Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra Katar-Türkiye yakınlaşması da “Ekonomik krize derman olur mu?” tartışmaları ile sınırlı kaldı.
Özellikle Katar ile 15 anlaşma imzalanması beklentileri yükseltmiş görünüyor. Türkiye’deki ekonomik krizin günlük hayata sert yansıması haliyle bu tip temaslardan beklentileri de körüklüyor. Ancak ne BAE ne de Katar ile görüşmeler, temaslar, anlaşmalar ve medyada yer alan olası bol sıfırlı yatırım beklentileri ekonomik krizin ateşini hemen söndürecek.
Anlaşmaların önemli bir kısmı ekonomik sonuçlar sağlayacak alanlarda yatırım niyeti ve çeşitli kurum ve kuruluşlar arasında iş birliği geliştirilmesi gibi uzlaşıların beyanı aşamasında henüz. Belirlenmiş alanlarda, kesinleşmiş miktarlarda yatırımlara dair anlaşmalar yapılmış bile olsa bunların hayata geçirilmesi, Türkiye ekonomisine yansıması zaman alır. Kaldı ki, BAE, Katar ve muhtemelen Suudi Arabistan gibi zengin Körfez ülkelerinden gelecek yatırımlar sayesinde ekonomik krizin sakinleşmesini beklemek gerçekçi de değil.
Sonuç olarak temasların ekonomiye dair kısmına ilişkin olarak; yatırım gelecek mi? Gelecek. Ne zaman gelecek? Belirsiz. Ne kadar gelecek? Belirsiz. Hangi alanlara yatırım yapılacak? Belirsiz. Gelecek olan yatırım istihdam yaratacak mı? Belirsiz. Körfez sermayesi/yatırımı sayesinde ekonomi düze çıkar mı? Hayır. Bu ülkeler yatırımlar üzerinden Türkiye’de nüfuz edinecek mi? Evet. Yatırımlara karşı siyasi beklentileri olacak mı? Evet.
Bol akçeli beklentiler faslını noktalayıp gerçeğe ve Katar’a dönelim.
Katar’a Körfez’in yalnız ülkesi demek yanlış olmaz.
Biraz geriye gidelim; 5 Haziran 2017. Haber ajansları bölge ülkeleri arasındaki en büyük krizlerinden biri olan Katar-Suudi Arabistan-Mısır-BAE soğuk savaşının iyice derinleştiğine dair haberler geçiyor.
Arap Ayaklanması başladığında aynı safta olan bu ülkeler arasında ayaklanmanın ikinci yılından itibaren çıkar çatışmaları iyice gün yüzüne çıkmaya başlıyor.
Katar Mısır’da, Suriye’de, Tunus’ta, Cezayir’de her bir ülkenin iç şartlarından kaynaklanan rüzgarı arkasına alan Müslüman Kardeşler’in en büyük finansörü, siyasi destekçisi. Katar, ayaklanma döneminde sadece bölgede değil dünyada da kitleleri etkileme gücüne sahip El Cezire başta olmak üzere medyası üzerinden bölgedeki gidişatın seyrini değiştirecek kadar öne çıkıyor.
Ayaklanma dönemi bölgedeki bazı ülkelerin siyasi ağırlığını hızla aşındırırken bazı ülkeler ortaya çıkan boşlukları hızla doldurarak yıldızını parlatma yarışında.
Katar, Mısır gibi bölgenin en önemli ülkelerinden birinde Müslüman Kardeşler’in iktidarı üzerinden ‘bölgenin büyük abiliğine’ göz dikiyor ki, Mısır ile başlayıp Suriye’den Tunus’a ve Cezayir’e uzanacak bir nüfuz ağı oldukça mümkün o dönemde.
Ancak bölge ülkeleri arasındaki bu yarışa paralel olarak ayaklanma da hızla kontrolden çıkıyor. Bosna, Afganistan, Irak başta olmak üzere yakın coğrafyalardan talimli radikal örgütler bölgedeki oldukça müsait sosyoekonomik şartların yardımıyla hızla örgütlenmeye başlıyor.
Sadece ‘Devrilmesi gereken mevcut yönetim ile muhalifler arasında kalması gereken’ mücadele kimi yerlerde küçüklü büyüklü yüzlerce grubun ortaya çıkması ile sonu gelmeyen savaşlara dönüşüyor.
IŞİD ve El Kaide başta olmak üzere radikal örgütlerin artık iyice görünür olması nispeten tolerans gösterilen mülteci akınlarını, enerji nakliyatının güvenliğini, asgari düzeyde de olsa korunması gereken istikrarı kontrolden çıkarıyor.
Bu arada Suudi Arabistan ve ayaklanma döneminde yükselişe geçen BAE dahil bölgedeki ülkelerin çoğu Müslüman Kardeşler ile kanlı bıçaklı.
Nihayet ilk kıvılcım Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yönelik BAE’nin ve Suudi Arabistan’ın hâlâ suçlandığı darbe girişimleri ile geliyor.
Katar hem Mısır’ı kaybediyor hem de Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerle arası açılıyor.
Bu arada Körfez ülkelerinin İran ile ‘kadim’ çekişmesi bu kıvılcımın harlanmasını sağlayan gerginliklerden biri oluyor ve nihayet kriz Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Yemen ve Mısır Katar’a hava, kara, deniz trafiğini kesecek kararlar aldıklarını duyurdukları noktaya ulaşıyor.
Bu ülkelerin görünürde iki gerekçeleri var; Katar’ın Müslüman Kardeşler başta olmak üzere radikal örgütlere desteği ve İran ile ilişkileri.
Ancak arkadan muazzam bir bölgesel güç savaşı taşıyor.
Katar’a ambargo başlıyor. Hatırlayacak olursanız, Türkiye o dönemde Katar’a temel ihtiyaç maddeleri göndermek dahil her açıdan destek olduğunu birçok kez duyurmuştu.
ABD’de başkanlık koltuğunda hâlâ Trump var. Trump da Katar’a ambargo uygulayan ülkeleri destek sayılabilecek açıklamalar yaparak Katar’ı İran ile ilişkilerinden dolayı eleştiriyor.
ABD’nin Katar’da oldukça büyük bir askeri üssü olmasına rağmen Trump çıktığı Körfez turunda Suudi Arabistan ile de silah ve güvenlik anlaşmaları yapıyor.
Diplomatik kulvarda bunlar olurken dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından olan Katar’a yönelik ambargolar petrol fiyatlarına yansımakta gecikmiyor.
Katar ambargo sebebiyle bölgedeki siyasi süreçlerden de izole ediliyor. Ambargonun devam ettiği yaklaşık 3.5 yıl boyunca bölgedeki siyasi şartlar büyük ölçüde değişmeye başlıyor ancak Katar çok azına etki edebiliyor. Trump döneminde hız verilen İsrail ile Arap ülkelerinin normalleşme süreci bunlardan biri.
Yine, Katar’a ambargo uygulayan ülkeler Trump’tan sonra Biden’ın geleceğinin az çok belli olmaya başlaması ile birlikte hızla konumlarını da değiştirmeye başlıyorlar.
Biden bölgede kriz istemiyor, orası kesin. Katar’a İran ile ilişkiler sebebiyle ambargo uygulayan ülkelerden Suudi Arabistan ile İran arasında bir dizi temasın da olduğu diplomatik kanallar açılıyor, doğrudan görüşmeler başlıyor vs. vs.
Ve nihayet tarih 5 Ocak 2021…
Katar’a yönelik ambargonun kaldırılması için yürütülen girişimlerin ve müzakerelerin sonuç verdiği duyuruluyor.
Yine görünürde ambargonun kaldırılmasına karşılık Katar’dan tazminat ödemesi, Türk askeri üssünü kapatması, El Cezire’nin yayınlarına çeki düzen vermesi gibi şartların öne sürüldüğü belirtiliyor ancak Katar bu şartları kabul etmeyeceğini belirttiği halde ambargo kalkıyor.
Ancak ambargo kalksa bile Katar ile Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn ilişkisinin rayına girdiğini söylemek hâlâ mümkün değil.
Ayaklanma döneminin yeni şartlar yarattığı bölgede neredeyse bütün ülkeler yeni şartlara göre yeni politik pozisyonlar alırken neredeyse bütün hesabını Müslüman Kardeşler üzerinden yapan Katar hızla etkili bir aktör olamadı.
Katar için Türkiye ile ilişkiler birçok açıdan çok önemli. Bu nedenledir ki, BAE-Türkiye yakınlaşmasından da hiç hoşlanmadığı Arap basınına da yansıdı.
Ancak Türkiye’nin de bütün bölge ülkeleri ile kriz halinde olması artık sürdürülebilir değildi. Bu nedenle Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail hatta belki de Suriye ile yeni bir dönem başlatma niyetleri açıkça dile getiriliyor.
Türkiye-Katar zirvesini yalnız dostlar zirvesi olarak tanımlamak yanlış olmaz. Türkiye kendi kendine, Katar bölge ülkeleri tarafından çok sınırlı alanlara hapsolmuştu. Şimdi bunu kırmanın arayışları içindeler.
Evrensel / 09.12.21