IMF her yıl (Nisan ve Ekim’de) dünya ekonomisinin genel durumunu, sorunlarını, politika seçeneklerini inceleyen iki uzun rapor yayımlar: World Economic Outlook ve Global Financial Stability… Birincisine, kısaca Ekonomik Rapor diyelim. Bu raporda ülke incelemeleri sınırlıdır; genel sorunlarla bağlantı kuruldukça ele alınır.
Ekim 2019 tarihli Ekonomik Rapor’un Türkiye’ye ilişkin veri ve değerlendirmelerini taradım; tespitlerimi okurlarımla paylaşmak istedim.
2019’un büyüme öngörüsü
IMF, geçmiş ve güncel veriler söz konusu olduğunda, üye ülkelerin ulusal istatistiklerini kullanır. Hesaplamalarla ilgili eleştirileri, kuşkuları varsa bunları ikili temaslarda ekonomi bürokratlarına aktarır; ama kendi yayınlarında düzeltilmiş verileri kullanmaz.
Ekonomik Rapor da, Türkiye ekonomisinin 2018 ve 2019’daki büyüme sürecini, TÜİK’in millî gelir (GSYH) verilerini kullanarak değerlendiriyor.
Ekonominin küçüldüğü son dokuz ayın TÜİK verilerini hatırlatayım: “İniş”, Ekim-Aralık 2018’de başladı; bu üç ayda ekonomi yüzde 2,8 oranında küçüldü. 2019’un ilk yarısında da “iniş” devam etti; GSYH altı ayda yüzde 1,9 oranında daraldı.
IMF, Ekonomik Rapor’da (bk. s.3) bu sayıları aktarmıyor; ama dokuz aylık krizin büyüme bilançosunu şöyle özetliyor: “2018’in ikinci yarısında derin daralma; olumlu küresel finansal koşullar, kamu maliyesi ve kredi destekleri sayesinde 2019’un ilk yarısında düzelme…”
Bu özetteki “düzelme” tespiti yanıltıcıdır: 2019’un ilk yarısında küçülme temposu (%2,8 → %1,9) yavaşlamıştır; büyüme hâlâ başlamamıştır.
IMF, 2019’un tümünde Türkiye millî gelirinin yüzde 0,2 (binde 2) oranında büyüyeceğini öngörüyor. Aşağı yukarı sıfır büyüme… İlk altı ayda yüzde 1,9 oranında daralan ekonomi 2019’ü sıfır büyüme ile nasıl kapatabilir?
Biraz uğraşarak TÜİK’in yayımlanmış 2018-2019 GSYH verilerinden hesaplayabilirsiniz: Sonraki altı ayda yüzde 2’lik bir büyüme varsayımı ile…
Ne var ki, bu yılın Temmuz-Eylül istatistiklerinin büyük çoğunluğu “küçülme” doğrultusunda seyretmiştir: Toplam istihdam ve sanayi üretimi daralmayı sürdürmüş; perakende satışlar ve açılan şirket sayısı azalmış; kapanan şirketler fazlasıyla artmıştır.
Bu veriler, millî gelirin bu yılın üçüncü çeyreğinde de küçülmekte olduğunu gösteriyor. 2019’un tümü için IMF’nin “sıfır büyüme” öngörüsü, bu nedenle, iyimser sayılabilir.
2020 ve sonrası: IMF ve YEP
IMF, 2020-2022’de Türkiye ekonomisinin yüzde 3’lük bir büyüme temposu tutturacağını öngörüyor. 2017-2018’in resmî GSYH verileri ile IMF’nin sonraki yıllara ilişkin öngörülerini birleştirelim: Büyüme eğilimi yüzde 2,4’tür. Bu, durağan bir ekonomik gelecek anlamına gelir.
“Durağan” teşhisi, ekonominin istihdam yaratma gücüne bağlıdır. Türkiye’nin demografik ve toplumsal özelliklerinden beslenen emek arzı ile sözü geçen büyüme öngörülerini birleştirin, işsizlik artışı kaçınılmaz olur.
Ekonomik Rapor da benzer bir kestirim yapıyor. 2018’de %11 olan işsizlik oranı, kriz nedeniyle sıçrayacak; 2022’ye gelindiğinde dört yıl öncesini aşacaktır. 2019-2022 işsizlik oranları şöyledir: %13,8 → %13,7 → %12,9 → %12.3… (bk. s.57 ve Ekonomik Rapor’un Veri Bankası).
IMF, böylece, durgunlaştığı için işsizlik oranı artan bir Türkiye geleceği öngörmüş oluyor.
Ekonomik kestirim yapmak, elbette IMF’nin tekelinde değildir. Türkiye’nin 2020-2022 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı (YEP) da, AKP iktidarının kestirimlerini içeriyor (Bk. Ek Tablo A1).
YEP’e göre 2022’de Türkiye’nin işsizlik sorunu büyük ölçüde hafifleyecektir. Bu belge de 2018’deki (resmî) işsizlik oranı olan %11 ile başlıyor; 2020-2022 kestirimleri ise IMF öngörülerinden belirgin boyutlarda ayrılıyor: %12,9 → %11,8 → %10,6 → %9,8…
2022’de işsizlik oranını tek haneye indiren “sihirli anahtar”, YEP’in GSYH sayılarındadır. Büyüme oranı 2019’da (IMF’ye göre) bir çentik yukarı çekilmekte; sonraki beş yıl “uygun ve yüksekçe” bir tempoya yerleşmektedir. 2019-2022 büyüme tahminlerine göz atın: %0,5 → %5,0 → %5,0→ %5,0… Sayılardaki “ahenk” etkileyicidir.
Ekonominin emek arzını, GSYH’nın alt sektörlerinin ve toplamının büyüme oranlarını, sektörel istihdam esnekliklerini birleştiren ve işsizlik oranının dört yıllık seyrini birleştiren bir “model” var mıdır? Nerededir? Nasıldır? Referansı?
Yoktur. Öyle anlaşılmaktadır ki YEP’i sahiplenen Bakan, “üç yıl sonunda işsizlik oranını tek haneye indirelim” diye buyurmuş. Bu isteğe refakat edecek tekdüze (%5,0’lık) büyüme oranı da ilgili tabloya yerleştirilmiş.
Bu biçimde oluşturulan sayılara “öngörü” değil, olsa olsa “beklenti” denilebilir.
Bu nedenle işsizlik oranlarında IMF’nin öngörüleri ile YEP’in beklentileri arasındaki makas her yıl açılmıştır.
Dış dengeler: IMF ve YEP
IMF Ekonomik Rapor’da, Türkiye’nin 2019’daki “sıfır büyüme” koşullarında dahi 4,4 milyar dolarlık (GSYH’nın %0,6’sı oranında) cari işlem açığı öngörmektedir. Ekonomik Rapor’un sonraki üç yıla ilişkin cari işlem dengesi öngörülerine (milyar dolar olarak) göz atalım: -7,2 → -12,6 → -17,6… Sıfır büyüme %3’e çıkınca dış açık da artmaktadır.
Burada da IMF öngörüsü fazlasıyla iyimserdir. Ekonominin büyüme hızını ve (milyar dolar olarak) cari denge düzeylerini beş yıl arayla karşılaştıralım:
2018: Büyüme %2,8; dış denge -27,3 milyar dolar.
2022: Büyüme %3,0; dış denge -17,6 milyar dolar.
Birbirine yakın büyüme temposuna rağmen, dış açık/GSYH oranı dört yılda yarı yarıya düşecektir.
IMF, bu olumlu beklentiyi, olsa olsa, piyasa mekanizmasına bağlayabilir: Krizin yarattığı reel devalüasyonun ihracatı ve giderek büyümeyi kamçılaması...
Ne var ki, Ekonomik Rapor, 2019’da cari işlem açığındaki hızlı düşmeyi, iç talepte, dolayısıyla ithalatta sert bir daralma ile açıklamıştır (s.47). Üç yıl sonra, piyasa mekanizmasının ihracatın sürükleyeceği olumlu bir dışsal uyumu (adeta kendiliğinden) yaratması, IMF’nin neoliberal saplantılarıyla ilişkilidir.
YEP’in dış açık kestirimlerinde ise IMF-türü neo-liberal bir nedensellik çabası dahi yoktur. Bizimkiler ölçüyü iyice kaçırmış: 2020-2022’de cari dengenin (milyar dolar olarak) Bakan’ın direktifi doğrultusunda “imal edildiği” anlaşılmaktadır: -9,6 → -7,0 → 0,0…
2022’deki “şahane denge”ye dikkat: Büyüme %5,0; cari işlem dengesi 0,0 milyar dolar…
Oğuz Oyan, “nasıl?” sorusunun yanıtını YEP’te aradı; elbette bulamadı (BirGün Pazar, 6 Ekim). Bu belgenin ciddiye alınamayacağını bir kez daha göstermiş oldu.
IMF’nin politika önerileri
Bir IMF heyeti, geçen ay Türkiye’den ayrıldı. Ayrılırken, Türkiye’deki tespitleri üzerinde dört sayfalık bir “Sonuç Notu” dağıttı. Bu metne, Sol Haber’de “IMF Uzmanları Türkiye’de” başlıklı bir yazıda göz atmıştım.
Ekonomik Rapor, “Yükselen Piyasa ve Gelişmekte Olan Ekonomilerde Politika Öncelikleri” ara-başlığı altında Türkiye’ye de değiniyor ve IMF Türkiye uzmanlarınca geçen ay yayımlanan Not’taki politika önerilerini tekrarlıyor (s.27). Özetleyeyim:
-
Enflasyonda anlamlı bir iniş olmadıkça politika faizleri değiştirilmesin.
-
Malî disiplin güçlendirilsin.
-
Bankaların kırılganlığı onarılsın ve devlet bankalarının kredileri frenlensin.
-
Sağlıklı şirketleri kurtaracak bir borç yapılandırılması uygulansın.
-
Yapısal reformlara odaklanılsın.
YEP’in nicel beklentileri gayri ciddidir; ama IMF’nin “yapısal reform” önerileri dikkate alınmıştır: Maaş ve ücretlerde enflasyon kayıplarının telafisi son bulacak ve kıdem tazminatı fonlaşacaktır…
YEP’i hazırlayanlar IMF’nin ekonomik modellerini, nicel hesaplarını umursamazlar. Ama, doğrudan sermaye-emek ilişkileri söz konusu olduğunda, kaskatı IMF’ci kesilirler.
soL / 25.10.19