Cuma günü konuştuğum Kürt kaynaklar Rusya ve ABD’den pazarlığı yapılan izin çıktığı takdirde 27 Kasım itibariyle kara harekatının başlayabileceğini öngörüyordu. 27 Kasım PKK’nin kuruluş günü olması itibariyle simgesel bir seçim.
Bu satırları kaleme aldığım saatlerde, 2019’da Barış Pınarı Harekatı’nı durduran iki mutabakat muhtırasından beri tekerrür eden saldırı tarzının yoğunlaşmış hali devam ediyordu. Yani havadan SİHA’larla nokta atışları olurken karadan obüs, havan, top ve tanklarla Suriye Demokratik Güçleri (SDG) veya Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) bulunduğu bölgeler dövülüyor.
SDG’nin 26 Kasım bilançosuna göre Fırat’ın doğusunda Tel Temir, Zirgan, Kobani, Girê Spî, Ayn İsa ve Derik; Fırat’ın batısında Menbic, Tel Rıfat ve Afrin’e bağlı köylerin yanı sıra Şavarga ve Menağ (Minnig) Havaalanı bombalandı. 27 Kasım'da da bu minvaldeki saldırılar devam etti. Hatta Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Afrin-Şaran’a bağlı Kiştar köyünde Rus üssünün yanında bir hedef SİHA ile vuruldu ve 5 Suriye askeri öldü. 26 Kasım’da Bab el Selame Kapısı’ndan Türk askeri araç girişleriyle Halep’in kuzey cephelerine tahkimat yapıldı.
Operasyona katılan F-16’ların üç gün sonra çekilmesi dikkat çekmişti. Rusya’nın hava sahasını 72 saatle sınırlı tuttuğu öne sürüldü. Bunu ABD’nin uyarılarına bağlayanlar da var.
ABD ve Rusya’nın Türkiye’yi frenlediğine dair çıkarımlara rağmen Kürt tarafında dün gece itibariyle kara harekâtının başlayabileceği kaygısı hakimdi.
Kim nerede duruyor?
Erdoğan’ın açıkça adını koyduğu üç hedef Tel Rıfat, Menbic ve Kobani. Bunun için geçen haftadan beri Rus ve Amerikan taraflarıyla pazarlıklar yapılıyor.
Tel Rıfat: Halep’in kuzey çatısı sayılır. Afrin’den çekilen Kürtlerin yerleştiği kemer aynı zamanda. Bölgede Kürt güçlerin yanı sıra Suriye ordusu, Rus askerleri ve İran güdümlü Şii milisler de bulunuyor. Türk ordusunun buraya girmesi ABD’nin işine gelir. Haliyle Amerikan yeşil ışığının burada yanması çok ezber bozmaz. Fakat burada aranan yeşil ışığın muhatabı Rusya. Halep’in kuzeyinde Suriye devleti aleyhine statükonun değişmesine yönelik bir harekâta Şam’ın direnci ve İran’ın itirazı güçlü. Ama bir senaryo olarak Rusya’nın dengeleri bozmadan küçük bir alanı Türk ordusuna açma ihtimali üzerinde duruluyor.
Menbic: Kentin merkezinde YPG’nin uzantısı sayılan Menbic Askeri Meclisi, kırsalında Suriye askerleri var. Menbic, Haseke-Halep bağlantısını sağlayan stratejik M-4 yolu ve Fırat nehri üzerindeki santrallerin kontrolü için önemli bir yer. ABD, 2019’da buradan çekildikten sonra Menbic’in Türkiye’nin kontrolüne girmesini de sorun etmiyor. Neticede Fırat’ın doğusunda Kürtlerle ortaklık, batısında Türkiye’nin varlığı Amerikan stratejisine çalışıyor. ABD, Türkiye’nin askeri genişlemesini Amerikan askeri varlığı ve Kürtlerle ortaklığı zora sokmadığı sürece ciddi mesele yapmayabilir.
Kobani: Mevcut Amerikan siyaseti için fazla bir şey ifade etmezken Kürtler açısından simgesel bir kent. Ekim 2014’te Erdoğan’ın IŞİD’in eline geçsin diye dua ettiği sırada ABD ile Kürtler arasında ortaklığın temeli Kobani’de atılmıştı. 2019’da ABD civardaki üsten çekilirken Suriye askerleri yerleşti. Suriye ordusu sınırlara da konuşlandı. Rus güçleri ise Kobani’nin dış çemberinde Türklerle volta atıyor.
Amerikalılar Kobani’yi çok dert etmeseler de olası müdahaleye “IŞİD’le mücadele etkilenir mi” sorusuyla yaklaşıyor.
Genel olarak Ruslar Afrin’deki Zeytin Dalı Harekatı’ndan beri Türk-Amerikan ilişkilerini sabote edecek, Kürt-Amerikan ortaklığını bitirecek ya da Kürtleri Şam’a itecek Türk tehdidini fonksiyonel buluyor. Fakat bu siyaset de limitlerini gördü. Ayrıca Rusların Türkiye’ye alan açan esnekliğinden Şam çok mustarip. Tahran da mutsuz.
Rus ve Amerikan siyasetinin limitleri
Rusların Astana sürecinden beri Kürtlere yaklaşımında bazı kırılmalar yaşandı. Rusya 2017’de fiili özerk yapının bir bakıma ‘kültürel özerklik’ çerçevesinde kısmen kabulünü öneriyordu. Bu konuda Şam’ın da reddiyeci kalıplarını kırmaya çalışıyordu. Şimdi Ankara’yı memnun etmek için “ayrılıkçı gündemi reddeden” ifadeleri Astana bildirilerine sokuyor. Şam’a baskının yerini Kürtlere baskı aldı. Bu kırılmada bir tarafta ABD’nin ayağına Kürtler kanalıyla yer açması diğer tarafta Türk-Rus ilişkilerinin stratejik derinlik kazanması etkili oldu. Ukrayna savaşı sırasında Türkiye’nin Rusya açısından artan önemi Moskova’yı Kürtlerin taleplerini daha az dikkate alır hale getirdi. Ruslar Kürtleri ABD’den koparıp Şam’a itmek için Türkiye sopasını kullanıyor.
Biden yönetimi de NATO’nun Finlandiya ve İsveç’le genişleme stratejisini önündeki Türk vetosunu ve Erdoğan’ın Ukrayna savaşındaki potansiyel arabulucu konumunu gözardı edemiyor. Washington NATO ortağı bir ülkenin Amerikan oyununda kaldığı sürece Suriye’de Kürtlerin yerini almasını bir kayıp olarak görmeyebilir. Durum Türkiye’nin dönüp Şam’la anlaşması halinde değişir. O zaman Amerikan oyunundan da çıkılmış olur. ABD başından itibaren özerklik projesinin geleceğiyle ilgilenmedi, statüsü pazarlığının bir parçası da olmadı. Türkiye’yi dikkate alarak Kürtlerle ortaklığı IŞİD’e karşı mücadele ile sınırlı tuttu. Amerikan stratejisi başından itibaren Şam’ın İran ve İsrail’le ilgili siyasetini değiştirmediği sürece Suriye’yi felç eden ve toparlanmasına izin vermeyen bir politika güttü. Fırat’ın doğusunda Kürtlere, batısında Türkiye’ye biçtiği rol bununla ilgili. Bu politikanın koç başlığını Türkiye yaptı.
Pazarlıklarda ne var?
Bu temel yaklaşımlar pazarlıklarda kendini nasıl gösteriyor ya da sahaya nasıl yansıyor?
Savaşın yayılması halinde SDG, IŞİD’le mücadele alanlarından, özellikle Arap bölgelerinden kuzeye çekilebilir. Çekilirken ABD’nin temin ettiği ağır silahları da beraberinde götürecektir.
SDG’nin kuzey cephesine çekilmesi, ABD’nin sahadaki varlığını gerekçelendirdiği IŞİD’le mücadele adı altında yürüttüğü stratejinin omurgasını çökertebilir. Bu süreç SDG içindeki Arap-Kürt ortaklığının da sonunu getirebilir. O yüzden Amerikalılar Fırat’ın doğusunda 2019’dan itibaren Rus nüfuz alanına geçen bölgelerde bile belli çekincelere sahip.
Bu süreçte bazı iddialar basına yansıdı.
Şark’ul Evsat’ın iddiasına göre bir Amerikan heyeti, 23 Kasım’da Hawar Kilis’te Türk yetkililerle bir araya gelip kısmi bir operasyon konusunda anlaştı. Türk askeri yetkilileri Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı üç kolordunun komutanlarıyla harekâtın detaylarını konuştu. SMO kaynaklarına kulak verilirse operasyonun eli hep kulağında. Gazeteye konuşan bir kaynak “SMO’nun katılımı Tel Rıfat ve Kobani bölgelerinin kurtarılmasıyla sınırlı kalacak” diyor.
Beri tarafta Türk basını, Amerikalıların Türkiye’nin kara harekatı yapmasına gerek kalmadan YPG güçlerini 30 kilometrenin altına çekmeyi önerdiğini yazdı. Bu haberler Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’le, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake ile görüşmelerinden sonra sızdırıldı.
Arap medyasında yer alan başka bir iddiaya göre ise Türk tarafı, Amerikalılar aracılığıyla bir talep listesi iletti. 2019’da ABD ve Rusya ile imzalanan mutabakatlara uyulması, SDG-YPG unsurlarının çekilmesini takiben Türkiye’nin tek başına ya da uluslararası koalisyonla birlikte ağır silahların uzaklaştırıldığını denetleyecek gözlem noktalarının kurulması ve SDG’nin kontrolünde kalan bölgelerdeki petrol gelirinin SMO ile paylaşılması istendi.
Suriye’deki Rus güçlerin komutanı General Aleksander Çayko da 25 Kasım’da Kamışlı’da SDG liderleriyle görüştü. Toplantıya Suriyeli yetkililer de katıldı. Çayko “Bölgeyi yeni bir Türk saldırısından korumanın tek yolu, YPG’nin Suriye-Türkiye sınır şeridinden M4 yolunun güneyine tamamen geri çekilmesi, 30 kilometrelik bir tampon bölge yaratıp bu alanların Suriye ordusuna devredilmesidir” mesajı verdi. YPG bunu reddetti.
Rus tutumundaki kırılma Türkiye’nin hassasiyetlerini gözetirken de kendini gösteriyor. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, “gerilim tırmandırılmamalı” uyarısını Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını anladıklarını belirterek yumuşatırken Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev Ankara’yı vazgeçirmeye çalıştırdıklarını söylüyor. Yani önceden olduğu gibi net bir kırmızı çizgi yok, Ankara’yı ikna çabası var. Kürtleri kaygılandıran esneklik de bu.
Elbette resmi açıklamalara bakılırsa Rusya da ABD de Türkiye’nin operasyon planını durdurmaya çalışıyor. Sözgelimi ABD’li yetkili Nicolas Granger yeşil ışık iddiasını yalanladı. Washington’da bulunan Suriye Demokratik Meclisi Başkanlık Konseyi Üyesi Bessam Sakr da ABD Dışişleri’nden, “Biden yönetimi sahada mevcut koşullarda herhangi bir değişikliğe yanaşmıyor” mesajını aldıklarını aktardı. SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi Kobani ise ABD Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk’un kendisini arayarak operasyona karşı pozisyonlarını ilettiğini açıkladı.
Şam’ın tepkisi ise zayıf. Kendi askerlerini kaybetmesine rağmen. SDG’nin pazarlık yapamayacak hale gelmesi Suriye’nin işine gelse de her harekâtın Türkiye’yi kendi koşullarını dayatacak kadar sahaya sokuyor olması Şam açısından daha büyük bir sorun. Bu konu, Lavrentyev’in “Düzenli olarak görüşüyorlar” dediği istihbarat şefleri Ali Memluk ile Hakan Fidan arasında nasıl ele alınıyor bilmiyoruz. Bir elde savaş, diğerinde barış!
Kürtler ne bekliyor?
Resmi açıklamalar bir kenara ABD ve Rusya kısmi bir operasyona göz yumabilir mi? Mantıken Rusya’nın İdlib, terör örgütleri ve M-4 yoluyla ilgili Türkiye’nin verdiği taahhütlerde bir gelişme olmadığı ya da Amerikan güçlerinin gidişini temin etmediği sürece Türkiye’ye daha fazla alan açması sadece Rus devletinin kendi çıkarlarıyla izah edilebilir. ABD’nin de Suriye’deki lojistik akış için kullandığı Kamışlı-Fişhabur, Kamışlı-Amude ve Amude-Haseke yollarını tehlikeye atacak bir saha değişikliğine izin vermesi beklenmez. Tabii bu arada Erdoğan’ın dilinde Kobani olsa da aklındaki hedefin Derik yani Fişhabur bağlantılı lojistik hat olduğu da bir gerçek. Orada Amerikan kırmızı çizgisi belirdiğinden fazla açık vermiyor.
Özetle Ruslar Amerikan varlığını zora sokacaksa, Amerikalılar Rus kontrol alanında olacaksa kısmi operasyonlara göz yumabilir. Fakat bu meselede ‘ama’ ile başlayan çok cümle var. İki ülkenin rızası olmazsa sahanın sürprizleri de kestirilemez.
Kürt kaynaklar, ABD ve Rusya’nın önleme çabalarını yeterli görmüyor. Güçlü bir duruş yok. Rus-Amerikan tutumunun Erdoğan’ın güçlü ısrarlarına bağlı olarak değişebileceği ihtimali dışlanmıyor. Bugün, yarın, olmazsa üç ay sonra başka bir tırmanışta Türkiye’nin bölgeye gireceği öngörüsü giderek güç kazanıyor.
Gazete Duvar / 28.11.22