelerin siparişleri de bize gelmeye başladı. Siparişin yoğun olduğu haftalarda günde 12 saat çalışıyorduk. Bu yüzden gece vardiyaları yeniden açıldı. Yönetim işçi temsilcileriyle toplantı yaparak,  ‘Bu ay karımız çok artı’ diye seviniyordu. Bizler gece vardiyalarında daha ağır makinelerde çalışıyorduk. Bunun için ücretlerde düzenleme yapılmasını istedik, ama oyaladılar, bir iyileştirme olmadı” diye anlatıyor.

Ağır mesai koşullarında işverenin sendikalaşmaya karşı sürekli tetikte olduğunu belirten Seçil Arı, “Fabrikada makine makine gezerek, ‘Sendikaya üye misiniz? Size üye olun diyen oldu mu? Olursa bize söyleyin’ gibi sorularla ajanlık dayatması yapılıyordu. Yönetim bize ‘Sendika sadece sizin aidatlarınızı almak için var. Biz size bireysel zam yaparız ama sendika bunu istemez herkese eşit maaş ister’ diyordu.  Sendikalaşmanın anayasal hakkımız olduğunu söylediğimizde bu hoşlarına gitmiyordu. En ağır işi biz yaptığımız halde en düşük ücreti biz alıyorduk. Genel Müdür 50 bin TL alırken ve ona her şey ücretsizken, (arabası, benzini vs, şirket tarafından karşılanıyordu) biz işçileri düşünen yoktu. Biraz zam alsak, batacak mıydı firma?” diye konuşuyor.

Gece vardiyasında kadınlar ağırlıktaydı

Fabrikada kadınlara daha çok baskı ve mobbing uygulandığını vurgulayan Seçil Arı gördükleri yıpratıcı muameleyi şöyle anlatıyor, “İki hatta üç makineye birden bakmaya zorluyorlardı. Makine bakımı ve tamirini yapmamızı bile istediler. Gece vardiyasında da en çok kadın işçileri çalıştırıyorlardı. Bu vardiyada usta veya makine bakımcıları yoktu. Makine bozulduğu zaman tamirini yapamadığımız için iş çıkmıyordu. Bu sefer de ustabaşları bizi arayarak ‘Neden iş çıkmadı, az iş çıktı?’ diye baskı yapıyorlardı.”

Fabrikada Corona tedbirlerinin doğru düzgün alınmadığına dikkat çeken Seçil Arı, “Maskesiz gezme yasaklandığında iş yerinde bir maskeyle on saat çalıştık. ‘Tek maskenin yetersiz olduğunu’ söylediğimizde, ‘Hiç maske vermeyen işyerleri var, biz yine tek maske veriyoruz’ dediler. Maskelerin fiyatları düşünce çift maske verilmeye başlandı. Molalarda masalar iki kişilik ayarlansa da, soyunma odalarında 20’den fazla kadın, iç içe üzerimizi değiştiriyorduk. Üretim bölümlerinde de aynı şekilde bir makinede iki kişi yan yana çalıştık” diye anlatıyor.

Sen kadınsın ne işin var eylemde

Ailesiyle yaşayan Seçil Arı, evin tek çalışanı olduğunu belirterek, “Ev kirası, elektrik, su faturası, mutfak masrafları hepsi benim üzerimde. Asgari ücretle zor geçinsek de en azından her ay düzenli gelirimiz vardı. Şimdi hepsi elimizden alındı” diyor.

İşe başladığından beri Dev Tekstil Sendikası üyesi olan Seçil Arı, direnişe çıktığı için de eleştirilere maruz kaldığını söyleyerek şöyle devam ediyor: 

“Biz 3 Şubat’tan beri fabrika önünde direniyoruz. Ama kadın işçi olarak bunun da birçok zorlukları oluyor. ‘Sen kadınsın ne işin var orada?’ diyenlere inat direnmeye devam edeceğim. Toplumda kadını ev işleri ve çocuk yapan insan olarak görüyorlar. Biz kadınlar hem ev işi hem de işyerinde çifte sömürüye maruz kalıyoruz. Emeğimizi, yaptığımız işi küçümsüyorlar.  Patronlar kadınları yedek iş gücü olarak görüyor, biz kadınlar her alanda, her yerde yer alacağız almaya devam edeceğiz.”

İşçi sınıfının yaşadığı sorunların benzerliğine dikkat çeken Seçil Arı, “Bizleri açlığa yokluğa mahkûm edemeyecekler. Gerekirse gece işe gidip gündüzleri direnmeye devam edeceğiz. ” diye konuştu.

Üç vardiya bile çalıştık ama…

Derya (32) ise iki yıla yakın bir süredir SML Etiket Fabrikası’nda RFID operatörü olarak çalışıyordu. O da tıpkı Seçil gibi sendikalı olunca işinin elinden alındığını düşünüyor. İşini hakkıyla yaptığını belirten Derya, “Kimi zaman üç vardiya çalıştık. Bizim çalıştığımız makinenin iş yükü fazlaydı. Bunu dile getirip maaşımıza zam istedik, hep geçiştirildi. Zaten pandemi çalışmamızı olumsuz yönde etkiledi.  İşe dönüşümlü gitmeye başladık. Vardiyalar değişti bu da ister istemez çalışmamızda adaptasyon süreci yaşamamıza sebep oldu. Ayrıca ücretlerimiz de değişti, işe gitmediğimiz zaman aldığımız ücret az olduğu için geçim derdi yaşadık. Sigortamız eksik yatırılıyordu bu da ayrı bir sorundu” diye konuşuyor.

Virüse rağmen üretim durmadı

İşverenin pandemi nedeniyle çalışanlara yönelik ayrı ayrı çalışma biçimlerini gündeme getirdiğini söyleyen Derya şöyle konuştu, “Pandemi tedbirleri kapsamında fabrikanın değişik bölgelerine dezenfektanlar koydular, fabrika düzenli ilaçlanıyordu. Pandeminin ilk başlarında beyaz yakalıları izne ayırdılar. Onlar evden çalışırken, biz fabrikada üretim yaptık. Bizim için evden çalışma yoktu.  Virüslü hastalar varken bile çalışmaya devam ettik üretim durdurulmadı. İşin yoğun olmadığı zamanlar işçileri dönüşümlü ücretsiz izne ayırdılar.”

Fabrikada gördüğü baskılar ve yaşadığı sıkıntılar sebebiyle dört ay önce sendikalı olan Derya, “İşyeri yönetimi toplantılarında hep, ‘Bu işyeri sendikayı kaldıramaz, sendika demek işverenden fazla para çıkması demek’ gibi laflar ederlerdi. Bence işten sendikalı olduğumuz için çıkarıldık” diye konuşuyor.

Babasını küçük yaşta kaybeden, dört kardeşi ve annesiyle hayat mücadelesini sürdüren Derya, “Evimizi üç kardeş çalışarak geçindiriyoruz. En küçük kız kardeşim ve annem çalışmıyor. Biz çalışanlar işte olduğumuz için ev işlerini genelde annem hallediyor. Tüm kardeşler birleşip krediyle ev almıştık. Şimdi benim işsiz kalmam ailemizi olumsuz etkiledi. Sonuçta kredi borçlarımız var, ev geçindiriyoruz. Ayrıca evlilik planları yapıyordum, ertelemek durumunda kaldım. Hayatımızı idame etmek için çalışmak zorundayım. Böylesi bir süreçte işsiz kalmak beni maddi açıdan zorluyor” şeklinde konuşuyor.  Gelecek kaygısı taşıdığını vurgulayan Derya, “Günlerdir fabrika önünde direnişteyiz. Taleplerimiz karşılanana ve işe iade edilene kadar direnmeyi düşünüyoruz” diyor.

Kod 29 ile tehdit edildik

SML Etiket Fabrikası’nda bilgisayar operatörü olarak geçen yıl Eylül ayından beri çalışan Nazan (29) ise evli, bir çocuk sahibi genç bir kadın. Nazan, “İşverenle hiçbir problem yaşamadım. Aksine bizden çok memnunlardı. Çünkü şirketin en yoğun tempolu makinesinde çalışıyor ve onca yoğunluğa katlanıyorduk. Taa ki işverenden iş yoğunluğu sebebiyle ekstra ücret talep edene kadar. Bir sene bizi oyaladılar. Sonra pandemi başladı. Garip olan işverenin bize işler azaldı, derken, birçok yeni işçiyi işe almasıydı. Neden böyle bir şey yaptıklarını anlayamadık. Sorduğumuzda üçüncü makine gelecek, işler yoğunlaşacak dendi. ‘Sizleri asla işinizden etmeyiz, böyle düşüncelere kapılmayın. Bize güvenin’ dediler. Meğerse bu bir tuzakmış. Bizler taşeron işçilere işleri öğrettik. Sonra izinde olan arkadaşları hafta ortasında hiçbir bahane kabul etmeksizin işe çağırdılar ve aynı gün 22 arkadaşımızı güvenlik zoruyla işten çıkardılar.”

SML’nin sendika üyesi olan işçilerinden “Kendi isteğimle ayrılıyorum” diyerek imza istediğini anlatan Nazan, “Yönetim bizlere, ‘Kendi isteğinizle işten ayrılın. O zaman devlete vereceğimiz cezayı sizlere veririz. Eğer buna imza atmazsanız zorluk çıkarırız. Sizi hem çıkarır hem de Kod29’dan (İşveren tarafından işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile fesihi) çıkarırız’ diye tehdit etti. Biz üç arkadaş imza atmadan çıkarken, diğer arkadaşlar imza atmışlar” diye konuştu.

Bizden önceki işçileri de atmışlar

Patronların sendikalaşmaya karşı olduklarına dikkat çeken Nazan, “Bizlerin işe alındığı dönemde fabrika birçok işçiyi çıkarmıştı. İş mülakatına katılan yöneticiler sendikaya üye olmamamız konusunda ısrarla konuşmalar yapmıştı. Sonra öğrendik ki çıkan işçilerin hepsi tıpkı bizler gibi sendikalıymış. Ne yazık ki üyesi oldukları sendika onların arkasında durmamış, işlerinden olmuşlar.”

Fabrikadaki pandemi tedbirlerindeki sorunlara dikkat çeken Nazan, “Mesela ben fabrikada çalıştığım makinada Covidli arkadaşlarla beraber çalıştım. Tabii kendisi de bilmiyordu. Bir hafta sonra durumu kötüleşince hastaneye gitti. Şirketteki tüm arkadaşlar test yaptırmak istedi, zorla kabul ettiler. Herkes negatif çıktı. Fakat yine aynı arkadaşın ailesinden biri Covid oldu. Ona rağmen onu işe çağırdılar. İtiraz edince ‘Bir şey olmayacağı’ söylendi. Yemek masaları daha yeni iki bölme olarak ayrıldı. Asansörlere beş kişi binmek yasak deniyordu ama giyinme odaları servisler tıka basa doluydu. Ben dört aydır sendikalıyım. Nasıl oldu bilmiyorum ama tüm sendikalı çalışanlar tespit edilip işten çıkarıldı” diye konuşuyor.

Maddi anlamda zor günler yaşadığını anlatan Nazan, şöyle devam ediyor: “Benim üç buçuk yaşında küçük bir kızım var. Fabrikada işbaşı yaptığım zamanlarda ona hep annem bakıyordu. Ben de anneme yakın olsun diye işten çıkarılmadan bir hafta önce Avcılar’da bin 650 liraya ev tuttum. Bir hafta sonra, işten çıkarıldım. Bu beni kahretti. Sonuçta küçük bir kızım var, onun temel ihtiyaçları var. Bir süre öncesine kadar eşim de işsizdi. Çok zor günler geçirdik. Evimizi kapatmak durumunda kalmıştık, o sebeple eşyaları da vermiştik. Şu an evimde mobilya bile yok. Çalışıyorum alırım diyordum. Artık düzenli bir hayatımız olacak diye seviniyordum, işsiz kaldım. Ben şimdi ne yapacağım?”  Her şeye rağmen işine geri dönmeyi arzu eden Nazan, “Kızım için yaşıyorum ve kızım için mücadele vereceğim” diyor.

Sadece patron değil uluslararası firmalar da sorumlu

DEV TEKSTİL İstanbul Avrupa yakası temsilcisi Okan Karaçam da şöyle konuşuyor:

“28 Ocak günü SML Etiket’te 3 üyemiz ile birlikte toplam 22 arkadaşımız işten çıkartıldı. Fabrika yöneticileri işçileri tamamen keyfi, haksız bir şekilde işten çıkartmıştır. Burada ki asıl amaç içeride yürütülen sendikal faaliyetin engellenememesidir. Fabrika içerisinde yürütülen sendikal faaliyetten dolayı işçilere yöneticiler ve ustalar tarafından ajanlık teklifi de yapılıyor. Baskı ve mobbing artıyor. Üyelerimiz işten çıkartıldığı gün fabrika içerisinden güvenlikler ve yöneticiler tarafından zorla çıkartılmıştır. DEV TEKSTİL olarak, işten atılan kadın üyelerimiz ile birlikte, aldığımız kararla fabrika önünde direnişe başladık. Keyfi uygulamaya, sendika düşmanlığına taşeronlaşmaya karşı direniyoruz. İşten çıkartılan arkadaşlarımızın tek sorumlusu SML patronu ve yöneticileri değildir iş yaptığı tüm firmalar da sorumludur. Bundan dolayı o firmaların kapısına da dayanacağız.”

Gülay Fırat – Kadın İşçi / 16.02.21