Hükümet karşıtı gösterilere sahne olan Küba, hızla dünya basınında yankı buldu. Bir tarafta “Küba'da 'özgürlük' için yapılan son otuz yılın en büyük muhalif eylemi” yorumları yapılırken ülkenin Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel, gösterilerin 'ABD sponsorluğunda paralı askerlerce' düzenlendiğini söyledi, ülkesindeki devrimcileri, 'karşı devrim' olarak yorumladığı dalgaya karşı sokağa çağırdı. Küba'nın sokakları aslında iki cepheden gösterilere sahne oluyor.
Küba son 1-2 yıldır ABD ablukasının ağırlaşması ve bu kuşatma altında pandemiyi yaşaması nedeniyle zor bir dönemden geçiyor. Haliyle gündeme gelen eylemler de basında 'yoksulluk protestoları' olarak yankı buldu. Gerek Türkiye'de gerekse dünyada, gölgesi kendisinden büyük bu gösteriler bir anda 'coşkuyla' karşılandı. “Rejime karşı binler sokakta” yazan(1) Batı medyasının güya alternatif ismi Guardian'dan, “Küba'nın demokrasiye ihtiyacı var” manşeti kullanılan(2) İspanya'nın 'merkez sol' gazetesi sanılan ancak gitgide 'merkeze' doğru kaymakta olan El Pais gazetesine...
Örneğin BBC Türkçe'de olaya dair oldukça çarpıcı bir haber yer aldı.(3) Haberi ilginç kılansa yazdıklarından çok yazmadıkları. Metin, bazı Kübalı sanatçıların bestelediği şarkının sokakta yankı bulmasına kadar detaylı bilgiler veriyor. Ancak ne ilginç ki ülkenin sağlıktan gıdaya, teknolojiden enerji kaynaklarına engel koyan 61 yıllık ABD ablukasına dair tek bir hatırlatmada bulunulmuyor, sadece satır arasında “Trump yaptırımları” şeklinde anılıyor. Üstelik haberde ülkenin durumunu da Florida Üniversitesi akademisyenlerinden öğreniyoruz...
Oysa bir ülkenin 'yoksulluktan şikayet edenleri' aktarılacaksa, yaşananları oradaki tüm sosyal ekonomik, tarihsel gelişmelerle birlikte dikkate almak gerekiyor. Son günlerde Küba hakkında yaşanan bilgi kirliliğini ya da eksikliğini gidermek üzere, romantik bir Küba masalı anlatmaksızın bazı sorulara yanıt arayabiliriz.
ABD'nin pandemi ablukası
Her şeyden önce, Küba halkının ekonomik ve yaşam koşulları bakımından son zamanların en zorlu günlerini yaşadığı bir gerçek. Hatta sağlık alanında nam salan Küba'nın Covid-19 salgınıyla mücadelede yetersiz kaldığı aktarımı eksik olmakla birlikte doğru. Fakat bunların hiçbiri, başı sonu olmayan olgular değil. Tam da bu yüzden Küba'dan bahsederken konumuz eğer yoksulluk ya da geri kalmış gibi durumlarsa, ülkenin karşılaştığı ablukadan bahsedip bahsetmemek bir tercih meselesi değil.
Neden mi? Bir örnek verelim, mesela Küba yönetiminin Covid-19 salgınıyla mücadelede başarısızlığı. Küba'nın özellikle son dönemde artan vakalarla mücadelesi kolay olmuyor. Çoğu medya kuruluşu da bu durumu büyük harflerle aktarıyor. Buraya kadar bir sorun yok. Fakat 'unutulan' bir hatırlatmayı biz yapalım: Küba geçtiğimiz yıl, İsviçreli IMT Medial AG ve Acutronic şirketlerinden akciğer ventilatörü alma girişimde bulunuyor. Fakat çok kısa bir süre sonra ABD'li şirket Vyaire Medical Inc, Küba'nın talep ettiği ventilatörlerin tamamını satın alıyor ve İsviçreli şirkete abluka kısıtlamaları nedeniyle Küba ile ilişki kurma yasağı getiriyor(4).
Yine Covid-19 örneği üzerinden gidecek olursak aşı konusunda da benzer bir durumla karşı karşıyayız. Ülke nüfusunun yüzde 27'ye yakını ilk doz, yüzde 16 civarı ise tüm aşılarını tamamlamış durumda. Buna karşın sürecin yavaş ilerlediği, özellikle son protestolar sırasında kimi yayınlar tarafından pek çok kez gündeme getirildi. Hız bir tarafa, Küba gerek dünya pazarındaki aşılara ulaşımda gerekse kendi aşılarını geliştirmek için kullandığı içeriği sağlamada yine abluka duvarına tosluyor(5).
Diaz-Canel de protestoların ardından yaptığı konuşmanın neredeyse yarısını Covid-19 gündemine ayırdı ve aşının üretiminden alımına kadar karşılaştıkları zorlukları aktardı. Ülkede geliştirilen ve uygulamada olan Soberana'nın 'ilk Latin Amerikalı aşı' olduğunu ve Küba için bundan başka alternatiflerinin olmadığını vurgulayan Diaz-Canel: “Kimsenin bize aşı satmayacağını biliyorduk, uluslararası pazara gidip aşıları elde etmek için paramız da yoktu” ifadelerini kullandı(6).
Turizmin çöküşü
Küba'nın tek sorunu sağlık alanında yaşanmıyor. Bir başka örnek üzerinden gitmek gerekirse, turizmden bahsedebiliriz. Küba, Latin Amerika'nın en gözde turizm merkezlerinden bir tanesi. Karayip Denizi'nde gelirinin neredeyse tamamını turizmden sağlayan adalar var. Örneğin Antigua ve Barbuda'da yaşayanların yüzde 90'ı hayatını turizmden kazanıyor. Fakat böylesi adaların nüfusu, Küba'da orta çaplı bir kenti ya doldurur ya doldurmaz. Küba, böylesi astronomik oranda turizm sektörü çalışanına sahip değil. Ancak 11 milyonluk nüfusuna kıyasla ülkenin hatırı sayılır kesimi için turizmin önemli bir geçim kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Covid-19 süreci ile birlikte tüm dünya genelinde olduğu gibi turizm sektörü Küba'da da ciddi bir gerileme yaşandı. Ekonomisinin yüzde 10'dan fazlası turizme dayalı ülkede, 400 bini aşkın kişi bu sektörde çalışıyor(7).
Küba özellikle 1990'lı yılların başında, bugünden çok daha kötü zamanlar yaşadı. Sovyetler Birliği'nin yıkılması, ülkenin amasız fakatsız en büyük ticari partnerini de piyasadan sildi. (Bugün, her ne kadar Venezuela'da Hugo Chavez dönemiyle birlikte her iki ülke birbirine cansuyu olmuş olsa da, Venezuela bu boşluğu dolduracak bir ülke değil, hele bugün hiç değil.) Turizm sektörü de devlet teşviki ile bu dönemde yeniden canlandırıldı. Fakat başta para birimi olmak üzere, ülke için pek çok çarpıklığı da beraberinde getirdi.
Öte yandan Küba'nın açık ara en büyük gelir kapısı olan şeker üretimi, eğer ABD kotası ile gerçekleştiriliyorsa ülkenin var olabilmek adına farklı arayışlara girişini anlamak güç değil. Kaldı ki ABD, tıpkı şeker gibi turizme de dönem dönem kotalar koyabilmekte. Nisan 2019 ile Mart 2020 tarihleri arasında ABD'nin yeni yaptırım kararları sonrasında Küba, turizm ve ilgili sektörlerde toplam 1 milyar 888 milyon dolardan fazla zarar ettiğini açıkladı(8). Turizm vahası pandemiden önce kurumaya başlamıştı.
Ambargo mu abluka mı?
Bugün, ABD'nin bir önceki Devlet Başkanı Donald Trump tarafından artırılan yaptırımlar, Joe Biden yönetimince devam ettirilmekte. Batı merkezli basın, ablukadan bahsettiği o satırda topu kolay yoldan Trump'a atsa da konu bir-iki başkandan daha eski ve hayati. Bir tanımdan devam etmek gerekirse, çoğu Kübalının bu durumu 'ambargo' değil, 'abluka' olarak telaffuz edişi, basit bir tercih değildi.
Ambargonun 'yasal bir borcun yükümlülüklerinin yerine getirilmek üzere mal varlıklarına el konulması' anlamına geldiğini ve Küba'nın ABD'ye herhangi bir borcu ya da sözleşme ihlali olmadığını düşünürsek 'abluka' daha yerinde bir tanım olacaktır. Üstelik ABD temsilcileri de ablukanın devamını savunurken gerekçe olarak, 'alacaklı olma durumu' ya da 'anlaşmalara uymama' yerine ülkedeki 'insan hakları ihlallerini' sunuyor. Birleşmiş Milletler'de (BM) bugüne kadar yapılan oylamalarda ABD aleyhinde 20'yi aşkın karar alındı. Son olarak ablukanın kaldırılmasına dair yapılan oylamada ABD ve İsrail dışında tüm ülkeler Küba lehine el kaldırdı (Moldova ve Ukrayna oturuma katılmadı). Ancak ablukanın doğrudan cezalandırdığı Kübalılar için değişen bir şey olmadı.
Anlayacağınız Küba'ya uygulanan ablukayı, kimi ülkelerin hayali dış güçler retoriği ile kıyaslamamak gerekir. Kalkıp dünya tarihinin en uzun soluklu ablukasına rağmen bir şekilde ayakta durmayı başaran ada ülkesi farklı bir şekilde değerlendirilmeli.
Yerçekimsiz eleştiriler
Şunu tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor: Küba bir 'cennet' değil, hiçbir zaman da olmadı. Kimse ne Küba için 'cennet' tarifi yaptı, ne de Küba'nın 'minik bir ütopyanın yaşandığı toprak parçası' olduğu görüşünde değil. Öyle olduğunu öne sürmek elbette istemeden de olsa ülkenin karşılaştığı çoğu sorunun kaynağını görmeyi zorlaştıracaktır.
Bugün bol keseden yapılan Küba eleştirilerine gelecek olursak... Batı merkezli düşünce anlayışı etrafında yayın yapan kuruluşlarınsa bize gösterdiği sadece karalama kampanyasının nasıl yapıldığı değil. Aynı zamanda burjuva liberal medya anlayışının nasıl toplumsal olayları 'objektiflik' adı altında yerçekimsiz bir ortama koyup orada değerlendirdiği. Tüm bu sosyo ekonomik kriz konuşulurken ablukaya değinilmemesi sadece küçük bir örnek. Savunulan her ne olursa olsun, taraf hangisi olursa olsun bu çok basit bir gerçek.
Her toplumsal olay, karmaşık bir denklemdir. Sosyal bilimlerin sunduğu yüzlerce renk ipliğin oluşturduğu bir yumak gibi. Bir gazeteci için de asıl meziyet, bu yumağı olabildiğince açmaya çalışmaktır. Burjuva liberal anlayışın yapısı gereği böyle bir yetisi olmaz. Onlar için makbul olan, olduğu yerde duran düğümü türlü hokkabazlıklarla çözüyormuş izlenimi vermektir. Ama masum görünümlü temennileri, üstten bakan aydınlanmacı yaklaşımları gizlemek için yeterli değildir.
Küba'dan mucizeler yaratmak
Bugün Küba'nın herhangi bir başarısı ya da başarısızlığı, takdiri ya da eleştiriyi hak ediyorsa bunda ulaşılan seviyeden çok koşullar önemli. Yani en bilinen örnek üzerinden gidecek olursak sağlık alanında Küba'nın tüm yurttaşlarına her koşulda ücretsiz hizmet sağlaması ya da zorluklar neticesinde yapılan buluşlar... Kapitalist dünyanın ezici çoğunluğunun ulaşamadığı bir 'fırsat eşitliği'nden bahsettiğimizi bir an için unutalım.
Küba'dan böylesi adaletsiz bir yarışta mucizeleri başarmasını beklemek anlamsız olacaktır. Takdir edilecek olan, ulaşılan seviye değildir. Birincisi bunu ülkenin sikletine göre değerlendirmek gerekir. İkincisi ve daha önemlisiyse, Küba'nın geldiği yer her neresiyse buraya türlü zorluklar altında gelmiş olmasıdır. Gerçek takdiri tüm kuşatmalara rağmen Kübalıların çabası hak ediyor. Özetle yıllar önce büyük gündem olan ve Küba'da geliştirilen akciğer kanseri aşısı büyük bir gelişme, ancak bir de buluşa giden süreç var ki Küba özelinde çok daha anlamlı bir yol bu.
Ablukanın sağlık ayağını hatırlamadan Küba'nın pandemi krizini, teknoloji ayağını hatırlamadan internet krizini, enerji ayağını hatırlamadan elektrik kesintilerini, şeker kotasını hatırlamadan da gıda zorluklarını anlamak mümkün değil.
Karıştırılan bir diğer konu da Küba'nın gerek idari yapısına dair, gerekse son yıllarda özellikle Raul Castro döneminden itibaren atmaya başladığı kimi adımlara dair sol cepheden yapılan eleştiriler. Bu tartışmayı yürütecek olan da ne Miami'de ABD bayrakları altında Fidel Castro'nun ölümünü kutlayan diaspora (Kübalıların deyimiyle 'gusanos' yani 'kurtçuklar') ne de sadece onların sesine kulak veren medya kuruluşları. Küba'yı sosyalist ideallerden uzaklaştıran kimi yöneticileri eleştirecek olan Kübalıların ta kendisidir ve 11 milyonluk bu adanın böylesi bir özgücü de vardır. Dolayısıyla birilerine akıl vermeye kalkmadan önce tekrar tekrar düşünmek gerekiyor.
Sözü, Fidel'in bir okul ziyareti sırasında sarf ettiği şu sözler ile sonlandıralım: “Burada yaşayan bizler, burada ne olduğunu biliyoruz, iyisi de kötüsünü de. Utanıyoruz, kötü olan ne varsa, eksiksiz yapamadığımız ne varsa. Ve çok büyük bir tatmin duyuyoruz, geçmişte yaptığımız iyi ne varsa. Bu, bir küçük ülkenin, büyük tarihidir.”
1) https://www.theguardian.com/ world/2021/jul/12/cuba- protests-economic-crisis- president-miguel-diaz-canel
2) https://elpais.com/opinion/ 2021-07-12/democracia-es-lo- que-cuba-necesita.html
3) https://www.bbc.com/turkce/ haberler-dunya-57804819
4) https://temas.sld.cu/ coronavirus/2021/03/04/cuba- desarrolla-cinco-modelos-de- ventiladores-pulmonares- propios-ante-impedimentos-del- bloqueo/
5) http://www.granma.cu/cuba/ 2021-06-22/obstaculiza-el- bloqueo-la-produccion-de- vacunas-en-cuba-videos
6) http://www.juventudrebelde.cu/ cuba/2021-07-11/presidente- cubano-miguel-diaz-canel-se- dirige-a-la-nacion
7) https://www.democracylab.uwo. ca/Archives/2017_2018_ research/tourism_in_cuba/
8) https://www.plenglish.com/ index.php?o=rn&id=65254
Gazete Duvar / 15.07.21