Suriye sahnesindeki gelişmeler İstiklal’deki terör saldırısının sadece savaş partisine hizmet ettiğini kanıtlıyor. İçeride ve dışarıda iktidarı köşeye sıkıştıran ne varsa Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin kontrolündeki bölgelere atılan top, füze ve roketlerle toza dumana karıştı. Muhalefetin muhalefet etme kapasite ve yeteneği bir kez daha felce uğratıldı. Strateji başarılı!
Şimdi merakla yanıtı aranan soru; beş gündür süren hava harekatı bir kara harekatına dönüşür mü?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2019’da yarım kalan Barış Pınarı Hareketi’nden beri terk etmediği tehdidi bu kez “Tel Rıfat, Münbiç, Ayn el Arab (Kobani) gibi çıban başı yerleri bir bir halledeceğiz” diye tekrarlarken kara harekatı için de şunu söyledi:
“Hava harekatlarımızı kesintisiz sürdürürken, bizim için en uygun vakitte karadan da teröristlerin tepesine bineceğiz."
“Uygun vakit” ne demek? Bundan koşulların oluşmasını kast ediyor. Koşullar da Rusya ve ABD’den yeşil ışık alınmasından başka bir şey değil. İstanbul’daki saldırıdan sonra ABD ve Rusya gerekçenin gerçekliğine inansın ya da inanmasın Türkiye’nin misillemesinin önünde duramazdı. Rusya, Ukrayna savaşıyla bağlantılı Türk-Rus paslaşmasının hatırına daha az dirençli. Ayrıca Kürtlerin ABD ile ortaklıktan vazgeçmemesi nedeniyle Rusya kontrollü ve sınırlı Türk baskısına göz yumuyor. Yine de her iki güç hava operasyonunun sonlandırılması ve bunun kara harekatına dönüştürülmemesi yönünde uyarılar gönderiyor.
Kürt cephesine baktığımızda PYD Eş Başkanı Salih Müslim, 2019 ateşkesinin garantör ülkelerinin (ABD ve Rusya) onayı olmadan Türkiye’nin kara harekatı başlatamayacağına inanıyor. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi Kobani ise Al Monitor’dan Amberin Zaman’a verdiği röportajda, “Tehditleri ciddiye alıyoruz. Türkiye'yi caydırmak için özellikle ABD ve Rusya tarafından ciddi bir çaba gösterilmezse bunu yapacaklar” diyor. ABD ve Rusya’nın uyarılarını yeterince caydırıcı bulmuyor. Bununla birlikte “izin verilmediği sürece Türkiye’nin bir kara saldırısı gerçekleştirmeyeceğini düşünüyor. “Eğer bir kara harekâtı olursa ya böyle bir izin verildiği için ya da [Rusya ve ABD] sessiz kalmayı tercih ettiği için olacaktır” diye ekliyor. Ve Amerikalıların kendilerine “buna karşı çıkacaklarını” söylediklerini aktarıyor. Kürtler umut ile korku arasında bir yerde.
Hedef seçilen yerler ve sahadaki durum
Erdoğan’ın misillemenin çok ötesine geçen hava bombardımanını sürdürmekteki amacı iki farklı değerlendirmeyle ilişkilendirilebilir:
Birincisi koşullar olgunlaşıncaya kadar olası kara harekatı için sahayı yumuşatan bir strateji izleniyor. Bu minvalde seçilen hedefler ve coğrafi dağılım belli mesajlar içeriyor:
- YPG ve SDG’nin 30 km mesafede kalmasını zorlaştıracak şekilde üs, mevzi ya da eğitim alanları vuruluyor.
- Beraberinde insansızlaştırmayı getirecek şekilde köyler ve yerleşim alanlarına atışlar yapılıyor. Harekattan önce bir bakıma göçertme siyaseti.
- Altyapı tesislerine zarar verilerek günlük hayat ve hizmetler zora sokuluyor. Haseke kırsalında Hemo köyündeki Tarımsal Araştırma Merkezi, Kahtaniye’de (Tirpêspiyê) El Avdi petrol sahası ile Saide ve Zerabe petrol istasyonları, El Cevadiye’de Dicle Petrol İstasyonu, Derik’e bağlı Süveydiye’de gaz istasyonu, Yarubiye’de Ali Ağa Petrol İstasyonu, Cişan köyünde bir baz istasyonu vurulan yerler arasında.
Ola ki “Türkiye saldırı altında” dedirtecek birkaç olay daha gelişirse yeşil ışık için koşullar da olgunlaşmış olur. O vakit iş kara harekatına dönüşür.
Erdoğan’ın kafasındaki Afrin’den Suriye-Türkiye sınırının doğu ucundaki Dicle’ye, oradan Irak tarafında Kandil’e kadar bir güvenli şerit oluşturmak. Bunun imkansızlığı bir kenara, iktidarın parti dışı bütün payandaları da bunun şart olduğuna iman etmişe benziyor.
Hedefi ABD’nin lojistik hatlarına doğru ve SDG ile ortak karargahın 500 metre yakınına kadar uzatarak Kürtlere Amerikan korumasının kırılganlığını gösteriyor. Kürtler arasında ABD’nin güvence olmadığı kanaati yayılıyor. Rusya’nın da murat ettiği bir kopuşa yaklaşılıyor. ABD umut olmaktan çıkarsa Kürtlerin, Şam’ın koşullarında Esad yönetimiyle anlaşabileceği düşünülüyor. Tabii Türkiye’nin istediği bu da değil.
Şam-Ankara diyalogu gelişir mi?
Erdoğan’ın olası ikinci beklentisi Şam’la alakalı. Erdoğan, Şam’la silbaştan normalleşmeyi bir bakıma seçim vaadine dönüştürdü. Fakat bunun için çetin bir koşulu var. Kürtlerin sorunları ya da daha somut olarak demokratik özerk yönetimle ilgili Suriye içinde bir çözümü peşinen yok etmek istiyor. AP'ye göre Erdoğan, Esad'a, Suriye ordusunun Kürtlerin kontrolündeki bölgelere dönmesi, Kürt savaşçıların Suriye doğalgazını ve petrolünü kullanmasının engellenmesi adına harekete geçilmesi ve mültecilerin Suriye'ye geri gönderilmesi için çağrıda bulundu. Erdoğan, Esad'a 'Türk yetkilileri Şam'a göndermeye hazır olduğunu' iletti ancak Esad, görüşmenin 'üçüncü bir ülkede' yapılmasını önerdi.
Bombardıman Esad yönetimine “Benim koşullarımda el sıkışmazsan güvenli şerit ısrarını sürdürür, bu bölgelere Suriye ordusunu da yaklaştırmam” mesajı veriyor. Karşı taraftaki bilançoya bakıldığında Suriye ordusunun YPG-SDG’den daha çok kayıp verdiğini görüyoruz. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre saldırılarda ölen Suriye askerlerinin sayısı 18’e yükseldi. SDG ise 11 savaşçının yanı sıra 15 sivilin öldüğünü belirtiyor. Beri tarafta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın rakamları var. Onun bilançosunda tek kalem ‘teröristler’: “Harekatta şu ana kadar 471 hedef ateş altına alındı, 254 terörist etkisiz hale getirildi."
Sahada böyle bir rakam yok.
Bu arada 22-23 Kasım’da Astana Platformu’nun heyetler düzeyinde toplantısı oldu. Gelişmeler oraya da yansıdı. Son zirvedeki gibi fiili özerkliğe atfen “ayrılıkçı gündem” reddedildi. Kremlin’in Suriye özel temsilcisi Alexander Lavrentiev önemli bir bilgi paylaştı. “Ankara ve Şam'dan mütekabil adımlar atmaya istekli olduklarına dair sinyaller aldık” dedi. Kara harekatına dönüşmezse Rusya’nın telkinleriyle Esad’la uzlaşma gündemine tekrar dönebilirler.
Sümen altı edilen İstiklal
Tekrar İstiklal’e dönersek; devam eden hava harekâtı ve potansiyel kara harekâtı için patlama bir gerekçe yapıldığına göre bombalı saldırının arkasında kimin olduğu sorusu daha da önem kazanıyor. Özellikle ÖSO-IŞİD bağlantılarının göz ardı edilmesi basitçe geçiştirilecek bir durum değil. Bombayı bırakan Ahlam Al Bashir’in (El Beşir) sızdırılan ifadesinde “Abim Muhammed, Özgür Suriye Ordusu'nda üst düzey komutandır. Muhammed, IŞİD saldırısı sırasında yaralanmış ve iki bacağında protez takılı" diyor. El Beşir’in evinde kaldığı Ahmad Haj Hasan “Asla PKK’yı tutmuyorum. Ağabeyim Özgür Suriye Ordusu’nda şehit edilmiştir” savunmasını yapıyor. Saldırı emrini verdiği öne sürülen ‘Hacı’ bilgi yokluğundan bir hayaleti andırıyor. Kilit isim Bilal Hasan yurtdışına kaçırıldığından orası da karanlıkta kaldı. Bütün bunlar “resmi” senaryoya gölge düşürüyor.
Kürt tarafı ise olup bitenleri Suriye’nin kuzeyine saldırmak için hazırlanan bir komplo olarak görüyor. SDG Genel Komutanı Kobani şunları söylüyor:
“Bu bilgiyi ilk kez açıklıyorum; bombayı yerleştirdiği için tutuklanan kadının İslam Devleti (IŞİD) ile bağlantılı bir aileden geldiğini tespit ettik. Üç erkek kardeşi IŞİD için savaşırken ölmüş. Biri Rakka'da, diğeri Menbiç'te, üçüncüsü ise Irak'ta ölmüş. Bir diğer erkek kardeşi ise Afrin'de Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin komutanı. Üç farklı IŞİD savaşçısıyla evliydi ve aile Halepli. Bombalamayla kesinlikle hiçbir ilgimiz yok.”
Milliyetçi tazyik pupa yelken iken bu şüphenin üzerine gidilebilir mi? Muhalefet buna eğilir mi? Umutsuzum.
Bu operasyonla ilgili Kürtler arasında gözlemlediğim yaygın kanaati paylaşarak bitireyim: “IŞİD’in Kobani’de başaramadığı şeyi Erdoğan tamamlamaya çalışıyor.”
Bu kanaatin yarattığı yıkımı dikkate almayan herhangi bir bakış açısının Kürtleri kazanma şansı var mı? Sanmıyorum.
Gazete Duvar / 24.11.22