Erdoğan, kendisine bağlı ‘derin güçleri’ harekete geçirdi. Amaç, kaos ve çatışma ortamı yaratarak AKP’yi yeniden tek başına iktidara getirmek. Ankara’nın bazı köşelerinde, Tayyip Erdoğan’ın AKP’yi yeniden tek başına iktidara getirmek ve başkanlık rejimini yaşama geçirmek için karanlık bir planı uygulamaya koyduğu belirtiliyor. Planda kan ve gözyaşı var. Plana göre, sol örgütler ve PKK ile çatışma ortamı yaratılarak gerilim tırmandırılacak. HDP’ye dava açılacak. Koalisyonlar döneminin kaosu daha da büyüteceği teması işlenerek ülke erken seçime götürülecek.
Tayyip Erdoğan ve hâlâ onun denetiminde olan AKP Hükümetinin kanlı bir planı uygulamaya koyduğu, Ankara’nın bazı mahfillerinde konuşulan hemen hemen tek konu. AKP-Erdoğan iktidarının, 7 Haziran 2015 seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğrayarak iktidardan düşmesinin ardından bu planın yürürlüğe konulduğu belirtiliyor. Buna bir tür darbe planı demek de mümkün.
Çünkü, AKP-Erdoğan iktidarının halk tarafından düşürülmesinin ardından ortaya yeni bir siyasal tablo çıktı. Bu tabloya göre, siyasal İslamcı AKP iktidarının ülkeyi mezhepçi faşizan bir rejime sürükleme, dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ı diktatör yetkileriyle donatarak bir başkanlık rejimi kurma projesi de suya düştü.
Ankara’da güvenilir kaynaklardan edindiğimiz ve yine daha önce doğruluğunu test ettiğimiz haber kaynaklarımıza teyit ettiğimiz, AKP’yi yeniden tek başına iktidara taşımayı amaçlayan bu kanlı kaos planının köşe taşlarını aşağıda şöyle sıralayabiliriz.
Adım adım kaos planı
Yapılan değerlendirmelere göre; seçimlerde ortaya çıkan tablonun üzerine, Türkiye’de ‘derin devlet’ olarak bilinen Kontrgerilla’yı MİT-Emniyet merkezli olarak yeniden yapılandıran Tayyip Erdoğan, kendisine bağlı yasadışı bu gücü harekete geçirerek, ülkeyi bir çatışma ve kaos ortamına taşımaya karar verdi. PKK ile sürdürülen “Çözüm Süreci” de bu dönemde askıya alınacaktı. Nitekim öyle de yapıldı ve yeniden PKK ile çatışma dönemi başlatıldı. Bu nedenle, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, 31 sosyalist gencin öldürüldüğü ve IŞİD tarafından yapıldığı ileri sürülen Suruç katliamının, “Erdoğan’a bağlı yeni Gladyo” tarafından, yani yeniden yapılandırılan Kontrgerilla (derin devlet) yapılanmasınca gerçekleştirildiği iddiasını ciddiye almak gerekiyor.
Ortadoğu siyaseti çöktü
Ahmet Davutoğlu-Tayyip Erdoğan ikilisinin izlediği dış politika özellikle Ortadoğu’da tam bir fiyaskoya dönüştü. Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri, Suriye’de Esad rejiminin kalmasını, bu rejimin içine “ılımlı muhalif unsurları” da alarak devam etmesi kabul ettikleri halde; AKP-Erdoğan yönetiminin mezhepçi ideolojik önyargıları nedeniyle IŞİD gibi ortaçağ artığı örgütleri desteklemesi, bu fiyaskoyu daha da büyüttü.
ABD ve Batılı ortakları, “öngörülemez” diye niteledikleri ve ikiyüzlü bir çizgi izlediğini düşündükleri AKP-Erdoğan iktidarına mesafe koymaya başladılar. Bunun üzerine Erdoğan, MİT TIR'larıyla silah ve cephane gönderdiği, tekbir getirerek insan boğazı kesen IŞİD’e karşı göstermelik de olsa tavır almaya başladı.
IŞİD’e karşı göstermelik tavır
IŞİD’in Urfa’nın Suruç İlçesi'nde 31 sosyalist genci bombalı saldırı ile katletmesi ve sınır görevi yapan bir Türk askerini öldürülmesi, AKP-Erdoğan iktidarını bu dinci terörist örgüte karşı tavır almaya zorladı. Ancak, Erdoğan ve AKP Hükümeti, IŞİD’e karşı başlatıldığı ilan edilen operasyonları hemen dejenere ederek, sol grupları ve Kürt örgütlerini de bu operasyona dâhil etti. Dahası bu operasyonu sola ve Kürt örgütlerine karşı saldırıya dönüştürdü.
Sonunda operasyonun geldiği nokta, Eğitim-Sen gibi, büyük bir öğretmen sendikasının da basılması örneğinin gösterdiği gibi sola ve toplumsal muhalefet örgütlerine karşı baskı ve devlet terörüne dönüştü.
PKK ile yeniden savaşın anlamı
Bu durum uygulamaya konulan plana da uygundu. PKK ile “çatışmasızlık” denilen ateşkes durumuna son verilecek, böylece yeniden ölümler olacak ve şehit cenazeleri gelecek, bu arada sol gruplar ve örgütler de çatışmanın içine çekilerek halkta bir korku ve panik yaratılacak. Böylece AKP ve Erdoğan halka dönerek şöyle diyecek:
“Gördünüz mü, AKP tek başına iktidar olma gücünü kaybedince Türkiye nasıl karıştı. Koalisyon lafının bile çıkması ülkeyi bir savaş alanına çevirdi. İstikrar ve güvenlik için AKP’nin tek başına iktidar olması şart.”
Bu arada HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak haklarında soruşturma açılacak, parti yöneticileri tutuklanacak ve bu partiye oy veren toplum kesimleri üzerinde bir baskı kurularak HDP tecrit edilmeye çalışılacak.
Ortam yeterince olgunlaştığında ise, hükümet kurulmasını sürekli geciktiren ve 45 günlük anayasal takvimin dolmasını bekleyen Erdoğan, Türkiye’yi bir ‘oldubitti’ ye getirerek erken seçime sürükleyecek.
Tek başına iktidar hesabı
Amaç ise AKP’yi yeniden tek başına iktidar yapmak… Eğer ülkede yaratılan gerilim, çatışma ve kaos ortamında AKP’ye yüzde 4-5 oranında bir oy kayması sağlanabilirse Erdoğan’ın kanlı planı da başarıya ulaşmış olacak. Plan kanlı, çünkü bu süreçte yüzlerce insan hayatını kaybedecek. Bir yandan IŞİD saldırıları nedeniyle masum yurttaşların can ve mal güvenliği tehdit alına alınırken, diğer yandan Güneydoğu’da yeniden oluk oluk kan akacak. AKP ve Erdoğan’ın amaçlarından biri de MHP’ye gittiğini düşündükleri milliyetçi oyların bir bölümünü almak.
Sonuçta AKP anayasayı değiştirecek çoğunluğu sağlayıp, başkanlık rejimi için gereken düzenlemeleri gerçekleştirerek, Tayyip Erdoğan’ı resmen “başkan” gerçekte ise fiilen diktatör yapacak. Böylece Cumhuriyetin yıkılması tamamlanarak, dinci (mezhepçi) faşizan bir rejimin kurulma süreci de tamamlanmış olacak.
PKK ile çözüm süreci!
Bu toplumsal parçalanma, çatışma ve kaos ortamı ile CHP de sıkıştırılmış olacak. CHP’nin sol örgütlere haklı olarak yer yer sahip çıkması, onun “terörle ilişkili parti” şeklinde gösterilmesi için kullanılacak. Böylece CHP de bloke edilerek etkisizleştirilmek istenecek.
Erken seçim kazanılıp AKP tek başına yeniden iktidar olduktan ve Erdoğan başkan yapıldıktan sonra, PKK ile görüşmelere yeniden başlanacak. Çünkü bu savaşın devam etmesi halinde AKP iktidarının sürdürülmesi de imkânsız olacak.
Ya hesap tutmazsa!
Ancak ortada basit bir sorun var; bu planın başarılı olacağının garantisi yok. Bir kez toplumsal fay hatları kırılınca, içine girilen kaos ve çatışma ortamının nereye evrileceğini ve nasıl sonuçlanacağını kestirmek çok zor. Gezi/Haziran direnişini gerçekleştiren kitlelerin –ki sayıları 10 milyonun üzerindedir- bir kez daha, bu sefer sonuç almak üzere sokağa çıkmayacağının garantisi yok. Diğer taraftan, bu kez PKK ile çatışmanın, toplumsal ve siyasal maliyeti tahmin edilenden çok daha yüksek olacaktır.
Sol ve CHP’nin, bu kirli ve kanlı planı topluma etkili bir şekilde anlatarak, Türkiye’nin bütün ilerici, halkçı, yurtsever, cumhuriyetçi ve sol güçlerini birleştirerek harekete geçirmesi, bütün hesapları bozabilir.
Diğer taraftan, Suriye’de savaşı kazanmaya başlayan Esad’ın, bölgede değişen dengelerin, dünyanın bu kırmızı bölgesinin yükselen yeni gücü İran’ın tutumu da Tayyip Erdoğan kaderini belirleyecek. Çünkü İran ve Suriye yönetiminin güçlenerek çıkacakları bu dönemde, bölgede Katar ve Suudi Arabistan gibi güçlerle birlikte, kendilerini tasfiye etmeyi amaçlayan ve Ortaçağ gericiliğine dayalı bir “Sünni eksen” oluşturmaya çalışan mezhepçi Erdoğan’a karşı sert bir tavır alacakları da beklenmelidir.
Yurt / 29.07.15