Röportaj | ‘Cihat Kıskacında Kadınlar’ kitabının yazarı Hamide Yiğit'le konuştuk: Kadın direnişe geçerse her şey tersine döner

Yazar Hamide Yiğit, emperyalist güçlerin Suriye’de büyütüp beslediği cihatçı karanlığa karşı Suriye halkının ve özellikle Suriyeli kadınların mücadelesini anlattığı kitabı “Cihat Kıskacında Kadınlar”ı Gazete Manifesto’ya anlattı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 27 Şubat 2019
  • 12:15

Söyleşimize IŞİD’in Suriye’deki varlığı ile başlayalım…IŞİD denilen esas olarak dolaylı ya da doğrudan ABD başta olmak üzere emperyalistlerin yönlendirmeleri ile tarih sahnesine çıkan bir selefi yapılanma. Tam da bitti denildiği anda ABD’nin çekilme kararının ardından IŞİD’in Suriye’de eylemlerini arttırması bir tesadüf mü?

Söz konusu ABD ve emperyalistlerin emelleri ise, hiçbir şey tesadüf değildir. Her şey bir proje dahilinde gelişir. IŞİD’i IŞİD’i yapanlar, bölgede cirit atan CIA ajanlarıdır zaten. Bu örgütü var edenler, bütün adımlarını da projelendirdiler. IŞİD’in 2006 yılında kurulmasından, Suriye cihadına katılmasına, Musul ve Anbar’ı talan etmesine ve yeniden Suriye cihadının bir parçası olarak Kürtlere saldırmasına kadar bütün hamleleri yöneten ABD’dir. Bunun artık inkarla manipüle edilecek hiçbir yanı kalmamıştır. Gelelim IŞİD’in son hallerine.. IŞİD bitmedi, sadece proje olarak  işlevinin bir evresini  tamamladı. ABD’nin Birleşmiş Milletler’in onayına gerek kalmadan müttefikleriyle birlikte Suriye’ye müdahale etmesine bir gerekçe oluşturdu. Bu bahaneyle ABD ve Batılı müttefikleri Suriye’de üslerini kurdular, fiili olarak ülkede pozisyon edindiler. Aslında fiili bir işgaldir bu ve IŞİD sayesinde oldu. Şimdi “IŞİD bitti” tezlerinin stratejik yansımalarına bakarsak, onu işlevlendirenlerin “yeterlilik” verdiklerini görürüz. “IŞİD canavarını bitiren bir ABD” halüsinasyonu yayıldı. Gerçekte öyle bir şey yok. IŞİD hilafeti kaybetti, toprak kaybetti ama yok olmadı. On binlerce militana ne olduğunu kimse açıklamıyor. Irak ve Suriye’de IŞİD için savaşan sadece yabancı militanların sayısı 40 bin.. ABD ve koalisyonu örneğin 50-60 bin IŞİD’çi mi öldürdü? Hayır!.. Çok sayıda sivil öldürüldü ama IŞİD’çiler değil… En genel tabirle şunu söyleyebiliriz; IŞİD’in gövdesi saç sakal kesti, üniforma değiştirdi, taşındı, ama yok olmadı, bitirilmedi. ABD, Suriye Irak sınırını bir miktar IŞİD militanıyla hep tutmayı planlıyor. Deyrul Zor’daki son IŞİD tahliyesiyle Irak’a gönderilen militan sayısı 1500 civarında. IŞİD bu sayıdan ibaret değil ve ihtiyaç duyulduğunda tekrar harekete geçirilebilir. Örneğin ABD’nin bölgedeki varlığını sürdürmesine bir gerekçe oluşturmak için bile IŞİD her an eyleme geçebilir…

“Suriye halkı karada IŞİD ve uzantılarından, havada ABD ve yamyam müttefiklerinden ölümleri gördü senelerce…”

Deyr ez Zor başta olmak üzere ABD’nin başını çektiği Uluslararası Koalisyon, IŞİD ile mücadele bahanesi ile sivillere yönelik sayısız katliama imza attı. Bir tarafta Rakka operasyonundan sonra IŞİD militanlarının tahliyesi için açılan güvenlik koridorları; diğer tarafta Libya, Afganistan gibi ülkelere taşınan IŞİD yöneticileri…Bu objektif veriler ışığında Suriye’deki misyonu oldukça açık olan Uluslararası Koalisyon’a ilişkin Suriye halkının yaklaşımı nedir?

Suriye halkı ve yönetimi bunu bir istila olarak görüyorlar zaten, ama sadece bu kadar değil. NATO’nun Libya halkına yaptığının benzerini Suriye ve Irak halkına Uluslararası Koalisyon yapıyor. Bombalıyor, yıkıyor, katlediyor… Örneğin IŞİD’in işgalinden sonra Musul’da tespit edilen hasarlı bina sayısı 130 civarıydı. Koalisyon uçaklarının sözde IŞİD’le mücadele bombalarından hasarlı bina sayısı 10 bine ulaştı. Kenti yıkan ABD ve koalisyon uçaklarıdır. Bu binalar insansız değil, bunların yüzde 85’i konuttur. Yani kenti ve insanları yok eden bir operasyon dizisi söz konusudur. Rakka ve Deyrul Zor kentlerini de aynı şekilde insanlarıyla birlikte yok edip harabeye dönüştüren bu koalisyondur. Suriye halkı karada IŞİD ve uzantılarından, havada ABD ve yamyam müttefiklerinden ölümleri gördü senelerce…

Bu cellatlara karşı koalisyon kuran batılı hükümetler, ışid’e akın eden vatandaşlarını tutamadılar”

Kadınların Suriye’deki direnişini birazdan geçeceğiz. Ancak tersten başlayacak olursak; özellikle Avrupa’dan IŞİD saflarında savaşmak için cihada katılan kadın sayısında bir dönem ciddi bir artış vardı. Ve IŞİD diğer selefi yapılanmaların aksine cihatçılar için bir çekim merkezi idi. Bu motivasyonun altında yatan nedenler nelerdir?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, IŞİD’i bir cazibe merkezi haline getiren emperyalistlerin beslemesi olan savaş medyasıdır. Sözde IŞİD vahşetini dünyaya duyurmak için yürütülen bütün medya çalışmaları, IŞİD’in propagandası oldu. Mesela onu “devlet” olarak lanse ettiler. Fransa’nın kurnazlığıyla IŞİD “DAESH” oldu. Bu isim kampanyasını  “Bunlar bir devlet değil, bir terörist gruptur” diyerek bizzat Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius başlatmıştı. Aslında IŞİD’e orijinal adıyla hitap etmek, onu devlet olarak tanımaktır. Nitekim öyle yaparak yücelttiler, reklam ettiler. O sırada Paris’i ziyaret eden AKP lideri Erdoğan da, “DAEŞ” demeye başladı, keza Kürt medyası da “DAİŞ” terimini kullanıyor. Bunca “medya reklamı” sonrasında IŞİD’e katılımlar katlanarak büyüdü. Sözde IŞİD’in bütün dünya için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu anlatan ve bu cellatlara karşı koalisyon kuran Batılı hükümetler, IŞİD’e akın eden vatandaşlarını tutamadılar, takibe alamadılar, engelleyemediler!.. Buna kimse inanmaz. Doğrusu, özendirdiler ve yol verdiler. Bu süreçte çok sayıda kadın katılımı gerçekleşti. Öyle ki Batılı kadınlar IŞİD içinde bir trend haline geldiler ve “beyaz gelinler” olarak isimlendirildiler. Bu isimlendirme bile IŞİD’in cazibesini arttırdı. Bu cazibeye kapılanlar için çok fazla sosyal psikolojik analizler yapılıyor. Buna göre en öne çıkan tespit şudur; Avrupalı Müslümanlar açısından dışlanmışlık, ötekileştirilmişlik, yoksunluk, geldikleri kapalı toplumun kalıplarıyla Avrupa’da yaşadıkları çatışmalar ve uyumsuzluklar gibi sebepler sayılıyor. Ama bu tek başına bunca katılımı açıklamıyor, zira sosyal statüleri bakımından bu kategoriye girmeyen eğitimliler, sağlıkçılar, bilişimciler de IŞİD’e katıldı. Bu daha çok analiz gerektiren bir konu ama siyasi boyutu asla yok sayılamaz. Batı’nın emperyalist emelleri bu katılımları özendirdi aslında..

IŞİD kadınlar için dünyadaki cehennemin bizzat kendisi oldu”

Peki IŞİD’in bir dönem Suriye’deki ya da Irak’taki eksklavlarında kadınlar için yaşam nasıldı? Genel bir çerçeveden baktığımızda nasıl bir cehennemde yaşamak zorunda bırakıldıklarını tahmin ediyoruz ama konunun detaylarına ilişkin neler aktarabilirsiniz?

IŞİD ve türevlerinin bütün halkla birlikte özellikle kadınlara yaşattıkları cehennem ne kadar çok anlatılırsa anlatılsın, asla detayı vermez, sadece özet olarak kalır. Her şeyden önce tekfirci selefi ideolojisi tek başına ölüm ve soykırım getirir. Kendisine biat etmeyen herkesi tekfir eden ve tekfir ettiklerinin katlini vacip kılan bir ideoloji bütün insanlık için felakettir. Kaldı ki cihatçı selefiliğin  dayattığı karanlık, kadınlar için apayrı bir cehennemdir. IŞİD’den önce, Suriye’de ve Musul’da öyle ya da böyle kadınların özgür bir yaşamı vardı. IŞİD karanlığının yanında “özgür” kelimesi doğru bir tanımlamadır. Kimlikler, inançlar bir arada yaşarken, kadınlar toplumsal yaşamın her alanında yer almışken, IŞİD sadece çarşafa değil, eve ve hatta kafeslere hapsetti. Kadınları cariyeleştirdi, Musul’da olduğu gibi sünneti dayattı, köle pazarında sattı, seks kölesi yaptı… Yani dünyadaki cehennemin bizzat kendisi oldu kadınlar için…

IŞİD’in servetinin asıl kaynağını, onu var eden ülkelerin yüklü bağışlarıdır”

IŞİD dünyanın en zengin örgütlerinden bir tanesi. ‘Tekmili Birden IŞİD’ kitabınızda örgütün ekonomik kaynaklarına ilişkin raporlarınız da yer alıyordu. IŞİD’in ekonomisini “kadın ticareti” ne kadar besliyor?

IŞİD’in servetinin asıl kaynağını, onu var eden ülkelerin yüklü bağışlarıdır. Sahada alan genişlettikçe yağma ve talanlarla servetini büyüttü. Petrol ticareti, tarihi eser kaçakçılığı, banka hazineleri başta gelen kalemlerdir. Kadın köle pazarları IŞİD’in servetine katkısı olsun diye kurulmadı, bir yaşam biçimini dayatmak, ideolojisine uygun bir karanlığı yaymak için kuruldu. Bu ideolojinin pratiklerinden biri, kadınların savaş ganimeti ve militanların “cihat hakkı” olarak görülmesidir. Militanlara ganimet olarak verilen kadınların satışı, cariyeleştirilmesi, bir motivasyon aracıdır. Bir nevi ödüllendirme ve teşvik olarak kullanıldı.

“Bu efsanevi direnişin her aşamasında kadınlar oldu”

Kitabınızın tanıtımında yer alan “Cihat nikâhı kıyılarak tecavüze uğrayan, pazarlarda üzerlerine etiket konularak satışa çıkarılan, bedenleri ganimet olarak vaat edilen kadınların yanında savaş ve cihat karanlığına karşı direnen kadınlar da vardı” cümlesinden hareketle, Suriye’de direnen kadınları ortak paydada buluşturan ne idi?

Ortak payda, karanlığa teslim olmama motivasyonudur. Suriye’de krizin başladığı ilk andan itibaren bu sözde isyanların selefi karakterli olduğunu gözüyle gören Suriyeli kadın, buna karşı direnmekten başka kendine hiçbir seçenek tanımadı.  Cihat nikahı denen rezalete, IŞİD’in, Nusra Cephesinin dayattığı şeriata tanık olan Suriyeli kadınlar, bedenlerini ülkeleri için siper ettiler; “Toprağım bedenimdir, bedenim de toprağım-vatanımdır” diyerek… Ev ev, mahalle mahalle örgütlendiler, komiteler kurdular. Bu direnişler çığ gibi büyüdü. Mahallede devriye gezen kadınlardan cepheye yemek taşıyan annelere, keskin nişancı kadın komandolara kadar bu efsanevi direnişin her aşamasında kadınlar oldu.

Son olarak Halep’in Suriye ordusu tarafından özgürleştirildiği dönemde, Halepli bir kadın konuya ilişkin bir televizyona verdiği demeçte; cihatçı çeteler için “dolar iti” tabirini kullanmıştı. Kamuoyunda da oldukça ses getiren bu demeçten hareketle, işgalin Suriye lehine dönmesinde kadınların payı nedir?

Kadın direnişi işgal projelerinin iflas etmesinde kritik bir etkiye sahiptir. Çünkü tarihsel realite şudur ki, toplumun direngen yanı kadındır. O yüzden iktidar savaşlarında olsun, işgal projelerinde olsun ilk hedef kadınlardır her zaman… Toplumu teslim almanın mümkünatı kadın direncini kırmaktan geçer. Bu yüzden eğer kadın direnişe geçerse herşey tersine döner. Savaşı başlatan erkekler olur ama bozguna uğratan ve zaferi yazan kadınlardır. Daha krizin başında Suriyeli kadınlar saçlarını keserek  “ayağa kalk!” çağrısı yaptıklarında, Suriye halkına diz çöktürülemeyeceği belli oldu. Kadınlar zılgıtlarıyla direnişe geçtiler ve bu da savaşın kaderini kökten değiştirdi. Çok bedeller ödendi ve hala da ödenecektir ama selefi karanlığına geçit verilmedi, süreç zafere doğru yol aldı. Geriye dönüp baktığımızda, kenetlenen Suriye halkı ve kestiği bir tutam saçı zılgıtlara ekleyen Suriyeli kadın direncinin payını görüyoruz.

Alev Doğan - Gazete Manifesto / 27.02.19