1 Ocak 1959’da Latin Amerika’nın küçük bir ada ülkesinde gerçekleşen Küba Devrimi 62. yaşını kutluyor. O günden bugüne ABD emperyalizminin ambargosuna, çeşitli saldırılarına, kışkırtmalarına, yalnız kalmışlığına ve yaşadığı çok yönlü güçlüklere rağmen ayakta kalmakta direniyor.
1400’lü yıllarda önce İspanyol, Portekiz gibi imparatorlukların sömürgeleri olan Latin Amerika ülkeleri, 20. yüzyıla gelindiğinde ise ABD ve İngiliz sömürgeciliğin etkisi altındaydı. Özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısında Küba, Dominik, Haiti, Bolivya gibi ülkeler başta olmak üzere birçok Latin Amerika ülkesi, doğrudan Amerikancı askeri dikta rejimleri ile yönetilmeye başlanmıştı. Ta ki, kaynakları bakımından oldukça zengin bu coğrafyada yoksullukla boğuşan halklar tarih sahnesine çıkıncaya kadar. Bu coğrafya direnişlere, isyanlara elbette ki uzak değildi. Tarih boyunca İspanyol ve İngiliz sömürgeciliklerine karşı defalarca isyan etmişti. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise ABD emperyalizmine ve onun kurduğu kukla diktatörlüklere karşı mücadeleler başladı.
1950’li yıllarda yoksul Küba halkı çürümüş, mafyalaşmış ve yolsuzluklarla adını duyurmuş bir iktidar tarafından yönetiliyordu. Bu nedenle yoksul halk katmanlarının, küçük-burjuvazinin, işçi ve köylülerin öfke ve tepkisini toplamıştı. Bu dönemde genel seçimlerde, Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro da burjuva demokrat bir partiden (bu partinin sol kanadına mensuptu) aday olmuştu. Castro o dönem henüz sosyalist değildi. Ancak Jose Marti’nin etkisi altında, yurtsever düşüncelere sahipti. Hukuk fakültesini yeni bitirmişti. Öğrenciliği boyunca siyasal yaşamın içinde olmuş, daha üniversitenin ilk yılında Dominik’te diktatörlüğü devirmeye çalışan ve başarısız olan bir harekete, ikinci yılında ise Kolombiya’da bulunduğu sırada gerçekleşen Bogota halk ayaklanmasına katılmıştı. Bunlar Castro’nun Küba için harekete geçmesini kolaylaştıran ilk eylemlilikler olmuştu. Castro’nun da aday olduğu 1952 seçimleri öncesi Batista bir darbe gerçekleştirerek yönetime el koydu. Siyasi partileri, üniversiteleri kapattı, anayasal hakları kaldırdığını ilan etti. Baskı ve zor aygıtını devreye soktu. Castro bu darbe karşısında Movimiento (Hareket) ismini taşıyan kendi örgütünü kurdu.
Movimiento, Batista rejimine karşı amansız bir mücadeleye girişti. 26 Temmuz 1953’te Moncada Kışlası Baskını’nı gerçekleştirdi. Baskın başarısızlıkla sonuçlandı. Fidel Castro ve hareketin kimi önderleri tutsak edilirken onlarca kişi de katledildi. Mahkemeye çıkarılan Castro, “Beni mahkûm edin, önemli değil. Tarih beni aklayacaktır” diyen bir bildiriyi, mahkeme kürsüsünden “savunması” olarak okudu: “Toprak yoksul köylülere dağıtılacak, fabrikalarda kârın yüzde otuzu işçilere verilecek, haksız kazanç ürünü zenginliklere el konulacaktı...”
Castro bir süre sonra genel afla hapisten çıktı ve Meksika’ya gitti. Burada, Küba Devrimi’nin önderlerinden biri olacak Ernesto Che Guevara ile tanıştı. Meksika’da yeniden toparlanan 26 Temmuz Hareketi, bir gerilla mücadelesi başlatmak için 82 kişi olarak “Granma” adlı gemi ile Küba’ya döndü. Granma Santiago’da karaya vardığında, Batista rejiminin saldırısına uğradı. 82 kişinin çoğu katledilirken, Fidel, Raul Castro ve Che’nin de aralarında bulunduğu 21 kişi Sierra Dağlarına varmayı başardı. Sierra’da başta yoksul köylüler olmak üzere Küba halkından büyük bir destek gördüler. Çünkü Batista rejimi daha da saldırganlaşmış, yoksul Küba halkını Amerikan emperyalizminin sömürüsüne daha da açık hale getirmiştir. Bu dönemde 26 Temmuz Hareketi ve Castro henüz sosyalist değildi. Batista rejimine karşı işçi ve köylülerle birlikte, küçük-burjuvazinin de desteğini alan bir halk hareketiydi.
1 Ocak 1959’da mücadele başarıya ulaştı. Batista rejiminin temsilcileri kaçmak zorunda kaldılar. Castro zaferi “Moncada’ya saldırıdan beş yıl, beş ay ve beş gün sonra, Küba’da Devrim muzaffer oldu” sözleriyle duyurdu.
Ülkeden kaçan Batista rejimi; arkasında, bürokratik, yozlaşmış bir devlet aygıtı ile Amerikan tekellerini bırakmıştı. Küba halkını şimdi daha da önemli bir görev bekliyordu. Bir yandan içerideki düzen değişecek, bir yandan da ABD emperyalizminin saldırı ve provokasyonlarına karşı direnecekti.
“5 yıl önce” Fidel’in mahkemede savunma olarak duyurduğu “programı” sınırlı bir reform programıydı. 26 Temmuz Hareketi halktan yana daha birçok yasa ve düzenleme yaptı. Ülkede kiralar yarı yarıya düşürüldü, vergi alanında ciddi düzenlemeler yapıldı. Yoksul köylülere işlediği toprağı veren, büyük toprak sahiplerinin topraklarının bir kısmını bedeli karşılığında kamulaştıran bir programdı.
Ancak bu sınırlı program dahi burjuvaziyi ve toprakların çoğunu tekeller aracılığıyla elinde tutan ABD emperyalizmini rahatsız etmişti. Söz konusu “Toprak reformu yasası”na şiddetle karşı çıktılar. Bu, Küba Devrimi’nde önemli bir kırılma yarattı. Küba burjuvazisi ve ABD emperyalizmi ile Fidel Castro’nun programını destekleyen köylü ve işçiler karşı karşıya geldiler. Kitlesel grevler, köylü mitingleri vb. yaşandı.
Devrim bu noktadan sonra farklı bir aşamaya geçmişti:
“Tarım Reformu Yasası’nın gündeme getirilmesi, Küba devriminin seyrinde gerçek bir dönüm noktası oldu. Devrimin kendi ılımlı sınırlarını hızla yıkması, gitgide radikalleşmesi, derinleşen toplumsal bir içerik kazanması, işçi ve emekçilerle daha derinden kaynaşması ve nihayet sosyalizme yönelmesi, bu adımın tetiklediği büyük toplumsal çalkantılar ve sert mücadeleler içinde gerçekleşti. Bizzat bu sürecin kendisi, 26 Temmuz Hareketi’nin dayandığı o son derece sınırlı ulusal demokratik programın bile, kurulu düzen sınırları aşılmadıkça ve emperyalist sistemden kopuş gerçekleşmedikçe, dolayısıyla devrim kesintisiz devrim rotasına ve muhtevasına kavuşmadıkça, uygulanamayacağını göstermiş oldu.” (Fidel Castro ve Küba Devrimi… / II, Kızıl Bayrak)
Toprak reformu yasasının uygulanması ile ABD emperyalizmi ve Küba burjuvazisi, devrimi boğmak için harekete geçti. İlki, Batista rejiminin kaçakları tarafından oluşturulan 1961’deki Domuzlar Körfezi Harekâtı idi. Üç gün süren çatışmalar Küba halkının direnişi sayesinde püskürtüldü. Bundan sonraki yıllarda da çeşitli yol ve yöntemlerle Küba’ya dönük saldırılar birbirini izledi.
Devrimin 64. yılını kutlayan Küba, bugüne kadar yüz yüze kaldığı saldırılara, çok yönlü kuşatmaya ve bunun yol açtığı sorunlara ve zayıflıklara rağmen hâlâ da direniyor!