Milyonlar, 5 haftadır sandıkta, seçmen tercihi üzerinde oynanan oyunların neticesini sabırla bekledi.
Yeniden sayımlar, binbir itirazlar, çamura yatmalar, iftiralar, mazbata gerilimi... Kendi kurdukları, kontrol ettikleri düzende kaybedince daha ilk günlerden “sandık darbesi” ilan etmekten utanmadılar... Neye utanacaklardı ki? Neleri yalayıp yutmuş, nasıl yalanlarla bugünlere kadar gelmişlerdi?
Cumhur kankaları ve yancılarının önce düşük dozlu, sonra giderek yükselen hararetle “seçim iptal edilmeli, yolsuzluk, hırsızlık var” açıklamaları... Sanki kurdukları sistemde hukuk varmış, olan kırıntısı muhafaza edilecekmiş gibi, YSK’yı adres göstermeler...
Apaçık baskı, şantaj, yalan, dolan. Demokrasi, hak, hukuk, vicdan adı altında hem de.
Haftalarca süren soğutma/oyalanma taktiklerine karşılık, hâlâ mantık, kural, kanun işleyecekmiş gibi soğukkanlı yorumlar yapanlar oldu.
YSK içtihatı neredeyse ezberlendi; kitaplar açılıp, maddeler taranıp “yapamaz, iptal edemez” dendi.
İktidarı kaybetmemek için her şeyi yapar
İktidar meşruiyetini sandıktan aldı diye, bu sandık sonucunu kabulleneceği, aksinin sonunu getireceğikonuşuldu.
Hatta, “Erdoğan iyi, çevresindekiler kötü” dermişcesine, asıl sorun çıkaranın damat ve Pelikancılar olduğuna inananlar vardı.
Ekonomik verilere bakarak da “Katiyen iptale gidilemez, ülke çöker” yorumu da yapıldı.
Sadece muhaliflerin izlediği mecralarda, mantık çerçevesindeki bu yorumlar, biraz da “gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla” minvalindeydi.
Sarayın medyasıysa, kendileri için sokaklarda atılan “hırsız” sloganlarını, muhalefete karşı kullanma fırsatı bulmuş, dört köşe oldu.
Bu rejimin, iktidarı kaybetmemek için her şeyi yapabileceğini defalarca yazdım, ima ettim... İstanbul, iktidarın can damarı, kalbiydi.
Allame-i cihan olmaya gerek yoktu, sadece 7 Haziran’a, 16 Nisan’a, 24 Haziran’a ve bu süreçlerde yapılanlara bakmak, üç beş davayı takip etmek, İstanbul’da ne yapılacağını/yapılabileceğini anlamak için yeterdi.
YSK, neden adil bir karar veremezdi?
BDP’nin yönettiği tüm belediyelere kayyım atayan, seçilmişlerin dokunulmazlıklarını kaldıran, hapse atan, halkın iradesini tanımayan bir yönetim biçimi, neden “Zillet ittifakı” dediği muhalefete aynısını yapmasın ki?
Lütfen unutmayalım. 31 Mart seçimleri öncesi, Kürt illerinde sayısız seçmen kaydırma, seçmen bindirme, ölü seçmen vakası gündeme geldi. Tüm itirazlar yok sayıldı.
Seçim sırasında yaşananlar bile ne çabuk unutuldu. Sadece Muş’a bakmak yeter. KHK’lıların mazbatasıelinden alındı, yetmedi KHK’lı seçmenin hakkı gasp edilmeye kalkışıldı.
Velhasıl, İstanbul için YSK’nın “adil” bir karar vermesi mümkün değildi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, iptal kararının ardından yine güçlü, moralli bir konuşma yaptı.
“Artık konuşma vakti” dedi İmamoğlu. Konuşmanın ötesinde, muhalefet için ciddi, planlı bir aksiyon vakti geldi.
Doğrudur, AKMHP bu kararı aldırarak ancak kaba kuvvetle, demokrasi dışı müdahalelerle iktidarda kalabileceğini cümle aleme gösterdi.
Bunun bilinci o kadar ağır bir yük ki, faturasını herkese ödetmekten ve daha da zalimleşmekten başka çıkışları yok.
Artı Gerçek / 07.05.19