Eğer bugün var olan koşullarda beklenmedik, sert ve dramatik bir değişim olmazsa, Erdoğan-AKP iktidarının erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde kaybedeceği kesindir. Türkiye’nin ormanları yanarken, bitki örtüsü imha olurken, insanlar çaresizlik içinde çözüm ararken, AKP iktidarının ülkeyi kendi “ideolojik” ön yargılarına kurban etmesi, tükenişinin ifadesidir. İktidar, olgularla değil, algıyla uğraşmaktadır. Post-modern gericiliğin “yeni gerçeklik” dediği bu durum, bir Ortaçağ arızası ve en çok bir medya ya da sosyal medya planlamasından ibarettir.
Büyük orman yangınları nedeniyle, AKP iktidarının, sırf kurban derisi toplama imtiyazına sahip olduğu için tarikatlar nefret ediyor diye Türk Hava Kurumu’nun (THK) kapısına kilit vurduğunu bütün ülke gördü. THK yangın söndürme uçaklarının hangarlarda çürümeye terk edildiğine bütün toplum tanık oldu. Böyle bir zihniyet dünyasına sahip kadronun iktidarını sürdürmesi artık imkansızdır.
Siyasal İslamcı hareket, 21. yüzyılda sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada modern bir toplumu yönetme yeteneğine sahip olmadığını trajik şekilde ortaya koydu. Orman yangınlarının iktidarı derinden sarsmasının nedeni budur.
İktidar en güçsüz döneminden geçiyor
Bütün kamuoyu araştırmaları, kendisini bugüne kadar, “muhafazakâr demokrat” diye yutturmaya çalışan siyasal İslamcı iktidarın gideceğini gösteriyor. Tablo açık; AKP iktidarı, tarihinin en güçsüz döneminden geçiyor, Ülkede fiilen bir ikili iktidar oluşmuş durumda. Merkezi iktidarın beceriksiz, basiretsiz, akıl ve bilim dışı tutumu, ülkenin varlıklarını tehlikeye düşürdükçe, muhalefetin elindeki yerel yönetimler öne çıkarak boşlukları dolduruyor.
Ancak, AKP eski iktidar gücünü yitirse bile, toplumda güçlü olduğu yönündeki algıyı sürdürmeye, dahası yeniden üretmeye çalışıyor. Gel gelelim, olgular ile algı arasındaki çelişki artık yönetilemez duruma geliyor. AKP’nin iktidar hırsı ile örgütsel, ideolojik, kültürel ve siyasal kalibresi arasındaki mesafe, giderek bir uçuruma dönüşüyor. AKP’nin gücü artık bir algıdan ibarettir. İktidar, suni bir denge üzerinde duruyor.
Dolayısıyla, algıyı yönetemeyen, gerçeği gizleyemeyen -örneğin orman yangınlarını söndüremeyen- iktidar, giderek şiddet aygıtlarını ve sokak gücünü harekete geçirmeye yöneliyor. Yangını söndürmeye çalışan afet koordinasyon merkezlerine, gerçeği topluma ileten medya kuruluşlarına yapılan saldırıların nedeni budur.
Bazı kesimlerin zoraki uzlaşması
AKP’nin, çok özel koşulların yan yana geldiği bir tarihsel dönemeçte iktidara taşındığı unutulmamalıdır. AKP’yi iktidara getiren olgu, elitler uzlaşmasıdır. Bölgede ve ülkede bütün ayıplı işlerin gördürülmesi için emperyalizmin, batıcı büyük sermaye çevrelerinin, liberal aydınların, Kürt seçkinlerinin “zoraki” uzlaşması da denilebilir.
Zayıf koalisyon hükümetleriyle yönetilen ülkede merkez sağın yolsuzluk bataklığına saplanarak çöktüğü, dışarıda ‘Geniş Ortadoğu’ denilen siyasal ve kültürel coğrafyada ABD ve Batı tarafından ılımlı İslamcılık projesinin yaşama geçirilmeye çalışıldığı bir konjonktür (toplu durumda) iktidara gelen AKP, fırsatçı İslamcılar tarafından kurulmuş işbirlikçi bir operasyon örgütüdür.
Ancak, işleri bittiğinde AKP iktidardan gitmemiş, kendi ajandasını uygulamaya, başka bir anlatımla dar ya da dinci ideolojik hedefleri doğrultusunda rejimi değiştirmeye yönelmiştir. Sorun da buradadır. AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamikler dramatik bir şekilde değişmiş, ancak İslamcı hareket iktidarda kalmıştır. Bu durum yıpratıcı, geriye çekici ve çürütücü bir çelişki oluşturmaktadır. Dolayısıyla, son yıllarda (örneğin 2015’ten beri) yaşanan siyasal ve toplumsal krizin kaynağı da bu yıpratıcı çelişkidir.
Türkiye yeni bir döneme girecek
Muhalefet, özellikle CHP, dolayısıyla Millet ittifakı büyük bir hata yapmaz ise, Türkiye’nin yeni bir döneme gireceği açıktır. Ancak, dinci faşizan AKP-MHP blokunun bir dönem daha iktidarda kalmak için direneceği de kesindir. Bu durum tam anlamıyla kaos ve siyasal kilitlenme demektir.
Diğer taraftan AKP ve ortaklarının bu tavrı çaresiz bir direniştir. Özellikle, 2010’dan itibaren kendi dinci ideolojik programını uygulamaya yönelen AKP, artık bütün sermayenin ortak çıkarlarını gözeten bir parti olmaktan çoktan çıkmıştır. AKP, artık bir hizip partisine, sermaye içinde dar bir fraksiyona, yandaş bir zenginler sınıfı yaratmaya ve onları gözeten bir siyasal ganimet hareketine dönüşmüştür. Bu nedenle sistem için artık gereksizleşmiş, dahası bir tehdide dönüşmeye başlamıştır.
Ancak, hep söylediğim /yazdığım gibi, dünyada siyasal İslamın iflas ettiği bir tarihsel kesitte, Türkiye’de düşük yoğunluklu da olsa şeriatçı bir iktidarın sürdürülmesi mümkün değil. Durum böyle olduğu halde AKP ısrar ediyor. Cumhuriyetin kurucu ilkeleri ile Emevi İslamının şeriatı arasında bir ortalama alarak durumu idare edebileceğini, tepkileri görece yumuşatabileceğini sanıyor. Ancak yanılıyor. Yönetici kadro, doğru bir tarih bilincinden yoksun olduğu ve siyasal-kültürel donanımsızlık nedeniyle böyle bir şeyin mümkün olmadığını anlamıyor.
Muhalefet ve mücadele çizgisi şart
Peki, Erdoğan-AKP kliğinin iktidardan gideceği kesin midir? Hayır! Çünkü unutulmamalı ki, AKP iktidarı, tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor olsa da, bu durum onun kendiliğinden yıkılacağı anlamına gelmiyor. Bunun için mevcut siyasal ve tarihsel ortamın ruhuna ve maddesine uygun bir muhalefet ve mücadele çizgisi izlemek gerekiyor. İktidarı almaya istekli, hazır, kararlı ve gerekli siyasal cesarete sahip bir hareket olmadığı taktirde; bütün tarihsel, siyasal ve toplumsal koşullar hazır olsa bile iktidarlar kolay kolay değişmez. Sadece bir kaos ve yıkım ortamı yaşanır.
BirGün / 08.08.21