Türkiye’de çevre koruma duyarlılığına sahip tüm kesimler kelimenin tam anlamıyla Kaz Dağları’ndaki altın madenciliğinin sebep olduğu doğa katliamına karşı ayakta. Kanadalı Alamos Gold’un Çanakkale’de üç ayrı noktada yapmak istediği altın madenciliği faaliyetinin ilk ayağı olan Kirazlı’da şu ana kadar 200 binden fazla ağaç kestiği proje sahasının bulunduğu bölgede su ve vicdan nöbeti kararlılıkla sürüyor.
Yağma, rant, haraç ekonomisinin Türkiye’yi getirdiği noktada ekonomiyi yönetemeyenler doğal, kültürel, tarihi varlıkları yerli yabancı şirketlerin talanına sunuyor, tüm toplumsal itirazlara rağmen yurttaşla inatlaşarak, geri dönüşsüz tahribatların önünü açıyor. İklim krizinin tüm olumsuz etkilerinin içinden geçmekte olduğumuz günlerde hissederken, doğa koruma planlarının genişletilmesi, güncellenmesi gerekirken Türkiye’nin doğası yağmanın açık pazarı haline getiriliyor.
Kanadalı Alamos Gold’un yaptığı ve yapmayı planladığı işler tüm bu gerçekliğin sadece bir boyutu. Üstelik işgal kuvvetleri girip ülkenin altını üstüne getirenler malum sadece Kanadalılar değil. Çanakkale ve çevresine göz diken yerli ve yabancı şirketlerden şu yazıda bahsetmiştik.
Mesele doğaya, insanlığa hatta kendi ülkesine ihanete gelince yerlisi yabancısı fark etmiyor.
Şu anda Çanakkale ve Balıkesir’deki iki aktif altın madeninin de sahibi TÜMAD Madencilik. TÜMAD, bir Nurol Holding iştiraki. Nurol Holding, Çarmıklı ailesine ait.
Çanakkale Lapseki’de faaliyet gösteren şirket 2012 yılında ruhsat almış.
Avustralya merkezli Chesser Resources tarafından kurulan Batı Anadolu Madencilik, 2014 yılında Nurol Holding tarafından 40 milyon dolara satın alındı.
Lapseki Altın ve Gümüş Madeni ve Zenginleştirme Projesi Aralık 2017’den bu yana işletiliyor.
TÜMAD ayrıca Balıkesir İvrindi’de İvrindi Altın ve Gümüş Madeni’nin de 10 yıl boyunca işletme hakkına sahip. Ruhsat alanı 6.606,37 hektar olan işletmenin ÇED alanı 856 hektar.
Şirket Temmuz 2019’dan itibaren İvrindi’deki tesislerinde siyanürle altın ayrıştırma faaliyetlerini sürdürüyor.
Proje alanının tamamı tarım arazilerinden ve ormanlık alandan oluşuyor. İlk ÇED başvurusu 2015 yılında yapılmış ve ÇED alınmış. Maalesef, o dönemlerde bu altın madenlerine karşı gerekli toplumsal refleks gösterilememiş.
Ruhsat alanı 66.060.000 metrekare olan ve 7 bin 902 adet futbol sahasına denk gelen maden sahasında dört adet cehennem çukuru açılacak. Dört adet ocakta cevher çıkarılacak. Ocakların kapasitesi 7.760.00 ton/yıl. Toplamda 75.3 milyon ton cevher çıkarılacak. Açılan dört adet cehennem çukurunun boyutları buranın aynı zamanda Türkiye’nin en büyük maden ocağı olduğunun da göstergesi…
Bu arada, devletin kasasına bu altın madenciliği faaliyetlerinin gelirinin sadece yüzde 2’si girecek. Ülke ekonomisine ve istihdama büyük katkı palavrasıyla toprağı, suyu, havayı, insanları, diğer canlıları zehirleyen bu şirket, iki altın madeninin geliştirilmesi ve işletilmesi için EBRD’den (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası) 40 milyon euro kredi sağladı. EBRD’nin verdiği kredi Akbank ve Ziraat Bankası’nın bu şirkete sağladığı 200 milyon dolarlık finansman paketinin bir parçası olarak verildi.
İşin ilginci, TÜMAD Madencilik, faaliyeti yürüttüğü, üstelik finansmanın büyük kısmını da sağladığı kendi ülkesi için hazırlanan ÇED raporunda (Çevresel Etki Değerlendirmesi) riskleri çok daha düşük gösterdi. Avrupa’da bu işler biraz daha sıkı tutulduğundan olsa gerek, EBRD’den kredi almak için hazırlanan diğer ÇED raporunda ise durumun vahametini göstermekten çekinmedi.
Tabi, burada Avrupalı finansal kuruluşların geri dönüşsüz çevresel tahribatlara yol açacak projelere eninde sonunda kredi vermekten geri durmaması da işin bir diğer boyutu, Avrupalı kurumların ikiyüzlülüğü…
AB ülkelerinde siyanürle ayrıştırma yapmak yasak.
Üstelik AİHM geçmiş yıllarda Bergama Ovacık Altın Madeni’nin işletilmesi sırasında köylülerin yaşam hakkı ve sağlıklı çevre hakkı ihlallerinden Türkiye'yi kusurlu bulmuştu. Gerçi Türkiye o karara da kulak asmadı.
Gördüğünüz gibi Türkiye’nin coğrafyası, insanı, doğal varlıkları Avrupa’daki insanların sağlığından daha değersiz…Türkiye için ÇED raporunu Encon Çevre Danışmanlık hazırlamış, EBRD’ye verilen ÇED ise Golder Associates adlı bir şirket tarafından yazılmış. İlk hazırlanan ÇED raporu ile ikinci ÇED arasında ciddi çelişkiler var. Aslında TÜMAD kamu otoritelerini bu çelişkili iki ayrı ÇED ile yanıltmış da oluyor.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın kriterleriyle hazırlanan raporda kaçınılmaz olarak altın madeninin vereceği zararlar belirtilmiş. Örneğin, risk alanı içerisine Burhaniye kent merkezi, İvrindi kent merkezi ve havzadaki yerüstü ve yeraltı su kaynakları gösterilmiş. Raporda Türkiye sınırları içerisinde yer almadığı için doğrudan belirtilmemiş ancak Yunanistan’ın Midilli adasının suyunun da etki alanı içinde olduğu biliniyor.
Üstelik daha cevherin çıkarılması sırasında ortaya çıkacak ağır metaller ve patlatmalarla oluşacak tozun bitkilere, hayvanlara ve insanlara zararları göz önüne bile alınmamış. Siyanürlü liç yöntemiyle ayrıştırma yapılacak bu havza aynı zamanda birinci derecede deprem bölgesi. Olası bir depremde olabilecekleri hiçbir ÇED raporunun öngörebilmesi zaten mümkün değil.
İkinci ÇED raporunda, “Proje kapsamında açığa çıkacak EOK (ekonomik olmayan kaya) yaklaşık 100 hektarlık EOK stok alanında depolanacak. Projenin ilk altı yılında üretimde olacak Kartel ve Kabak ocaklarından üretilecek olan EOK, ekonomik olmayan kayaç depolama sahasında stoklanacak, bazısı bir sonraki aşamada Güney ve Ballık ocaklarında depolanacak ve bazıları da Kartel ve Kabak ocaklarının rehabilitasyonunda kullanılacaktır” deniliyor.
Bu alana 54 milyon metreküp pasa depolanacağı, burada devasa bir pasa dağının oluşturulacağı söyleniyor. Raporda, ocakların işlevi bitince pasaların bu ocaklara depolanacağı ifade edilmiş. Ancak Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası için hazırlanan raporda bu ocakları yağmur ve kar suyuyla dolacağını öngörerek daha sonra su temini için kullanacaklarını belirtmişler.
Bu bölge özellikle Burhaniye hem yerüstü hem yeraltı su kaynakları açısından zengin bir bölge. Örneğin, önemli bir su kaynağı olan Düdüklü suyunun kaynağı maden sahası içinde.
İlk ÇED raporunda yıllık olarak 743 bin 230 metreküp su kullanılacağı belirtilmiş.
Ancak, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası için hazırlanan raporda, “Fizibilite çalışmaları sonucunda işletme su ihtiyacının karşılanması için maksimum 58 lt/sn debiye sahip bir su kaynağına ihtiyaç olduğu belirlenmiştir. Tesise gerekli olan suyun kısmen Karteldere ve Kabaktepe ocaklarında gerçekleştirilecek olan susuzlaştırma çalışmalarından ve maden pasa sahasından karşılanması kalan su miktarının ise gerektiğinde altı adet yeraltı suyu kuyusundan yapılacak olan yeraltı suyu çekimlerinden sağlanması planlanmaktadır” ifadeleri var.
Maden üç vardiya olarak 24 çalışacak. Yapılan hesaplamalara göre, bu durumda bir yılda 1 milyon 804 bin 032 metreküp su kullanılacağı söylenmiş oluyor. Maden sahasının 10 yıl boyunca çalışacağı düşünüldüğünde, toplamda 18 milyon metreküpten fazla su kullanılacak anlamına geliyor.
Bu noktada yine iki ÇED arasında yanıltıcı ifadeler var. Suyun temini için ilk raporda üç kuyu açılacağı ifade ediliyor. Ancak üç kuyudan böyle büyük miktarda su temin edilemeyeceği çok açık. Bu havzadaki tüm su kaynakları tehlikede. Nitekim, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası için hazırlanan raporda da kuyu sayısını altı olarak belirtmişler…
Coğrafya kaderdir diye kült bir söz var. Coğrafya bize bir şeyler verir, bizden bir şeyler alır. Bu gerçekten kader midir bilemem, bazı coğrafyalar var ki üzerinde yaşayanların kararları sebebiyle kadersizdir. Ancak şunu biliyorum: Bu kadersizliği değiştirmek ancak ve ancak o coğrafyanın kıymetini bilenlerin mücadelesiyle, direnişiyle, dayanışmasıyla mümkün olabilir…
Artı Gerçek / 04.08.19