Fransa’da sol blok Yeni Halk Cephesi, seçimlerden zaferle çıkmasının üzerinden iki hafta geçmesine rağmen olası başbakanın kim olacağı üzerine herhangi bir uzlaşıya varmış değil. Perşembe günü gerçekleşen meclis başkanlığı seçimlerini Macroncuların, ayak oyunları ve sağcılar ile iş birliği yaparak kazanmasının ardından gözler gelecekteki başbakan ve kabine üyelerine çevrildi. Ne var ki Macroncular ve sağcılar karşısında ilk yenilgisi alan sol blok kendi içinde anlaşamıyor. Bu hafta Fransa’dan seçtiğimiz yazı sol içi uzlaşı arayışını konu alıyor. Yazara göre “Potansiyel bir başbakanın profili üzerinde tam bir uzlaşıya varılması ihtimali tehlikeye girmiş görünüyor. Ortaya atılan iki isim arasında milletvekillerinin karar vermesini istemek ise giderek güç kazanan bir fikir”
Geçtiğimiz hafta NATO Ortadoğu’da daha çok güç sahibi olmak amacıyla Ürdün’le bir anlaşmaya oturdu. İngiltere merkezli Counterfire’dan Chris Bambery, bu planın Ortadoğu’daki güçler arasındaki gerilimi artırmaktan başka bir işe yaramayacağını söylüyor.
Almanya’da ise Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığından yapılan açıklamada, “İmalat sektöründeki iş beklentilerinde son dönemde görülen bozulma ile birlikte, siparişlerde devam eden düşüş, önümüzdeki aylarda sanayide oldukça durgun bir ivmeye işaret ediyor” denildi. Telepolis’ten seçtiğimiz makale, “Alman endüstrisi uçurumun eşiğinde mi?” diye soruyor.
Kördüğümden çıkmak için başbakan olacak isim milletvekillerinin oyuna mı sunulacak?
Anthony CORTES
Humanite
Yeni Halk Cephesi (nihayet) olası bir başbakanın ismi üzerinde anlaşabilecek mi? Müzakerelerdeki çıkmaz sürerken, PCF (Fransız Komünist Partisi) milletvekilleri salı günü bir basın açıklaması yayımlayarak “mümkün olan en kısa sürede bir çıkış yolu bulmak” amacıyla “bir başbakan belirlenmesinin milletvekilleri nezdinde oylamaya sunulması” çağrısında bulundu. Bu fikir aynı zamanda çarşamba günü başlatılan ve şu ana kadar yaklaşık 45 bin kişinin katıldığı bir imza kampanyasına da konu oldu.
Sosyalist Partililer de şimdi bu yönde bastırıyor. “Herhangi bir ilerleme kaydedemediğimizde, demokraside adaylar arasında karar vermenin oldukça basit bir yolu vardır ve bu da seçime gitmektir” diyen Sosyalist Parti Birinci Sekreteri Olivier Faure, “Ve kimse demokrasiden korkmamalı” diye ekledi.
Faure’ye göre oylama “masaya konan adaylar” arasında yapılmalı. Bunlardan biri PCF Ulusal Sekreteri Fabien Roussel tarafından önerilen ancak Sosyalistler tarafından reddedilen Réunion Bölge Konseyi Başkanı Huguette Bello. Diğeri ise Avrupa İklim Vakfı’nın şu anki direktörü ve COP 21’in ardından Paris anlaşmalarının eski mimarı Laurence Tubiana. Bu isim ise Boyun Eğmeyen Fransa (LFI)tarafından bir kenara itildi.
Bello pozisyonunu yeniden gözden geçirmek isterken, Tubiana teklifi çoktan kabul etti.
Sosyal ağlarda ilk kez, LFI milletvekilleri Antoine Léaument, Sophia Chikirou ve Aurélien Taché’nin yanı sıra Ekolojist Sandrine Rousseau tarafından #HuguetteReviens (Huguette geri gelsin) etiketi başlatıldı. Amaç, “teklifi reddetme” kararını geri almasını sağlamak. Diğer taraftan ise kendisini “parti üyesi olmayan ve en geniş anlamda sol ailenin ideallerini paylaşan solcu bir kadın” olarak tanımlayan Laurence Tubiana, AFP’ye verdiği bir röportajda “yükümlülük alma zamanının” geldiğini söyledi: “Siyasi bir kriz olduğunda yanıt vermek zorundasınız. Soldan birine ihtiyacımız var ve eğer bu ben olacaksam, ben yaparım.” Ekolojistler arasında da oylama olasılığı güç kazanırken, şimdilik öneriyi reddeden Boyun Eğmeyen Fransa grubunun hâlâ ikna edilmesi gerekiyor.
Çeviren: Eren Can
NATO neden Ürdün’de?
Chris BAMBERY
Counterfire
NATO, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’dür. Ürdün Arap Krallığı Kuzey Atlantik’ten oldukça uzakta. NATO bunun kendi yoluna çıkmasına izin vermeyecek ve geçen hafta Haşimi Krallığı ile bir anlaşma imzalayarak Ürdün’ün başkenti Amman’da bir NATO irtibat bürosu kurdu.
NATO ve Ürdün tarafından yapılan ortak açıklamada bu karar şöyle açıklandı: “Temmuz 2023’te Vilnius’ta düzenlenen NATO Zirvesi Bildirisinde ifade edilen niyeti takip eden bu karar, Ürdün ile İttifak arasındaki derin stratejik ortaklıkta önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Ürdün’ün hem bölgesel hem de küresel bağlamda bir istikrar unsuru olarak oynadığı önemli rolün ve terörizm ve şiddete varan aşırıcılık da dahil olmak üzere uluslar ötesi tehditlerle mücadelede uzun zamandır üstlendiği şampiyon rolünün altını çizmektedir. Bir temsilcilik olarak faaliyet gösterecek olan Ofis, NATO ve Ürdün arasındaki ortak çıkar alanlarında siyasi diyalogu ve pratik iş birliğini geliştirerek NATO ve Ürdün’ü daha da yakınlaştıracaktır. NATO ile Ürdün makamları arasında düzenli temaslar kurulmasını sağlayacaktır...”
Raporun sonunda şu ifadeler yer aldı: “Amman’da bir NATO İrtibat Bürosunun açılması NATO ile Ürdün arasında uzun süredir devam eden ve daha da gelişecek olan ilişkilerin doğal bir ilerlemesidir. (…)
Ürdün, NATO’nun Azrak yakınlarındaki Muwaffaq Salti Hava Üssü’nü geniş ölçüde kullanmasına izin veriyor. Bu üs, Türkiye’nin NATO’daki rolü -ve özellikle İncirlik Hava Üssü- artık daha az kesin olduğu için giderek daha önemli hale geldi. Ürdün, Irak’taki NATO askeri güçleri için bir ileri konuşlanma alanı ve ikmal yolu olarak kritik bir rol oynuyor.
Ocak ayında Iraklı Şii milisler Ürdün’ün kuzey doğusunda bulunan ve çok az tartışılan ABD askeri çöl karakolu Tower 22’ye insansız hava aracıyla bir saldırı düzenleyerek üç Amerikan askerinin ölümüne ve en az 34 askerin de yaralanmasına neden oldu. Tower 22, ABD mühendislik, havacılık, lojistik ve güvenlik birliklerine ev sahipliği yapıyor ve burada yaklaşık 350 ABD Ordusu ve Hava Kuvvetleri personeli görev yapıyor. Üssün konumu Suriye’ye sızmak ve Suriye’yi sessizce terk etmek için bir araç sunuyor. Suriye’deki El Tanf’ta bulunan küçük bir Amerikan garnizonu, Tower 22’nin sadece yirmi kilometre kuzeyinde, Irak’a ve nihayetinde bir zamanlar IŞİD’in önemli bir üssü olan Musul’a giden bir Suriye otoyolu üzerinde yer alıyor. Burası aynı zamanda İran’dan Suriye’ye ve Lübnan’daki Hizbullah’a potansiyel bir silah sevkiyat rotası.
Bu yılın nisan ayında Ürdün, İsrail’e giden İran’a ait insansız hava araçlarını düşürdü ve Fransa’nın İran’a ait insansız hava araçlarını düşürmek için Al-Ruwaished’deki askeri üssünü kullanmasına izin verdi. Ürdün halkı Fransa’nın 2015’ten beri burada bir üssü olduğunu ancak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçen Noel’i kutlamak için bölgeye geldiğinde öğrendi! Haşimi Krallığı ayrıca İsrail savaş uçaklarının Ürdün hava sahasına girmesine ve İran füzelerini engellemesine izin verdi.
İngiltere’nin Ürdün kraliyet ailesi ve ordusuyla yakın ilişkileri var; İngiltere Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Filistin’i etkin bir şekilde bölerek monarşiyi kurdu. İngiliz silahlı kuvvetleri burada düzenli olarak ortak askeri tatbikatlar düzenlemektedir.
Ürdün sınırları içerisinde bir NATO varlığına sahip olmaya neden bu kadar hevesli? Geçen yılın temmuz ayında The Jordan Times şu açıklamayı yapmıştı: “Sınırlarındaki milisler, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı ve terörizmin yeniden canlanma potansiyeli gibi yeni güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya olan Ürdün’ün sınır güvenliğini ve terörle mücadele kapasitesini arttırmak için tüm olası seçenekleri araştırması gerekiyor. Aynı zamanda böyle bir adımın açıklanması, NATO’nun Rusya ile savaşta Ukrayna’yı desteklemekle meşgul olduğu çok hassas bir döneme denk gelmektedir. Bu bağlamda Ürdün’de açılacak bir NATO ofisi, Ürdün’ün neredeyse on yıldır uğraştığı Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığına karşı bir çit görevi de görecektir.
İddiaya göre Ürdün NATO’yu istiyor çünkü Rusların Ürdün’ün komşusu Suriye’de üsleri var ve Ürdün Ukrayna’ya verdiği desteğin kendisini sözde bir Rus tehdidine maruz bırakmasından korkuyor. Aslında Abdullah’ın asıl korkusu İran ve müttefikleri olan Suriye ve Irak’taki Şii milisler. Hem Moskova hem de Tahran yeni ofisi NATO’nun her iki ülkeyi de hedef alan genişlemesinin bir başka kanıtı olarak görecektir. Bu, Batı’nın Rusya ile vekalet savaşını tırmandırmaya ve İran ile yakınlaşmaya yönelik bir başka adım.
Kral Abdullah Ürdün’ün ABD ve NATO ile askeri bağlarını genişleterek kendi iktidarını tehlikeye atıyor. Nüfusunun neredeyse yarısının Filistin kökenli olduğu bir ülkede Filistinlilere yönelik büyük bir halk desteği ve Gazze’de 40 bine yakın kişinin ölümünden duyulan tiksinti var. Gazze halkıyla dayanışma amacıyla kitlesel gösteriler düzenleniyor ve Gazze’ye hayati önem taşıyan gıda ve diğer malzemeleri sağlayan İsrail karayolu bağlantılarının kapatılması talep ediliyor.
Ekonomik açıdan da pek çok hoşnutsuzluk var. İşsizlik oranı yüzde 22 civarında; üniversite mezunları arasında ise bu oran yüzde 26. Pek çok Ürdünlü için Ürdün’ün Batı’nın cephe üssü olarak kullanılmasına izin vermesi ve Siyonist devleti tanıyan İsrail ile yaptığı anlaşmaya sadık kalmaya devam etmesi son derece sakıncalı. Sadece bunu yapmak sürdürülebilir değildir.
Çeviren: Sarya Tunç
Alman endüstrisi uçurumun eşinde mi?
Bernd MÜLLER
Telepolis
Alman endüstrisi zayıflıyor, üretim azalıyor, siparişler düşüyor. Yapısal sorunlar ve uluslararası rekabet artıyor. Çökme tehlikesi var mı?
Almanya’nın sanayide süper güç olduğu dönemler sona eriyor. Sektör hâlâ korona salgını ve enerji krizinin neden olduğu gerilemeyle mücadele ediyor. Bloomberg Economics’ten (BE) Martin Ademmer’in açıkladığına göre, Alman endüstrisi muhtemelen kalıcı bir darbe aldı. BE’nin yakın tarihli bir araştırmasına göre endüstriyel faaliyetlerdeki tahmini yüzde yedilik düşüşün yarısı yapısal faktörlerden kaynaklanıyor.
Bu gelişme resmi rakamlara da yansıyor. Federal İstatistik Dairesi yakın zamanda imalat sektöründeki üretimin mayıs ayında nisan ayına göre yüzde 2.5 oranında düştüğünü bildirdi. Uzun vadeli bir görünüm, korona salgını sırasındaki ciddi çöküşün ardından hafif bir iyileşme olduğunu gösteriyor. Ancak henüz salgın öncesi seviyeye ulaşılamadı ve eğri yeniden aşağıya doğru gidiyor.
Temmuz ayının başında Federal Ekonomi Bakanlığı da sanayi siparişlerinde bir düşüş olduğunu kabul ederek ekonomik görünümün de oldukça kötümser olduğunu bildirdi. Sipariş durumunun istikrara kavuşması ancak dünya ticaretinin toparlanması ve sanayi ürünlerine olan talebin yeniden artması durumunda beklenebilir.
Yapısal zorluklara ek olarak, sanayi sektörünün 2045 yılına kadar karbondan arındırılması gerekiyor; bu, şu ana kadar çelik, kimya ve otomotiv imalatı gibi karbon yoğun sektörlere bağımlı olan bir ekonomi için önemli bir görev. Hükümetin tercih ettiği yeşil hidrojen alternatifi pahalı ve yeterli miktarda mevcut değil.
Ancak bazı şirketler uzun süredir yeşil geçişi uygulama sürecindeydi ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in (Yeşiller) temmuz ayı başında bizzat görebildiği yeni zorluklarla karşı karşıyalar. Bakan, Aşağı Saksonya’nın Obernkirchen kentindeki Ardagh Glas cam fabrikasını ziyaret etti.
Şirket, karbondan arındırma çağrısına yanıt verdi ve kasım ayında yeni bir eritme tankını devreye aldı. Sistem artık eskisinden farklı olarak doğalgazla değil, öncelikli olarak elektrikle çalışıyor. Şirketin kendi bilgilerine göre bunun sonucunda karbondioksit emisyonları önemli ölçüde azaldı. Ancak elektrikle çalışmanın doğalgaza göre daha pahalı olduğu ortaya çıktı.
Alman Basın Ajansı’na (dpa) göre şirketin genel müdürü Habeck’e elektrik fiyatlarının düşmesi yönünde çağrıda bulundu. Aksi takdirde Almanya’ya yurt dışından iklim dostu şekilde üretilmeyen daha fazla ucuz cam geleceğini iddia etti.
Habeck pes etmedi ve elektrik fiyatlarının düşürüleceğine söz verdi. Ukrayna’daki savaşın başlangıcında keskin bir yükseliş yaşadıktan sonra şimdi keskin bir düşüş yaşadılar. Ve örneğin yenilenebilir enerjilerin yaygınlaşması yoluyla fiyatların azalmaya devam etmesi gerekiyor. Bunun ne zaman gerçekleşeceği belli değil.
Ancak Alman şirketlerinin sadece iç pazardaki düşük maliyetli rekabetle değil, aynı zamanda küresel pazarlarla da mücadele etmesi gerekiyor. Bloomberg’e göre neredeyse tüm üretim alanlarında Almanya fiyatları Çin’in rekabeti nedeniyle düşmek zorunda kalacak.
Bu özellikle otomotiv sektöründe çok açık: Son yıllarda Çin’deki elektrikli otomobillerin ortalama fiyatı 32 bin avroya düşerken, Alman elektrikli otomobillerinin fiyatı 52 bin 700 avroya yükseldi.
Brüksel’in bu gelişmeye yanıtı şu oldu: koruyucu gümrük vergileri. Federal hükümet bunu eleştirdi, ancak henüz olumlu bir gelişme sağlayamadı. Habeck, Reuters’e göre Avrupa’da rekabetçi bir yeşil endüstri yaratmayı amaçlayan Mercedes-Benz genel merkezindeki bir pil geliştirme merkezinin açılışında, “Ekonomileri korumak ve kapatmak için fiyat tarifesi yarışı ve koruyucu gümrük vergileri yanlıştır” dedi.
Habeck, yaptırımların Almanya gibi ihracat yapan bir ülke için dezavantajlı olabileceğini vurguladı. Alman otomobil firmaları da diğer pek çok firma gibi ürünlerinin büyük bir kısmını Çin’den tedarik ediyor. AB politikalarının bir sonucu olarak Çin’in tepkisinin kurbanı olabilirler.
Ancak hepsi bu kadar değil: Almanya’daki enerji dönüşümü de büyük ölçüde Çin’den gelen ürünlere bağlı. Eğer bunlar artık koruyucu vergilere tabi olursa, Almanya’daki pek çok ürün sonuçta endüstri ve tüketiciler için daha pahalı hale gelecek.
Zorluklara rağmen merkez bankası Bundesbank’ta parlak noktalar da görülüyor. Gayri safi yurt içi hasılanın ikinci çeyrekte “hafif” arttığı tahmin ediliyor. Artan ücretler ve düşen enflasyon nedeniyle yılın ikinci yarısında daha güçlü bir büyüme bekleniyor.
Çeviren: Semra Çelik
Evrensel / 21.07.24