Geçen hafta Sivas Katliamı’nın 27. yıldönümüydü. Bu canavarlığı “anlamlandırma”, onun aslında neyin [G]erçeği olduğunu saptamayı deneme konusunda hâlâ, kimilerimiz yetersiz kalıyor, kimilerimiz de yetersiz kalmayı seçiyor.
Sivas Katliamı ve ‘Unheimliche’
Böyle olayları anlamlandırmaya çalışırken nedensellik zincirini polisiye ve hukuki süreçlerin ötesine uzatamazsak, “şu kişiler yaptı, cezası da bu kadardır” diyerek defteri kapatabilir, böylece, “olayı yaşadık ama anlamını kaçırdık” durumuna düşebiliriz.
“Sivas Katliamı’nın”, katliamın fiziki sonuçlarından öte, Freud’un “Unheimliche” kavramını akla getiren bir boyutu var. Bu, aşina olmakla birlikte bir şekilde ifade edemediğimiz için, simgesel sistemimizi, ya da Frederic Jameson’un bir kavramını kullanırsak “bilişsel haritamızı” sarsıcı bir ŞEY’dir. Bu katliamın GERÇEĞİ de işte bu ifade etmekte zorluk çektiğimiz boyuttadır.
Gerçekten de bu GERÇEK, “gerçekliğimizin”, simgeleştirilemeyen, kabul edilmiş anlamlar sistemine katılamayan (katılması engellenen) ŞEY’le ilgilidir. Simgeleştirilemediği için de (bazen simgeleştirmek çok sancılı olduğundan) ona, ancak etkilerinden ulaşabiliyoruz. İki örnek bize yardımcı olabilir.
Sivas’ta AKP Gençlik Kolları’ndan, İl Genel Meclisi üyesi Murat Toraman, Sivas Katliamı kavramını kullananlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Toraman, aynen “Madımak Olayı’nın, 27 yıldır belirli bir kesim tarafından Sivas’a mal edilmesini şiddetle reddediyorum” diyor. Toraman, “Sivas Katliamı’nın” kabul edilebilir anlamlar sisteminden çıkarılmasını istiyor, o “belirli kesimi” betimlemekten kaçınıyor.
İmamoğlu, Katliamı anarken, öznesinin içini boş bırakmayı seçerek “Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz canları bir kez daha rahmetle anıyorum… Fitne ve fesat peşinde olanlar, nefreti körükleyenler hiçbir zaman bu topraklarda kök salamayacak” diyor. Kimdir bu “Fitne ve fesat peşinde olanlar, nefreti körükleyenler” ve bu neyin fitnesi ve fesadıdır?
Toraman “belirli kesimin” kim olduğunu söylese, İmamoğlu da “nefret ve fesat” kavramlarını tanımlasa ve “fitne fesat peşinde olanları” ifadelerinin içine gerçek insanları koymayı denese, Sivas Katliamı “Unheimliche” boyutunu kaybetmeye başlayabilir.
Dört nedensellik ve ‘GERÇEK’
Gelin basit bir deneme yapalım, Sivas Katliamı’na, Aristoteles’in, bir şeyin varlığını açıklayan “4 neden” modeli üzerinden bakalım. (1)- Maddi neden. Katliamın maddesi: Aziz Nesin gibi aydınlara (dinsiz-komünist) karşı nefretle galeyana gelmiş dinci bireyler. (2)- Biçimsel neden (aldığı biçim): Bilişsel haritaları, duyarlılıkları açısından homojenliğe sahip bir kitle. (3)- Hareket ettirici neden: Dinsizlere ve komünistlere yönelik nefreti örgütleyen toplumsal/kurumsal yapı. (4)- Amacı (logos): Dinsizleri ve komünistleri yok etmek. Durum formel olarak bu kadar açıktır.
Yukarda, GERÇEĞE doğrudan değil, ancak etkilerinden hareketle ulaşabiliriz demiştim: Bir taraftan, Toraman’ın açıkça söylemek, İmamoğlu’nun da somutlamak istemedikleri. Diğer taraftan, yukarıdaki dört “neden” içinde kapsananlarla Siyasal İslamın temsilcisi AKP arasında doğrudan kurulabilecek bağlar (Sivas Katliamı’na katılanların avukatları, “zamanaşımına” uğratmalar, affedilmeler, 15 Temmuz “Darbesi” sırasında yaşanan vahşet, Atı alıp Üsküdar’ı geçerken sokağa inen dinci, silahlı kalabalıklar, TV ekranlarında katliam listesi yapmakla övünenler, depremden Covid’e, her türlü belayı ateistlere LGBT bireylere bağlamalar, Sünni İslamın benimsediği “hakikat rejiminin” dışında kalanları susturmalar, yasaları yok saymalar) Sivas Katliamı’nın aslında neyin GERÇEĞi olduğunu ortaya koyuyor: Sivas Katliamı, Siyasal İslamın en aşırı ve özgür, yasanın kısıtlamasından kurtulmuş halidir. Sivas Katliamı, Siyasal İslamın GERÇEĞİDİR.
Bunu saptama cesaretini gösterebildiğimizdeyse, kimi çok sancılı etik ve siyasi gerçeklerle yüzleşmekten kaçınamayız. Örneğin, Sivas Katliamı ortada dururken, Siyasal İslamın iktidara yürüyüş sürecinin önünü açan büyük sermaye, CHP’nin liderliği; destek veren, yükselişe direnmeye çalışanlara simgesel şiddet uygulayan liberal entelijansiya ve işbirlikçi sol, Sivas Katliamı’nı yaratan “dünyaya” eklenmekten, katliam sonrası sürecin, bugünkü rejimin yaptıklarının ve yapacaklarının sorumluluğuna ortak olmaktan kaçınamazlar.
Cumhuriyet / 06.07.20