Commerzbank'tan Türkiye eleştirileri- Korkut Boratav

Commerzbank notu, Türkiye’de para politikalarında ani değişmelere bağlı bir çevrim senaryosu betimliyor. Alman bankasının görüşleri, Türkiye’nin dış finansman sorunları açısından önem taşıyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 14 Mayıs 2021
  • 09:20

Almanya’nın en büyük ikinci bankası olan Commerzbank 20 Nisan 2021’de Türkiye ekonomisi üzerine önemli bir not yayımladı. Başlığı önemli: “Bir sonraki lira krizi”…  Son yılların para politikası değişikliklerini ve TCMB’deki atamaları eleştiriyor. Ekonominin geleceğine ilişkin ilginç öngörüler yapıyor.

Aktaralım; değerlendirelim.

Alman bankasının açık eleştirileri, 2021 öngörüleri

Commerzbank’ın Türkiye notu, şöyle başlıyor:

“Yeni lira krizi eşiktedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyon hedeflemesinin yüksek faizli acı ilacını kabul etmeyi vadetmişti. Üç ay geçmemişti ki, artık aşina olduğumuz kararnamelerinden birini çıkardı; TCMB Başkanı Naci Ağbal’ı, faiz oranlarını %17’den %19’a çıkardıktan iki gün sonra görevden aldı.” 

Commerzbank, yeni başkan Şahap Kavcıoğlu’nu “düşük faiz oranlarının bir taraftarı” olarak tanıtıyor ve bu atamanın öncesini, uzantılarını şöyle özetliyor: 

“Berat Albayrak’ın gözetimi altında TCMB Başkanı Murat Uysal, düşük faiz taraftarlarının para politikasını yürütmüştü. Uysal’ın (devlet bankaları yoluyla) döviz piyasalarına müdahale edip TL’nin değerini koruma çabasının sonucunu da gözlemiştik. Görev süresi boyunca TL %30 değer yitirdi ve Kasım 2020’de TCMB başkanlığını Ağbal devraldı.” 

“Bugünkü başkan Kavcıoğlu dengeli görünmeye çalışıyor; enflasyon %5 hedefine ininceye kadar faiz oranını enflasyonun üstünde tutacağını söylüyor. Ancak bu enflasyon hedeflemesi sürdürülemez; çünkü Erdoğan’ın sabrı birkaç ay içinde tükenecektir. Geçmiş atamalar göstermiştir ki TCMB Başkanı, Cumhurbaşkanı’nın istediklerinin tersini yaparsa görevine son verilecektir.”

“Özel sektör bilançoları ağır döviz yükümlülükleri altında iken, düşük faiz politikalarının yol açacağı yeni bir TL krizini Erdoğan’ın göze alması beklenemez. Demek ki düşük faiz oranlarının Türkiye’nin bugünkü makro-ekonomik sorunlarını kısa vadede dahi çözeceğine Erdoğan gerçekten inanmaktadır. Geçen ay ilan ettiği reform paketinde ipuçları var.”

“Bu pakette enflasyona karşı idarî kontroller yer alıyor. Kamu bütçesini kontrolden çıkaracak vahim görüşler de var. Kavcıoğlu’nun, Ağbal’ın son verdiği banka kredi musluklarını sonuna kadar açacağını da tahmin edebiliriz. Bu sayede 2021 boyunca ekonomi canlı seyredecektir.”

Commerzbank, politika faizlerinin adım adım aşağı çekileceğini, Temmuz-Eylül döneminde %13’e indirileceğini düşünüyor. Döviz fiyatları ise, sermaye hareketleri üzerinde (örneğin swap ve döviz işlemlerini sınırlayan) bir dizi kısıtlama ile frenlenmeye çalışılacak; TCMB geçmişte uygulanan çoklu faiz koridoruna dönebilecektir. 

Tehlikeli eğilimler… Zira, “döviz kuru üzerinde baskı arttıkça, enflasyon ile TL’nin değeri arasında bir denge oluşması imkansızlaşır; süreç denetimden çıkar. Piyasa aktörleri TL işlemlerinden uzak durur. Sermaye hareketleri üzerinde ‘sızıntılı’ denetimler TL’nin değer yitirmesini önleyemez; kapsamlı sınırlamalar ise, Türkiye’nin yabancı sermayeye bağımlılığı nedeniyle beklenemez.” 

“Erdoğan’ın düşük faiz oranlarına ilişkin olumlu beklentileri sürecek; belli bir aşamada dolar/TL riskleri üssel bir tempoyla artacaktır. 2021 sonu için dolar fiyatını 10 TL olarak öngörüyoruz. Er veya geç GSYH büyüme sürecinin çökmesi ve özel sektör bilançolarının sarsılması sonunda bu deneyin son bulacağını düşünüyoruz.”

“Enflasyon hızlanacak; geleneksel politikaya dönülecek; politika faizi %20’ye çıkarılacaktır. Bu kısır döngüye son vermek, güvenilirliği sağlamak için bir tür rejim değişikliği veya (IMF gibi) bir kurumsal gözetim gerekebilir.”

Üslup tuhaf; değerlendirmeler önemli…

Commerzbank’ın Türkiye notunda, geleneksel Alman bankacılığından beklenen serinkanlı, nesnel üslup yok. Bu bakımdan portföy yöneticisi Batılı uzmanların finans basınına ayak-üstü verdikleri demeçleri hatırlatıyor. Cumhurbaşkanı’nın ekonomik ön-yargısını vurgulayan yarı-mizahî eleştiriler, bir “rejim değişikliği” arayışına kadar uzanıyor.  

Öte yandan, Alman bankasının görüşleri, Türkiye’nin dış finansman sorunları açısından önem taşıyor: Yakın gelecekte vadesi gelen kredilerin yenilenme / döndürülme oranları ve faiz maliyetleri, Commerzbank gibi dev bankalar tarafından belirlenecektir. 

Portföy yatırımları ulusal para (TL) ile ihraç edilmiş borç ve hisse senetlerine para bağlamış yabancı sermayedir. Yükümlülük TL ile karşılanır; dövize dönüştürülmesi hukuken bağlayıcı değildir; “sermaye hareketlerinin serbestliği”ne ilişkin siyasal bir kararın uzantısıdır.

Dövizle verilmiş veya ihraç edilmiş banka kredileri ve tahviller ise, dövizle ödenecektir. Ödenmemesi, borçlunun hukuken temerrütü veya iflası anlamına gelir. Commerzbank gibi geleneksel bir bankanın Türkiye değerlendirmesi, bu bakımdan, portföy yöneticisi finans uzmanlarından daha önemlidir. 

Hem 2008-2009 krizinde, hem de 2018 ve sonrasındaki döviz tıkanıklıkları içinde, yabancı banka kredilerinin seyri, ekonominin geleceğini portföy hareketlerinden daha fazla etkilemiştir. Dış kredi akımları “net çıkış” gösterdikçe kriz ortamı derinleşmiş; kredilerin canlanması, Türkiye’nin Arjantin gibi bir dış borç krizine sürüklenmesini önlemiştir.

Commerzbank’ın değerlendirmeleri, bu bakımdan da önem taşıyor.

Commerzbank’ın senaryosu, Saray’ın beklentileri…

Commerzbank notu, Türkiye’de para politikalarında ani değişmelere bağlı bir çevrim senaryosu betimliyor. Buna göre politika dalgalanmaları, Cumhurbaşkanı’nın yüksek faizlerden kaynaklanan enflasyon saplantısından kaynaklanıyor. Finans kapital, bu anlayışın tam karşıtı olan enflasyon hedeflemesini talep etmektedir. Bu beklenti ihlal edildikçe yabancı sermaye Türkiye’den uzaklaşmakta; ekonomi döviz krizine sürüklenmektedir. Kasım 2000’de Ağbal’ın atanmasında olduğu gibi, Cumhurbaşkanı, zorunlu ve gönülsüz olarak enflasyon hedeflemesine dönmektedir.

Şu anda Türkiye, bu çevrimin “olumsuz” (düşük faizlere dönüş) aşamasındadır. Commerzbank, uygulamanın yakında başlayacağını, yıl sonuna kadar süreceğini, o tarihte büyüme sürecinin “çökmesi” ile tükeneceğini öngörüyor. Yeni düzenleme IMF denetimi altında mı sürdürülecek? Bugünkü gibi kredi derecelendirme kuruluşları ile uluslararası yatırım bankalarının gevşek gözetimleri içinde mi? Bugünden belli değildir.

Bu senaryo, bence, Cumhurbaşkanı’nın yüksek faiz → yüksek enflasyon saplantısına fazlasıyla önem veriyor. Gevşek para politikasında ısrar, Saray’ın siyasal gündemi ve çıkarları açısından önemlidir. Commerzbank da belirliyor ki düşük faizler, “kredi musluklarının sonuna kadar açılması ile” de beslenir. Bu sayede Saray’ın içli-dışlı ilişkiler içinde olduğu ayrıcalıklı sermaye çevreleri, şirketler kurtarılır; ihya edilir.

Commerzbank, bu “sakat” politikalara rağmen “2021 boyunca ekonominin canlı seyredeceğini” de kabul ediyor. Aynen, 2020’nin on ayı boyunca uygulanan “yanlış politikalar” altında GSYH’nın %1,8 oranında büyümesi gibi… 

Alman bankerler, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki yıla, yeni bir “enflasyon hedeflemesi” ile başlayacağını öngörüyor. Bu aşamada Commerzbank ve benzer bankalar vadesi gelen kredileri döndürecek; fon yöneticileri portföy akımlarını canlandıracak; 2018’de başlayan inişli-çıkışlı çevrimin “olumlu” aşamasına 2022’de girilecektir. 

Saray ve ayrıcalıklı sermaye çevreleri, çevrimin her iki aşaması ile barışıktır. Ekonominin küçülmediği, iflasların önlendiği düşük faiz aşamasında gündeme gelen finansal kriz, enflasyon hedeflemesine dönülerek ertelenecektir. Yeni aşamanın yüksek faizleri, sermaye girişini tetikleyecek; finansal istikrar sağlanacaktır.

Öte yandan çevrimin tümü, hızlanan enflasyon, kronik durgunlaşma içermiş; emekçi sınıfları yoksullaşmaya, ağır bir toplumsal bunalıma sürüklemiştir. Commerzbank, adı üstünde bir bankadır; Türkiye toplumunun bu tür sorunlarıyla ilgilenmez.

soL / 14.05.21