Bu, profesyonel gazetecilik hayatım süresince yazdığım kaçıncı Hasankeyf yazısı bilmiyorum, artık saymayı bıraktım. Uzun yıllardır Hasankeyf'te insanlık tarihinin en acımasız doğal, tarihi ve kültürel yok oluşuna adım adım şahitlik ediyoruz, gündemde tutmaya çalışıyoruz.
Uzun soluklu çevre ve yaşam alanları mücadelelerinde iniş çıkışlar, kopuşlar, yorgunluklar çok olur ancak Hasankeyf için mücadele verenler, meselenin uluslararası kamuoyunda gündeme gelmesini sağlayanlar hiç pes etmedi, Hasankeyf'ten hiç vazgeçmedi. Çünkü burada sular altında bırakılmak istenen, betona gömülen, yerle bir edilen, toplumsal hafızası yok edilen sizin hikayenizdir, hepimizin hikayesidir...
Hasankeyf'i yok edecek Ilısu Barajı, her şey beklendiği gibi giderse gelecek hafta su tutacak. Ecdattan, tarihten, yerli ve milliden en çok dem vuranlar, en fazla tarihi yok edenler olarak karşımızda. Proje eski Türkiye'ye ait ancak yok etmeye en hevesliler yeni Türkiye'nin sahipleri.
Ilısu Barajı, UNESCO Dünya Kültür Mirası kriterlerinin 10'undan dokuzuna sahip dünyadaki tek yer Hasankeyf ve Dicle Vadisi'ni mezara sokacak, 12 bin yıllık tarihi mirasın ve köylerin sular altında kalmasıyla binlerce insanı yerinden edecek, geniş bir coğrafyada ekolojik tahribat yaratacak.
Yazdık yazdık artık sonuna gelmek üzereyiz, ama hala geç değil.
Hasankeyf, bu coğrafyanın olduğu kadar dünyanın kültür mirasıdır. Hasankeyf'i korumak, yok olmasına dur demek insanlık görevimizdir. İçimizdeki insanlığı, içimizdeki o itirazı açığa çıkarmazsak, korkulara teslim edersek, önemli bir insanlık görevini de yerine getirmemiş olacağız.
Bütün bu Hasankeyf'i kurtarma mücadelesinde beni en çok üzen, Dünya Kültür Mirası Listesi için belirlenen 10 kriterden dokuzunu barındıran Hasankeyf için Türkiye'nin hiçbir zaman adaylık başvurusu yapmamış olmasıdır. Hatta öyle ki, tamamen siyasi birtakım gerekçelerle geçici listeye alınmasına yönelik bile resmi bir talep yapılmamıştır.
Tabii bu arada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de geçtiğimiz aylarda utanç verici bir karara imza atarak, kültürel mirasın korunmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde bireysel hak olarak yer almadığını belirtti.
AİHM, Prof. Dr. Oluş Arık, Prof. Dr. Metin Ahunbay, Dr. Zeynep Ahunbay, Özcan Yüksek ve Murat Cano tarafından 22 Şubat 2006'da 'Hasankeyf'te Ilısu Barajı'nın inşasının kültüler mirasa zarar vereceği' şikayetiyle yaptığı başvuruyu karara bağlayarak, başvurunun 'kabul edilemez' olduğunu, söz konusu başvurunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) hükümleriyle bağdaşmadığını kaydetti.
AİHM, 13 yıl bekledikten sonra tam da tarihi eserlerin taşındığı, barajın su tutma evresinin yaklaştığı bir dönemde bu kararı vererek, sorumluluğu üzerinden sıyırdı. Ekonomik bir yatırımın insanlık, kültür ve yaşamdan daha üstün olamayacağı yönünde bir karar almayarak pek çok davaya emsal olabilecek bir fırsatı tepmiş oldu.
Hasankeyf'e dair az bilinen bir diğer üzücü mesele ise, 2005 yılında bulunan ve 2011 yılında kazılmaya başlanan Hasankeyf Höyüğü kazılarına hiç önem verilmemiş olmasıdır. Kazı heyeti, geçmiş dönemlerde Hasankeyf Höyüğü ve Göbeklitepe'deki üçüncü tabakanın hemen hemen çağdaş olduğunun söylenebileceğini belirtmişti. İnsanlık tarihi açısından belki de yepyeni bilgilere ulaşılabilecek, tarihin derinliklerini aydınlatabilecek bir tarihi alan 50 yıllık ömrü olacak baraja kurban edildi.
Türkiye, Göbeklitepe'ye verdiği önemin onda birini Hasankeyf'e vermedi, göz göre göre yok edilmesini sağladı, diğer tarihi yapılar da zaten Modern Hasankeyf denen ve TOKİ tarafından yapılan yeni bölgeye zorunlu göç ettirildi.
Göbeklitepe, Hasankeyf'in aksine UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi'ne alındı.
2019 yılı Türkiye'de Göbeklitepe Yılı. Göbeklitepe son yıllarda gündemden düşmüyor, turlar düzenleniyor, hatta üçüncü havalimanının bir bölümünde dandik bir replikası da var.
Yıllardır Hasankeyf yok olmasın diye mücadele veren Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi, 7-8 Haziran günleri için Hasankeyf Küresel Eylem Günü çağrısı yaptı, insanlığın ortak tarihine, doğaya ve kültüre sahip çıkmaya çağırdı. Sanatçılardan, siyasetçilerden, toplumun farklı kesimlerinden bu çağrıya karşılık geldi. Hasankeyf'te de bir açıklama yapıldı.
Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nin açıklamasıyla belki bir kez daha unutmamak, gündemde tutmak, bu yok oluşa itiraz etmek için hatırlamak gerek...
"12 bin yıllık antik kent Hasankeyf'i, 199 köyü ve üstün biyoçeşitliliğe sahip Dicle Vadisi'ni sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı Projesi'nde sona yaklaşıldı. Türk hükümet yetkilileri 10 Haziran 2019 tarihinde, Ilısu Barajı'nda suyun tutulacağını açıkladı. Yerel halk ve dünyanın farklı yerlerindeki çok sayıda grup, 20 yıldır bu projeye karşı çıkıp tepkilerini demokratik bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bu kampanyalarla üç defa proje durdurulabilse de, devlet yetkilileri inadına yasaları değiştirmiş ve yeni kaynaklar bulup projeye devam etmiştir.
Ilısu Projesi baştan sona yanlış ve yıkım getiren bir projedir. Devlet yetkililerinin iddia ettiği "yereldeki topluma sosyo-ekonomik yararı" olacağı tamamen bir aldatmacadır. Başta Hasankeyf olmak üzere Yukarı Mezopotamya bölgesinin önemli bir kültürel miras alanını sular altında bırakacağı gibi, 80 bin kadar insanı yoksulluğa sürükleyecek ve halen çok önemli bir biyoçeşitliliğe sahip Dicle Vadisi'nin yok olmasını beraberinde getirecektir.
Ilısu projesinin akış aşağı bölge üzerinde çok olumsuz etkileri olacaktır; bu çerçevede özellikle çok sayıda Irak şehrinin içme suyu temininde ciddi sorunlar çıkacak ve Irak tarımı büyük risk altına girecektir. UNESCO Dünya Miras Listesi'nde bulunan ve Ortadoğu'nun en büyük sulak alanı olan Mezopotamya Sazlıklarına ulaşan suda ciddi azalma bu risklerin en başında gelmektedir.
Bölgede yapılan diğer baraj projelerinde deneyimlendiği ve görüldüğü üzere; Ilısu Barajı Projesi de sosyal, ekonomik, kültürel ve ekolojik kırımlara neden olacaktır. Dicle Nehri ile bütünleşen kültürel ve doğal miras alanı olan Hasankeyf'in güvenlikçi ve temeli olmayan ekonomik çıkarlar sonucunda geri dönülemez çok boyutlu yıkımlara maruz bırakıldı.
2017 yılından beri Hasankeyf'ten yedi kültürel varlık doğal ortamlarından yapay alanlara taşıma işlemleri yapılmıştır. Henüz tamamlanmayan bu taşıma sürecinde kültürel varlıklar fiziki anlamda zarar görmüş ve yüzyıllardır taşıdığı anlamı kaybetmiştir. Proje kapsamında doğal vadi ve tarihi mağaralar milyonlarca metreküp dolgu ile doldurulmuş, kayalar patlayıcılarla düşürülmüş ve restorasyon adı altında tahribatlar yapılmıştır. 12 yıldır aralıksız bir şekilde birçok medeniyete ev sahipliği yapan, tarih ve kültürle şekillenen tarihi Hasankeyf'in yıkımına dönük politikaların devamı olarak yeni diye tabir edilen fakat hafızası olmayan bir yerleşke inşa edilmiştir. Bu yerleşkede başta altyapı, içme suyu sorunları olmak üzere konut problemleri devam etmektedir. Bu yerleşke ile ilgili halkın bütün itirazları göz ardı edilmiş ve hak sahipliğinde mağduriyetler yaşatılmıştır. Durum böyleyken halkı yeni yerleşkeye taşımak büyük sosyal sorunlara neden olacaktır.
Suyun tutulması, boşaltma ve göç ettirme için gerekçe olarak kullanılmak istenmektedir. Su tutulmasıyla beraber Dicle Nehri'nin doğal ekosistemi yüzlerce kilometrelerce boyunca bozulacaktır. Hasankeyf'in dışında Yukarı Mezopotamya'da araştırmalara konu bile ol(a)mayan yüzlerce höyük ve antik yerler de kültürel kırımın hedefindedir. UNESCO, belirlediği 10 kriterden dokuzuna sahip Hasankeyf'teki yıkıma sessiz kalmaktadır. Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kültürel mirasın korunmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamına girmediği yönünde karar verip yıkımın suç ortağı olmuştur.
Daha önce iki kez yapılan Hasankeyf Küresel Eylem Günü'nün üçüncüsünde devlete, ne 10 Haziran'da ne de sonrasında su tutulmaması ve Ilısu Baraj Projesi'nin durdurulması çağrısı yapıyoruz! Yerel halkın bütün kesimleriyle, Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nin geleceğiyle ilgili eşit düzeyde, katılımcı ve şeffaf bir diyalog süreci sonucu ortaya çıkacak sonuçlara göre hareket edilmesi gerekiyor.
Hasankeyf için geç değildir! Bu dünyada inşaatı biten ve faaliyete geçmeyen baraj, nükleer santral ve başka projeler var. Oralarda son ana kadar mücadele etmiş ve kazanımlar elde etmiştir. Bizim de bu mücadeleyi başarıya ulaştırmamız için herkesi ve her kurumu yanımızda durmaya davet ediyoruz.
Bu anlamda demokratik kamuoyuna da çağrımız; Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nin sular altında kalmasını engelleyecek katılımcı toplumsal bir mücadeleye gereksinim vardır."
Hasankeyf'i el birliğiyle yok etmek, betona gömmek istiyorlar, Hasankeyf için geç değil, çünkü Hasankeyf sizin hikayeniz, hepimizin hikayesi...
Artı Gerçek / 09.06.19