Alternatif / muhalif / bağımsız tabir edilen medyayı takip etmeyenler, Çorlu tren faciasının ilk duruşmasında yaşanan rezilliklerden haberdar olmadı. Muhtemelen olmayacak da...
Zira CB hükümet sisteminin medyada “duruşmada gerginlik çıktığı, ailelerin fenalık geçirdiği”nden öte bir ayrıntı yer almayacak.
Gerginlik? Fenalık? Neden acaba?
“Çocuklarını, yakınlarını kaybettiler, gerginlik olur tabii, vah yazık” dedirtmek için herhalde.
Haliyle büyük çoğunluk, ailelerin adalet taleplerini duymayacak, maruz kaldıkları insanlık ve hukuk dışı muameleyi görmeyecek.
Acılarının taze olmasından değil, böylesine bir facianın örtbas edilmeye çalışılmasından dolayı fenalık geçirdiklerini anlamayacak... Yaşananın basit bir “gerginlik” olmadığını, kolluk güçlerinin ailelerin duruşmaya girmesini engellemeye kalktıklarını da bilmeyecekler.
Tıpkı Soma’dan Davutpaşa’ya nice iş cinayeti davasında, 10 Ekim Ankara katliamından Suruç’a intihar saldırılarının faillerinin “arandığı” davalarda, Şule Çet’ten Rabia Naz’a yüzlerce kadın cinayeti dosyasında,Berkin’den Ali İsmail’e, Madımak’tan Roboski’ye, yakın tarihte yaşanan, biriken, taşan sayısız adalet mücadelesinde, geri kalanların ailelerine yaşatılanları bilmedikleri, merak etmedikleri gibi...
Bilseler de “kader”, yahut “orada ne işleri vardı” deyip kafalarını öte yana çevirerek işin içinden çıktıkları gibi.
HER HAYAT BİR ÇÖP MÜDÜR
“Şehit” ilan edilmedikçe her ölümlü ihmal “kaza”, her sorumsuzluk “fıtrat”, her şiddet fiili “tahrik”, dolayısıyla her hayat “çöp” muamelesi görüyor.
Çorlu tren faciasında 25 kişi öldü, yüzler ölümden döndü. Bütün sorumluluk, dört TCDD çalışanına fatura edilmeye (2 ila 15 yıl) çalışılıyor. Asıl sorumlulardan yüksek sesle hesap vermesini isteyince karşılarına çıkan, çıkarılanlar kolluk gücü oluyor. Aileler fişleniyor, itiliyor, kakılıyor, hatta biri dövülüyor. (Hep merak ederim: “İş” icabı emirleri yerine getirenler de genç insanlar. Nasıl aynaya bakabiliyor, kendilerine nasıl tahammül ediyorlar?)
Gerçek sorumlular nedense, hiçbir zaman ortada yok. Çorlu’da mahkeme heyeti bile duruşmadan çekilecek kadar baskı altında, çaresiz, zavallı...
Peki kimse kendine sormaz mı: Benim ya da bir yakınımın başına aynı felaket gelse, nereye gideceğim? Ne yapacağım?
Hukuk yoksa, uygulanmıyorsa, üstüne üstelik mağdura suçlu muamelesi yapılıyorsa... Kime güveneceğim?
Bu ülkenin vatandaşıysam, hangi kurallar dizisinin içinde, nasıl yaşayacağım?
“BURADA DEVLET BENİM. BEN DEVLETİM”
Çorlu’da, mahkeme kapısında engellenenlerin “Biz terörist miyiz? Açın şu kapıları!” şeklindeki sözleri, aklıma Soma’yı getirdi.
301 madencinin cenazesinin ertesinde Somalılar yürüyüş yapmak, tepkilerini göstermek istemişti.
Her sokağın tutulduğunu, kimsenin yürütülmediğini hatta gaz atıldığını görenler hem şaşkındı, hem de onurları incinmişti.
Olayları izleyen bir gencin “Biz terörist miyiz?” dediğini hatırlıyorum. Çünkü devletin ancak “terörist”e bu muameleyi yaptığını, yapmasının da bir nedeni olacağı varsayımından hareket ediyordu.
Kimdi terörist? O vatandaşın gözünde, devlete karşı ayaklanan, suç işleyen tüm “öteki”lerdi.
Devletin gözündeyse, kendisine herhangi bir şekilde itaat etmeyen, “canını sıkan” veya canını sıkmapotansiyeli olan herkesti.
Peki devlet kimdi?
Ağrı Diyadin’de kolluk güçleri, seçilmiş eş başkanları ters kelepçeyle yere yatırıp, hakaret edip hastanelik etti.
Yaptıklarının suç olduğunu kabul etmeyen bir polis, köşeye sıkışınca “Burada devlet benim. Ben devletim”diye bağırıyordu... (Videosu sosyal medyada)
İster Çorlu, ister Diyadin, ister İstanbul olsun...
Bir yerlerden aldığı güçle “Devlet benim” diyebilen, vatandaşa ve temsilcisine kötü muamele eden, suç işleyenlerin gözünde hepimiz teröristiz.
Artı Gerçek / 04.07.19