"Baş düşman" ABD'ye kuş uçuşu mesafede bir ülke Küba. Ama hiç bir zaman bunu bahane ederek toplumun kalkınmasını ikinci plana atmadı. 1990'ların başında savunma harcamalarını yüzde 86 oranında kısıtladı. Tasarruf önlemleri çerçevesinde on beş bakanlığı lağvetti. Ama sağlık ile sosyal hizmetler konusunda herhangi bir tasarrufa gitmedi. Alt yapı sorunları vardı elbette ama tüm okullar, hastaneler hep açık kaldı. Refah uygulamaları ile sağlık harcamalarının GSYİH içindeki payı 1990'dan 1994'e sırasıyla yüzde 29, yüzde 13 arttı. 1990'ların ortalarında 15 bin yeni tıp uzmanı me-zun oldu. Her 202 kişiye bir doktor düşüyor duruma geldi. Ekonomik sıkıntılara rağmen çocuk ölüm oranları hızla düştü.
Tüm bunları yıllardır süren ABD ambargosuna ragmen (aslında abluka demek daha doğru) başarabildiler. Dahası geldi. Fosil yakıt yani petrol enerjisine ulaşma şansı yoktu ülkenin. Alternatif kalkınma stratejileri uyguladı Küba. Yenilenebilir enerjiye büyük yatırımlar yaptı. Fidel Castro 2006'da istifa ettikten sonra, kardeşi Raúl Castro başkanlığını devraldı. Gıda ithalatına bağımlılık, düşük ücretler, düşük verimlilik gibi sorunları çözmek için tasarlanmış yapısal reformları uygulamaya koydu. Hükümetin bu önlemleri tek taraflı bir şekilde zorlamak yerine, Küba toplumunun tüm kes-imlerini dahil etmeye çalışan bir dizi forum düzenledi, tartışma başlattı. Hangi reformların gerekli veya arzu edilir olduğunu, halkla beraber kararlaştırdı Küba hükümeti. Evet Küba demokrasisinde eksiklikler var. Kapitalist demokrasilerde(!) olan ücretli sağlık sistemi yok, ücretli eğitim yok, ölümüne kar amaçlı rekabet yok, nihayet evsizlik yok.
Ablukayı konuşmadan olmaz
ABD' nin Küba'ya uyguladığı ambargo, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na üye devletlerin ezici bir çoğunluğu tarafından kabul edilmiyor. Ancak, Birleşmiş Milletler'in mükerrer emirlerine, özellikle de 7 Kasım 2001 tarihli 56/9 sayılı kararına rağmen, ABD hükümetince sürdürülüyor. 1962'den beri süren ABD ambargosu, Ekim 1992'de Küba ekonomisinin gelişimini sınırlamayı amaçlayan Küba Demokrasi Yasası ile (“Torricelli Yasası”diye de bilinir) daha da güçlendirildi. ABD’nin bu insafsız ambargosu Küba'ya karşı “uluslararası” yaptırımları sertleştirmeyi amaçlayan Mart 1996 tarihli Küba Özgürlük ve Demokrasi Dayanışma Yasası (“Helms Burton Yasası”) tarafından sistemleştirildi. Am-bargo çerçevesinde doğrudan Küba’nın iç işlerine karışmak anlamına gelen uygulamaları da var ABD’nin. Küba'da devrimle birlikte yapılan kamulaştırmalardan zarar gördüğünü iddia eden ABD vatandaşları ABD mahkemeleri aracılığıyla Küba’ya yazminat davası açma hakkına sahipler.
Birleşmiş Milletler 2003 yılında Küba'ya yönelik "haksız" ABD ticari ambargosunun ülke ekonomis-ine yaklaşık altmış yılda 130 milyar dolara mal olduğunu açıklamıştı. Aynı BM 1992'den bu yana her yıl ezici bir destekle ambargoya son verilmesi çağrısında bulunan bağlayıcı olmayan bir kararı kabul etti. Kısa bir süre önce BM’de yapılan bir oylamada "hayır" diyen ABD ile İsrail dışında, çekimser kalan Ukrayna, Kolombiya Brezilya hariç, tam 184 ülke Küba’ya ambargoların kaldırılması önerisine “evet” oyu verdi.
Bunca yıl nasıl ayakta kaldı?
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Küba’da da “sistemin” ortadan kalkacağanı sananları yanılttı Küba. Evet, şu doğrudur, Sovyetler Birliği Küba ekonomisinin yaşamasını sağlamıştır. Sovyetler'in yıkılmasıyla ortadan kalkan, sosyalist ülkelerarası dayanışma örgütü Ekonomik Yardım Konseyi (COMECON) Küba ekonomisinin otuz yılı aşkın bir süredir ayakta kalmasına yardımcı olmuş bir yapıydı. Bakın Sovyetler sonrası ne oldu Küba'da? GSYİH üç yıl içinde yüzde 35 düştü. Tarımsal üretimi yüzde 47, inşaat yüzde 74, ülkenin üretim kapasitesi yüzde 90 oranında düştü. Yurtdışından yakıt da satın alamayınca endüstri zora girdi. İthalatının olmaması Küba'nın endüstrisini felç etti. Uzun süren elektrik kesintileri yaşandı, gıda kuyrukları günlük hayatın gerçeği oldu. Oysa Küba 80'lerde bolluk, istikrar ülkesi idi. Sosyalist ülkeler arası dayanışma sayesinde Küba'nın 1981'den 1984'e kadar büyüme hızı yüzde 7,3'tü. 1986'da Fidel Castro, Mikhail Gorbaçov'un SSCB'deki pe-restroyka/glasnost politikasına karşı çıktı. Liberalleştirmeye yüz vermedi. Ülkede ekonomi üzerinde-ki kontrolü yeniden, daha güçlü biçimde merkezileştirdi, Küba'nın merkezi planlama sisteminde re-form yaptı. Bu önlemleri aldığı için Sovyetler yıkılmasına rağmen Küba ayakta kalabildi. Örneğin devlet tarımsal üretimi yeniden merkezileştirdiği için, 1991-1995'de gıda sorunu yaşamadı ülke.
ABD’nin derdi başka
ABD, Küba'ya yönelik ekonomik yaptırımları, sözümona ülkede “demokratik reform”u teşvik etmek için bir baskı unsuru olarak kullanıyor. Şu bir gerçek; en iflah olmaz Küba düşmanları da bu ayak-lanmaların siyasi karakterinin ne olduğunu açılayamıyor. Çünkü "ayaklanan" herkes ABD’nin inan-mamızı istediği gibi, Küba'nın da sisteminin de düşmanı olmayabilir. Bu nedenle Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel'in "gösterilere katılanların çoğu iyi niyetli" diyor.
Cumhuriyet / 17.07.21