Altı ay önce başkanlık koltuğuna oturan Joe Biden, izlediği agresif dış politika ile ABD emperyalizminin hegemonyasında yaşanan aşınmayı durduracağını iddia ediyor. Öncelikli hedefi Çin olmakla birlikte, Rusya’ya karşı daha provokatif tutumlar sergilemesi dikkat çekiyor. Çin’i provoke etmek kolay göze alınabilecek bir şey değil. Rusya ise nispeten “kolay lokma” sayılıyor olmalı.
Joe Biden’in Rusya lideri Vladimir Putin’e sataşma konusundaki pervasızlığı dikkat çekiyor. Bir süre önce Putin’in bir katil olduğunu ilan etmişti. Putin’in yanıtı ise soğukkanlıydı. Haziran ayında Brüksel’de düzenlenen NATO devlet başkanları zirvesinin ardından Putin’le görüşen Biden, sataşmalara ara vermiş gibiydi. Ancak Washington’daki Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne ziyareti esnasında yaptığı konuşma durumun pek öyle olmadığını gösterdi. ABD’nin güvenlik politikalarına dair bir konuşma gerçekleştiren Biden, bir kez daha Putin’i hedef aldı:
“Putin ile görüştüğümde, hakiki bir sorunu olduğunu fark ettim. Nükleer silahı ve petrol gelirlerinden başka hiçbir şeyi olmayan bir ekonominin üzerinde oturuyor. Başka hiçbir şeyleri yok... Başının gerçekten dertte olduğunu biliyor ve bence bu onu çok daha tehlikeli yapıyor.”
Öte yandan ABD emperyalizminin akıl hocaları, esas sorunun ve esas düşmanın Çin olduğunu söylüyorlar. Emperyalist rejimin imkanlarını buna göre kullanması ve savaş aygıtının yeni duruma uygun bir konumlanma içinde olması gerektiğini hatırlatıyorlar. Daha “şahin” olan kanat ise, Çin’le savaşın kaçınılmaz olduğunu iddia ediyor. Buna rağmen Biden, Çin liderini değil, Putin’i hedef alan provokatif açıklamalardan vazgeçmiyor.
Bu küstahça açıklamalar, Rusya’nın ABD için “kolay lokma” olduğu anlamına mı geliyor? Rusya’nın izlediği politikaya bakıldığında durumun öyle olmadığı anlaşılıyor. Zira ABD-NATO ittifakının Rusya’yı kuşatma pervasızlığına karşı Putin yönetiminin geliştirdiği politika, hiç de alttan alan bir görünüm sergilemiyor. Rusya ne Gürcistan ne Suriye ne Ukrayna ne Kırım konusunda ABD’nin beklediği geri adımları attı. ABD’ye karşı kullanılan dil çoğunlukla ihtiyatlı olsa da Rusya pratikte çıkarlarını koruma konusunda kararlı olduğunu göstermekten de geri durmuyor.
Sataşmalara verdiği yanıtlara bakılırsa, Putin, Biden’ın provokatif açıklamalarına “ısıracak köpek havlamaz” muamelesi yapıyor. ABD için “ortaklarımız” ifadesi kullanan Putin yönetimi, Biden yönetimini uluslararası anlaşmalara uymaya çağırıyor. ABD ile “aşık atma” tutumundan kaçınan Rusya, Washington’dakilere her fırsatta “Tek kutuplu dönem kapanmıştır” tezini hatırlatıyor. Beyaz Sarayın akıl hocalarına dünyada güç dengelerinin değiştiğini hatırlatan açıklamaları diplomatik bir dille tekrarlıyor.
Putin’in soğukkanlı tutumu ve Moskova yönetiminin buna uygun bir duruş sergilemesi, Biden’ı agresifleştiriyormuş gibi bir izlenim var. Zira sataşma ve provokatif açıklama ve girişimlere rağmen hegemonya çatışmasının seyri değişmiyor. Bu ise ABD’nin etkisinin zayıflamaya devam etmesi anlamına geliyor. Biden’ın hırçınlığının bir sebebi de bu gidişatı değiştirme gücünden yoksun olmasıdır. Bundan dolayı olsa gerek, ortada bunu gerektirecek bir şey olmamasına rağmen sözü savaşa getirerek şu sözleri de sarf etti:
“Eğer büyük bir güçle savaşa girersek, gerçek silahların kullanıldığı bir savaşı kast ediyorum, bunun çok büyük sonuçlar doğuran bir siber saldırı sonucu olma ihtimalinin hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu düşünüyorum”
Rusya kaynaklı siber saldırıların ABD’de bazı hassas kurumları hedef aldığına dair tartışmalar yıllardan beri devam ediyor. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiğine dair iddialar da var. Putin yönetimi ise bu iddiaları reddediyor ve ABD’nin somut delil göstermesini istiyor. Tabii bu konuda somut delil gösteremeyen Biden, “gerçek silahlarla büyük bir güçle savaş olabileceğini” söylüyor.
Rusya’yı hedef alan bu sözlerin Putin yönetimini korkutması beklenmiyor. ABD’nin yeni silahlar geliştirip tehditler savurması, başka ülkelerin yanı sıra Rusya’yı da daha çok silahlanmaya itiyor. Bu bağlamda Biden’ın tehditleri pratikte gerçekleşmese bile, güncel planda silahlanma yarışını körüklüyor, gelecek açısından ise çatışma riskini arttırıyor.