Küresel bir krizin, ülkedeki kaosun ortasında herkesin yerini bilmesi, “krizle ve kaosla mücadeleyi sabote edenlerin” artık susması isteniyor. Özgürlük, eşitlik, hukuk, insan hakları adına “demokrasiyi istismar edenlerden”, Twitter, YouTube ve Facebook gibi sosyal medya platformları ve “siyaset virüsünden”, “virüsten beter köşe yazarlarından kurtulmadan düze çıkılamayacağına” inanılıyor.
Büyük kriz içinde
Durum gerçekten çok ciddi! Önce “küreselleşme” vardı, onu mali krizler izledi, sonra küresel pandemi. Şimdi de küresel büyük depresyon. Dünya ekonomisinin merkezlerinde bir “üç aylık dönemde” yüzde 30 dolayında gerilemelerden, işsizliğin yüzde 10’un üzerine tırmanmasından, kitleselleşmesinden söz ediliyor. 2007 finans krizinden bu yana düşük büyüme, finansal spekülasyon, gelir dağılımındaki bozulmayı müstehcen düzeylere yükseltmişti. Yerel savaşlar, büyük güçler arası rekabet, göçmen dalgaları, canlanan toplumsal muhalefet (meydan olayları) ve “Yeni faşizm” de bu resmin içinde.
Bu resim hiç yabancı gelmiyor. İnsanlık, sanki buraya daha önce de gelmişti. Ancak bu kez süreç çok daha hızlı. 1918-20 İspanyol gribi salgınının (pandemi) ardından büyük depresyon gelene kadar yaklaşık 10 yıl geçti. Büyüme hızı yüzde 2.5 olduğunda resesyona girdiği varsayılan dünya ekonomisi, bu kez pandeminin ortasında yüzde 3 daralıyor. Financial Times’ın küresel ekonomi editörü Martin Wolf’a göre “dünya ekonomisi çöküyor.” Mckinsey araştırma grubunun bir raporuna bakılırsa ekonomide “yok olduğu düşünülen mesafe”, devlet müdahalesi geri geliyor. Kısacası neo-liberal küreselleşme bitti!
‘Bir’leşme zamanı
Böyle bir kriz içinde ayakta kalabilmek için, ülkelerin liderleriyle, liderlerinin milliyetçi ya da dinci ideolojileriyle “bir”leşmesi, tek vücut, “total bir kütle” olarak hareket etmesi isteniyor. Liderin projeleriyle uyumlu olmayan düşüncelerin, demokrasi adına ortaya atılan itirazların, sınıf çıkarından, işçi haklarından söz edenlerin, bu total kütle içindeki bireylerin kafasını karıştırdığına, kütlenin bütünselliğini bozduğuna inanılıyor. Bu nedenledir ki böyle bir dönemde, virüs salgını içinde, aykırı düşünceleri yayanların, hele bunu her gün gazete köşelerinde, TV ekranlarında, sosyal medya platformlarında yapanların “virüsten daha tehlikeli” olduğu, kaçınılmaz olarak “beka sorunu” yarattığı ileri sürülüyor. Öyleyse ayıklanmaları, kısacası susturulmaları gerekiyor.
Bugün kriz içinde lideri ve milletin liderle bütünlüğünü korumak için devlet son derecede önemlidir. Toplumun bütünlüğü için, virüs tehlikesi düşünülerek hapishanelerdeki adli suçlular, kader kurbanları serbest bırakılabilir ama devlete karşı suç işleyen, bilinçli suçluların içerde kalması, yenilerinin içeri alınarak susturulması, gerekiyorsa hapishane kapasitesinin artırılması, bu sürecin doğal gidişine uygundur.
Lideri ve milletin liderle bütünlüğünü korumak için devlet son derecede önemliyse yerel yönetimler, bunların “liderleri” kendi başlarına davranamazlar, kaynaklar üzerinde hak iddia edemezler. Bütün kaynakların tek elde toplanması gerekir.
150 yıllık miras
Eski IMF Başekonomisti, (satranç “Grand Master”) Prof. Kenneth Rogoff, yukarıda betimlediğim bugünkü resmin kapsamını daha da genişleterek “150 yılın en büyük resesyonudur” diyor. O zaman resim 1873-88 dönemine, kapitalizme “Büyük Depresyon” kavramını hediye eden olaya kadar gidiyor, gerçek anlamda küresel kapitalizmin-emperyalizmin (“sermayenin imparatorluğunun”) başladığı dönemi içine alıyor. Bu resim başka şeyleri de kapsıyor: İki büyük savaşı ve liderleriyle bütünleşmiş rejimleri, soykırımları, devrimleri, karşıdevrimleri, hızlı teknolojik gelişmeleri, üretim araçlarının hızla yok etme araçlarına dönüşmesini…
Bugün, kapitalizmin tarihinin, pandemi, depresyon, yeni faşizm, küresel iklim krizi, baskı, denetim ve imha aracına dönüşmeye başlayan teknoloji gibi kötülüklerinin birleşmeye başladığı bir “durum” oluşuyor. Boşuna mı John Gray gibi tarihçiler, “tarihsel bir dönüm noktasına” geldiğimizi düşünüyorlar. Bu dönüm noktasında bir aktör, “tarihsel özne” olmaya, tarih sahnesine çıkmaya, gelişmeleri yönlendirmeye çalışmak gerekmez mi?
Cumhuriyet / 16.04.20