Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi ile Dünya Kupası'nın açılış töreni için gittiği Katar'ın başkenti Doha’da el sıkışması, arzulanan ama umulmadık hızda gelen bir gelişme oldu.
Sisi açısından bu görüntüyü vermek kredi kaybına neden değil. Daha önce “Asla” dediği bir şeyi yapan ve “U” dönüşüne izahat getirmesi gereken taraf Erdoğan. O da 9 yıllık husumeti geride bırakan bu karşılaşmaya “Türkiye-Mısır arası, bir liderler buluşması değildir” izahatını getirip ekledi:
“Türk milleti ile Mısır halkının geçmişteki birlikteliği bizim için çok önemlidir. Yeniden niye olmasın?”
İki ülke için de normalleşmeyi elzem kılan koşullar olmakla birlikte Erdoğan’ın buna daha fazla ihtiyacı vardı. O yüzden süreci ağırdan alan Sisi belli koşullar öne sürerek istikşafi görüşmelerin bir üst aşamaya geçilmesini önledi.
Türkiye ile Katar’ın Mısır’la bozuşma nedenleri aşağı yukarı aynıydı. Her iki ülke de Arap Baharı dalgasında Müslüman Kardeşler’in başarısına oynamış, 2013’te popüler darbeyi reddetmiş ve Sisi’nin meşruiyetini sorgulamıştı.
Müslüman Kardeşler iktidarının sona ermesinden sonra Libya’daki nüfuz savaşında Mısır, Katar-Türkiye ikilisinin karşısında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği bloka kaymıştı. Araplar arasındaki bloklaşma 2021’de El Ula Zirvesi’nde geride bırakılınca Türkiye’nin normalleşme ihtiyacı artmıştı.
Türkiye, komşularının ablukası altındaki Katar’a kalkan olup Mısır’dan kaçan Müslüman Kardeşler’e himaye sunarak Arap çatlağından sızan bir yaklaşım sergiledi. Fakat bunun maliyeti başlangıçtaki getirisini solladı. Sisi de bu kamplaşma sayesinde Suudi Arabistan ve BAE’den milyarlarca dolar yardım aldı.
Fakat bir noktadan sonra “Yeni Başkent” gibi mega projelerde mali tıkanmalar başladı. Sisi, Şeyh Temim’le el sıkıştıktan sonra Katar fonlarını da garantiledi.
Ekonomik krizde paydaş olan Türkiye ve Mısır da siyasi hesaplaşmaları aşıp işbirliğine yönelme gereksinimi duyuyor.
Enerji denklemi: Çatışma ve barışa doğru iki yol
Bu yakınlaşmada Doğu Akdeniz’deki enerji denklemi önemli bir faktör. Doğu Akdeniz’deki tablo ABD ve AB’nin de desteğiyle Mısır, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın yer aldığı blokun lehine şekillenince, Türk hükümeti, 2019’da Libya ile deniz yetki alanları anlaşmasını imzalayarak kendi ifadeleriyle “oyunu” bozmaya çalıştı. Fakat Mısır ve Yunanistan, deniz yetki alanları anlaşmasıyla karşı hamlede bulundu.
Bu restleşmeler sonuç getirmeyince Ankara bu sefer İsrail ve Mısır’la anlaşarak Yunanistan’ı yalnızlaştırabileceğini düşündü. Beri tarafta Mısır gazını LNG-LPG dışında boru hatlarıyla da ihraç etme arayışında. Türkiye güzergahı hepsini yakından ilgilendiriyor.
Suriye’deki vekalet savaşına kadar Mısır-İsrail gazını Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Arap Boru Hattı projesi hayli yol almıştı. 2000’lerde Kıbrıs’ta rüzgar barıştan yana eserken Doğu Akdeniz gazının adadan Türkiye’ye bağlanan boru hattıyla taşınması önemli bir seçenekti. Buradaki tıkanma Avrupa Birliği’nin desteği ile EastMed projesini doğurdu. Fakat bu proje de maliyet engeline ve Türkiye’nin tehditlerine takıldı.
Doğu Akdeniz’deki enerji meselesi hem çatışma hem bölgesel barışa hizmet edecek şekilde istikamet alabilir. Bu minvalde rüzgarı ortaklığa çevirme zorunluluğu normalleşme arayışının temelindeki ana motivasyon sayılabilir.
Libya kırmızı çizgi olarak duruyor
İlişkilerde yaşanan bozuşma, 2021’den beri yumuşama ve tekrar soğumada bir diğer belirleyici faktör Libya. BAE, Türkiye ile ilişkileri normalleştirirken Libya dosyasından önemli ölçüde çekildi. 2019’da Trablus kuşatmasının Türkiye’nin müdahalesiyle hezimete uğramasından sonra BAE’nin Halife Hafter güçlerini finanse etme isteği kalmamıştı.
Rusya da Ukrayna yüzünden artık Türkiye’yi gözetiyor. BAE’nin parası ve Rusya’nın askeri-taktik desteği olmadan Mısır açısından Libya’da oyunu eskisi gibi sürdürmek zorlaştı. Bu koşullarda Libya’da Ulusal Birlik Hükümeti’nin kurulması hem Türkiye hem Mısır’a politikalarını gözden geçirme fırsatı sundu.
Türkiye Tobruk-Bingazi tarafıyla, Mısır Trablus tarafıyla kanallar açtı. Fakat Aralık 2021’de seçimlerin yapılamaması, Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin Fethi Başağa’ya alternatif hükümet kurdurması, Mısır yeni bu hükümeti tanırken Türkiye’nin Trablus’taki Abdulhamid Dibeybe hükümetine desteğini sürdürmesi ikili ilişkilerdeki Libya sorununu yeniden diriltti.
Geçen ay Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükri, iki turla sınırlı kalan istikşafi görüşmeleri dondurduklarını açıkladı. Şükri bu kararı Türkiye’nin Libya’daki pratiklerinin değişmemesine bağladı. Bu kararı tetikleyen iki gelişme oldu:
3 Ekim’de petrol ve doğalgaz sahalarında ortak çalışma yapmak üzere Dibeybe yönetimiyle imzalanan anlaşma ilk kırılmayı yarattı. 25 Ekim’de İstanbul’da imzalanan iki askeri işbirliği mutabakatı da kopuşa neden oldu.
Ardından 1 Kasım’da Cezayir’deki Arap Birliği Zirvesi’nin sonuç bildirisine Türkiye’nin bölgeye müdahalelerini kınayan bir ifadenin girmesi için Mısır’ın uğraştığına dair haberler basına yansıdı.
Bu zirvenin Kahire’deki hazırlık toplantısında Mısır, Libya Dışişleri Bakanı Leyla Manguş’un oturum başkanlığını almasını protesto ederek Dibeybe hükümetini tanımadığını gösterdi.
Kahire’nin burada iki temel hassasiyeti öne çıkıyor: Türkiye’nin Libya’da askeri olarak kalıcı hale gelmemesi ve siyasal İslamcı kanadın iktidar olmaması. Aslında Müslüman Kardeşler Türkiye’nin oluşturmaya çalıştığı Libya denkleminde çok geriledi. O yüzden Mısır’ın kaygıları Türkiye’nin askeri varlığına yöneldi.
Ancak Erdoğan, Libya’daki kazanımlarından vazgeçmeden Mısır’la barışmak istiyor. Libya’da tarafların pozisyonunun hangi koşullarda yakınlaşabileceğini kestirmek zor.
Mısır, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasına karşı Yunanistan’la dayanışmasını da sürdürüyor. İlk temastan sonra Mısır Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nin açıklaması umut vericiydi:
"Erdoğan ve Sisi'nin el sıkışması ikili ilişkileri geliştirmenin başlangıcı olacak."
Müslüman Kardeşler engeli geriledi
İlişkilerdeki temel sorunlardan bir diğeri Müslüman Kardeşler. Türkiye istikşafi görüşmelerin önünü açmak için Müslüman Kardeşler’in Ankara merkezli yayınlarına ayar vermişti. Mekamilin, El Şark ve El Vatan kanallarında siyasi içerikli programlara kısıtlamalar getirilmişti. Mekamilin Londra’ya taşınmış, El Şark da yayınlarını sosyal medya platformuna indirgemişti. Türkiye’de çalışmak sıkıntılı hale gelince başka ülkelerde El Şuub ve El Hurriye 11/11 kanalları kuruldu.
İstanbul’daki Mısırlı muhalifler 6-18 Kasım’da Şarm el Şeyh’teki Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP27) sırasında Sisi yönetimine karşı Mısır halkına sokağa çıkma çağrısı yapınca Arap basınının dikkatleri tekrar buraya yöneldi.
Bu kampanyaya katılan 34 Mısırlının gözaltına alındığı iddia edildi. Ancak iki günlüğüne alıkonulan eski El Şark Genel Yayın Yönetmeni Hüsam el Ghamri’nin dışında gözaltına alınan olmadığı açıklandı. Türkiye bu konuda bir inandırıcılık sorunu yaşıyor.
Mısır, Sisi yönetimini hedef alan faaliyetler için İstanbul’un bir üs olmaktan çıkmasını bekliyor. Kısıtlayıcı bazı önlemlerle lider kadrolarına zımnen “Susun ya da gidin” denilmiş oldu. Mesajı alanların birincil adresi Londra. Arap basını sıklıkla bu önlemlerin yeterli olmadığına dikkat çekiyor.
Bu yakınlaşmada Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna tahılının transferinde üstlendiği rol de kolaylaştırıcı bir ekten olarak not edilebilir. Mısır tahılın yüzde 80’den fazlasını Rusya ve Ukrayna’dan alıyor.
Özetle Türkiye ile restleşme sürecinde Mısır, BAE ve Suudi Arabistan siyasi, mali ve medya ayaklarıyla birbirini besleyen ortak bir cephe arz ediyordu. Bu cepheyi dışardan tamamlayan diğer aktörler ise İsrail ve Yunanistan’dı.
Türkiye’nin BAE, Suudi Arabistan ve İsrail’le yeni sayfa açmasından sonra Mısır’la kutuplaşmanın sürdürülebilirliği kalmadı. Yine de Libya hala bu yakınlaşmayı sabote etme potansiyeli taşıyor.
BBC Türkçe / 22.11.22