Kasım sonunda Hindistan’da köylü/çiftçi örgütleri “direnme” ilan etti. Sol Haber’de bu direnmenin arka planını aktarmıştım (18 Aralık 2020).
Direnme sürmektedir. Üç ayı aşan gelişmeleri izlemeye çalıştım; Hindistan’dan meslektaşlarımla haberleştim. Öğrendiklerimi, değerlendirmelerimi okurlarımla paylaşacağım.
Direnmenin nedeni
Çiftçi direnmesini, Narendra Modi hükümetinin “tarımsal reform” adı altında parlamentodan geçirdiği üç yasa tetikledi.
Yasaların ortak hedefi, Hindistan tarımını piyasa mekanizmalarına sınırsız açmaktır. Bu “açılım”, bağımsızlık sonrasında Hindistan çiftçisini desteklemek amacıyla geliştirilen tüm kamusal düzenlemelerin etkisiz kılınması ile gerçekleşecektir.
Önceki düzenlemeler, hükümetin belirlediği taban fiyatları ile ürünlerin alımını sağlayan; çiftçilerin de temsil edildiği tarım satış birliklerine (“mandi”) dayanmaktaydı. “Reform” yasaları, tarımsal piyasalara ticaret sermayesinin sınırsız girişini sağlayacak; uluslararası şirketleri devreye sokan sözleşmeli tarımı serbestleştirecektir.
Ana amacın, Hindistan tarımını ticarî ürünlere yönlendirmek; tahıldan uzaklaştırmak olduğu vurgulanıyor. 1960’lı yılların ikinci yarısında Hint tarım üretiminde gerçekleştirilen “yeşil devrim”, yüksek verim artışları sağlamış; Hindistan ilk kez “kendini besleyebilen” bir ülke olmuş; tarihi boyunca yüzleştiği açlık tehdidi hafiflemiştir.
Neoliberal reform, Hint tarımını uluslararası işbölümüne yönlendirecek; tropikal-ticarî ürünlerin ağırlığını artıracaktır. “Ucuz” tahıl ürünleri, devlet destekleri sayesinde üretim fazlası veren ABD’den, AB’den ithal edilebilecektir (Prabhat Patnaik, Globetrotter, 14 Ocak).
Hint çiftçisi bu “rasyonel” çözümü kavrayamamış; direnmeye kalkmıştır.
Direnmenin gelişimi
Çiftçi örgütlerinin direnme kararı sonrasında, Punjab ve Haryana eyaletlerinden onbinlerce emekçi ve 1200 traktörlü bir konvoy, Yeni Delhi’ye aktı. Güvenlik güçleri köylüleri durdurmaya çalıştı; başaramadı. Büyük kalabalık, başkent girişlerinde açık hava kampları oluşturdu; yerleşti.
Modi, ilk başta çiftçilerle müzakereyi reddetti. Yeni Delhi, yüzbinlere ulaşan katılımlarla kuşatılınca görüşmeleri başlattı. Çiftçi temsilcilerinin ısrarlı talebi, “yasalar tümüyle geri çekilsin” oldu.
Anayasa Mahkemesi, direnişi tetikleyen üç yasanın uygulanmasını 18 ay boyunca askıya aldı ve dört üyeli bir uzlaşma komisyonu oluşturdu. Komisyonun üç üyesi, sözü geçen yasaları daha önce desteklemiş kişilerden oluşuyordu. Çiftçi örgütleri bu komisyonda yer almayı reddetti.
26 Ocak Hindistan’ın Cumhuriyet Bayramı’dır. Çiftçi örgütleri Yeni Delhi’deki geçit alayına katılmayı talep etti. Kent yönetimi, köylü/çiftçi katılımına belli bir güzergâh ayırdı. Büyük çoğunluk traktörlerle bu güzergâhı izledi. Küçük bir grup, polis bariyerlerini yıkarak geçit alayından ayrıldı; bayrak direğine Sikh cemaatinin flamasını çekti; çatışma çıktı; bir köylü öldü.
Narendra Modi, “Güney” coğrafyasının (neoliberalizm ile barışık) yeni-faşist iktidarlarını temsil eder. Hindu (“Hindutva”) faşizmi, Brezilya ve Türkiye’deki benzerlerinin “ayna yansıması” gibidir. İktidar partisi BJP’nin milisleri, “havuz medyası” dahil…
26 Ocak’taki çatışmalar, çiftçi direnmesine saldırı için fırsat görüldü. Türkiye’de sıradanlaşan yöntemler kullanıldı. Modi, ilk işareti verdi: “26 Ocak’ta ulusal bayrağımıza hakaret edilmiştir…” Havuz medyası, BJP trolleri “anarşi, bölücülük, Mao’cu teröristler…” suçlamaları içeren bir kampanya başlattı. Direniş kamplarına BJP destekçisi milisler saldırdı; bazı çadırlar dağıtıldı.
Hindistan’ın ekim mevsimi yaklaşmaktadır. Çiftçi örgütleri, direnişi sürdürme; diğer eyaletlere de taşıma hazırlıklarına başlamıştır.
Sınıfsal ayrışmalar…
Aktardığım çalkantıyı, “köylü” veya “çiftçi” direnmesi olarak nitelendirebiliriz. Piyasa için üretim yapan; bir hektar civarındaki kendi toprağını aile emeği ile işleyen 110 milyonluk bir köylü nüfus söz konusudur.
İşlenen alan büyüdükçe mevsimlik, bazen sürekli ücretli emek kullanan orta/zengin çiftçiler eklenirse toplam 150 milyona ulaşır. Bugünlerde Delhi’yi kuşatanlar, bu köylü/çiftçi emekçilerden oluşuyor.
“Köylülük”, Hint toplumunun tüm sınıflarına damgasını vurmuştur. Her yıl en az 500.000 emekçi tarımdan kopmakta; köyleriyle bağlarını da korumaktadır. 120 milyon göçmen işçi vardır; büyük çoğunluğu hâlâ köylüdür. Öyle ki Modi, Mart 2020’de salgına karşı kentleri aniden kapatınca, milyonlarca göçmen işçi, çoğu zaman yürüyerek köylerine döndü; aile mensuplarına sığındı.
Bu sınıf ve katmanların tümü, hatta işçi sınıfı, Hindistan ekonomisinin belirleyici bir öğesi olan tarımsal destekleme politikalarından farklı boyutlarda yararlanmıştır. Marksist iktisatçı Patnaik, bu nedenle “Modi’nin tarımsal reformu”nu, Hindu faşizmi ile büyük sermayenin tüm halk sınıflarına karşı bir ittifakı olarak nitelendiriyor (IDEAS, 18 Ocak 2021).
Direnişin desteklenmesi
Yeni Delhi’yi kuşatan çiftçi direnişi, yüzbinlere ulaştı; üç ayı aşkın bir sürede bu büyük kalabalığın beslenme, barınma, iletişim sorunları çözülebildi. BBC’ye göre, “direnme alanları, klinikler, cankurtaranlar, mutfaklar, kitaplıklar, hatta kendi gazetesi ile donanmıştır” (13 Ocak 2021).
26 Ocak çatışmaları sonrasında Delhi yönetimi, elektrik, su, internet bağlantılarını bir süre kesti; kesintiler kısa sürede giderilebildi.
Bu boyutlarda, üç ayı aşkın, yerleşik bir direnmenin örgütlenmesi, finansmanı nasıl sağlandı?
Bu soruyu Hindistan’dan meslektaşlarıma yönelttim. Hint toplumuna özgü bir ayrışmanın, sınıfsal etkenlerle bütünleşmesinin oynadığı role işaret ettiler: Hindistan’da 21 milyona ulaşan Sikh cemaatinin yüzde 86’sı direnişin başladığı, odaklandığı Punjab, Haryana ve Yeni Delhi eyaletlerinde yoğunlaşmıştır. Bu cemaatten çiftçiler, direnişin ön saflarında yer almıştır.
Yeni Delhi kuşatması boyunca, açık hava kamplarının, bu üç eyaletteki Sikh cemaat kurumları tarafından desteklendiği anlaşılıyor. Cemaatin dayanışma kültürü ve bu kurumlar, direnişçilere ayrım yapmadan kapsamlı, kesintisiz kaynak sağlamıştır. Sikh burjuvazisinin finansal katkısı da söz konusudur.
Bu etkeni aşan sınıfsal dayanışma örnekleri, direnmeyi izleyen gazeteciler, araştırmacılar tarafından aktarılıyor: Direnişçiler ile kamp alanlarına yakın yoksul mahalle sakinleri arasında yakın, sıcak ilişkiler oluşmuştur. Delhi yönetiminin yarattığı altyapı sorunları, “komşu” gençlik örgütleri ve muhalif yerel yönetimler tarafından giderilmiş; sağlık, elektrik, su, seyyar tuvalet sorunları çözülmüştür.
Çiftçi örgütleri ve dersler…
Bu büyük direnmeyi doğrudan doğruya örgütleyen, yürüten çiftçi örgütlerini de vurgulamak gerekiyor.
Direnmenin eşgüdümünü, hükümetle görüşmeleri, yerel veya ulusal 32 çiftçi sendikasından oluşan Samyukta Kisan Morcha (SKM) ittifakı üstlenmiştir.
Katılan çiftçi sendikalarından ulusal düzlemde örgütlü AIKS’nin yönetiminde Hindistan Komünist Partisi (M) etkilidir. Bu sendikanın direnmede oynadığı rol, yürüyüşlerde gözlenen çok sayıda orak /çekiçli bayraktan da anlaşılıyor.
Bu çapta her sınıfsal mücadele, kendi liderlerini oluşturur. Son direnmenin “fiili lideri”nin BKU sendikasından Rakesh Tikait olduğu ileri sürülüyor. Tikait, renkli, karizmatik, karmaşık kimliğiyle öne çıkıyor. Çiftçi mücadelesini, Hindu milliyetçiliğinin nüvesini oluşturan Uttar Pradesh eyaletinde yoğunlaştırmayı tasarlamaktadır. Son direnmede gözlenen Sikh ağırlığının ayrıştırıcı etkisinin böylece giderileceği beklentisiyle….
Yeni faşizmin yükselmesi, Hindistan ve Türkiye solunu benzer sorunlarla, güçlüklerle karşılaştırıyor.
Hindistan, en azından köylü/çiftçi örgütlenmesinde Türkiye’den çok ileridedir. O sayede Hindu faşizminin “tarımsal reform” adı altındaki neoliberal saldırısına direnmektedir. Önleyeceği şüphelidir; ama iz bırakacaktır.
Benzer bir “tarımsal reform”u Türkiye’de de yirmi yıl önce Dünya Bankası hazırladı; Ecevit ve AKP hükümetleri uyguladı. Az sayıda solcu iktisatçı karşı çıktı; ama köylümüz örgütlü değildi; fark etmedi; direnmedi. Ağır bedeli bugünlerde açığa çıktı; ödenmektedir.
Ulusal sınıf hareketlerinin birbirinden öğreneceği çok şey var. İletişimleri gerekiyor ki sınıf mücadeleleri uluslararası alana taşınabilsin.