-Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak Türkiye’de koronavirüs salgını ile ilgili gelişmeler hakkında neler düşünüyorsunuz?
31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan yeni tip koronavirüs (COVID- 19), kısa sürede 146 ülkeye yayılmış ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın (Pandemi) olduğu açıklanmıştır.
Ülkemizde de ilk vaka 11 Mart 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından kamuoyuna duyurulmuştur.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, sağlık alanında görünür tedbirlerin organize edilmesi için Covid-19 pozitif bir vakanın ortaya çıkması beklenilmiştir. Bu vaka öncesinde hem toplumun bilgilendirilmesi hem de sağlık çalışanlarının bilgilendirilmesi, gerekli eğitimlerinin verilmesi ve gerekli kişisel koruyucu ekipmanın hazırlanması gerekiyordu. Sadece bilgilendirme değil tabi, aynı zamanda virüsün Türkiye’ye gelmesi öncesinde ve sonrasında sağlık kurumlarında nasıl bir organizasyona gidileceği, acil eylem planlarının ne şekilde hayata geçirileceği, gerekli tıbbi malzemelerin tespiti ve sağlanması vs. konularında hazırlık ve planlama çalışmaları yürütülmeliydi. Ve sağlık alanında örgütlü emek ve meslek örgütlerinin sürece dahil edilmesi, sağlık çalışanlarının ve toplumun bilgilendirilmesi, sürecin şeffaf yürütülmesi gerekiyordu.
Ama ne yazık ki, böyle yürütülmedi. Hatta bariz hataların da yapıldığını söyleyebilirim. Örneğin, yurt dışından girişlerde ciddi önlemler alınmaması (özellikle İran'da salgının yayıldığı dönemde İran sınırında ve umre ziyareti dönüşlerine gerekli önlemlerin alınmaması) Covid-19'un hızla yayılmasına neden olmuştur.
Ayrıca, salgının başından beri salgınla etkili mücadele için zorunlu olmayan alanlarda üretimin acilen durdurulması, buralarda çalışan tüm işçilerin ve emekçilerin ücretli izinli sayılması; geçim kaygılarının giderilmesi ve temel ihtiyaçların karşılanmasının devlet kaynakları ile güvenceye alınması gerektiği, böylece “evde kalabilmenin” koşullarının oluşturulmasının son derece kritik olduğu emek ve meslek örgütleri tarafından sık sık vurgulandı. Buna rağmen, iktidar tarafından ısrarla bu yönde bir adım atılmamakta; üretim devam ettirilmekte, buralarda çalışan emekçiler ve tüm toplum risk altında bırakılmaktadır.
Sağlık alanında gerekli tedbirler alınmadan ve sağlık çalışanları korunmadan salgınla gerçek bir mücadele mümkün olmayacağı gibi, üretim durdurulmadan da bu mümkün olmayacaktır.
-Sendika olarak “Yaşatmak için yaşamalıyız!” şiarı ile 14 maddelik acil taleplerinizi açıkladınız. Peki sağlık çalışanları için alınan “önlemleri” ve işleyen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilinmesi gereken bir gerçek vardır o da “sağlık çalışanı yaşamalıdır ki, yaşatsın”. Bu gerçek üzerinden hareketle, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin bu süreçte yaşadığı sorunları açığa çıkarıyor ve ortak akılla ürettiğimiz çözüm önerilerini her fırsatta Sağlık Bakanlığı ve kamuoyu ile paylaşıyoruz.
İşyerlerinde yaşanan sorunları açığa çıkarmak için bir dizi çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışmaların başında 60 il, 304 hastanede yapmış olduğumuz anket gelmektedir. Bu anket bize “hastanelerin Covid-19 salgın yönetimine hazır olmadığını” göstermiştir.
Gerçekleştirdiğimiz anketin sonuçları bu konuda çok ciddi sorunlar olduğunu göstermektedir. Anketin sonuçlarına göre:
Kişisel Koruyucu Ekipman var, ama yetersizdir
-N95 maske hastanelerin %17’sinde hiç yoktur, %71’inde var ama yeterli sayıda değildir.
-Cerrahi maske sayısı %68’inde yeterli değildir.
-Eldiven sayısı her üç kurumdan birinde yeterli değildir.
-Yüz koruyucu siperlik kurumların %40’ında hiç yoktur, %45’inde var ama yeterli sayıda değildir.
-Gözlük kurumların %20’sinda hiç yok, %68’inde var ama yeterli sayıda değildir.
-Önlük sayısı %68’inde yeterli sayıda değildir.
-Sıvı geçirimsiz tek kullanımlık önlük hastanelerin %34’ünde hiç yok, %57’sinde var ama yeterli değildir.
-Tek kullanımlık tulum hastanelerin %39’unda hiç yok, %48’inde var ama yeterli değildir.
Çalışma ortamlarında Covid-19 salgınına yönelik düzenlemeler yetersizdir.
Hastanelerin %29’unda tüm hastanede triaj uygulamasına geçilmiştir. Bununla birlikte hastanelerin %43’ünde Covid-19 için özel başvuru yerleri ayrılmıştır, yine hastanelerin %58’inde sadece acillerde triaj söz konusudur. Hastanenin rutin olarak çalışmaya devam etmesi ise %8’dir.
Sağlık emekçileri gerek Covid-19 ile ilgili eğitim gerekse çalışma düzeninde uygun düzenleme açısından Covid-19 olgu yönetimine hazırlanabilmiş değildir.
Hastanelerin %26’sında Covid-19 ile ilgili eğitimler, %20’sinde el hijyeni ile ilgili eğitimler, %48’inde solunumsal hijyene yönelik eğitimler, %27’sinde KKD kullanımı ile ilgili eğitimler, %44’ünde salgının aşamalarına göre sağlık kurumlarında yapılacak düzenlemelere ilişkin eğitimler, %32’inde triaj prosedürleri ile ilgili eğitimler, %39’unda karantinadaki hastalarla nasıl çalışılacağına ilişkin eğitimler, %35’inde izolasyondaki hastaların yerleştirilmesi ve taşınması ile ilgili eğitimler ve %40’ında salgına ilişkin birimlerde göreve yeni başlayacaklarla ilgili eğitimler yapılmamıştır.
Yakın temaslı sağlık çalışanlarının izlemi yeterli değildir.
Covid-19 hastaları ile yakın temas öyküsü olan sağlık emekçilerine yönelik bir belirsizlik söz konusudur. Hastanelerin sadece %14’ünde test sonucundan bağımsız izlem yapılırken %14’ünde hiçbir şey yapılmadığı belirtilmiştir. Hastanelerin %27’sinde test sonucu negatif gelinceye kadar evde klınik izlem yapıldığı ve %18’inde tanı için örnek alındığı belirtilmiştir.
Ortak çalışma ve şeffaflık yok denecek kadar azdır.
Hastanelerin %39’unda sağlık emekçileri ile hastane yönetimi arasında şeffaf iletişim sağlanamamıştır. Hastanelerin %18’inde şüpheli hasta başvuruları hakkında bilgi verilmemekte, %9’unda sorunların dahi iletilemediği belirtilmiştir.
Sağlık Çalışanlarının Sağlığı (SÇS) birimleri harekete geçmemiştir.
Çok gündeme getirilse de bir türlü oturtulamayan işçi sağlığı ve güvenliği hizmetleri Covid-19 salgınında tamamen çuvallamıştır. Sağlık Çalışanlarının Sağlığı birimlerinin sadece %10’unun Covid-19 salgınına yönelik çalışma yaptığı belirtilmiştir. SÇS birimlerin %26’sı hala rutin işlerine devam etmektedir. SÇS birimi salgına yönelik bir çalışma yapıyor mu sorusuna % 50 hayır cevabı verilmiştir.
İşyeri temsilcilerinin yanıtlarından Covid-19 ile ilgili sağlık emekçilerinin periyodik muayenesi (gözetimi) yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hastanelerin sadece %12’sinde tüm riskli birimlerde, %17’sinde ise az sayıda birimde Covid-19 ile ilgili periyodik muayene (gözetimi) yapıldığı belirtilmiştir. Sağlık çalışanlarına periyodik olarak Covıd-19 gözetimi yapılıyor mu sorusunun cevabı maalesef hastanelerin %66’sında yapılmadığıdır.
Covid-19 döneminde İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kurulları hastanelerin üçte birinde (%37) toplanmıştır. Yine salgın öncesi pandemi hazırlığı hastanelerin üçte birinde (%38) gerçekleştirilmiştir.
Covid-19’a özgün Sağlık Çalışanlarının Sağlığı’na yönelik eğitimler salgın öncesi hastanelerin %7’sinde, ilk olgu sonrası ise %4’ünde gerçekleştirilmiştir.
Sağlık Bakanlığı sağlık emekçilerinin korunmasını öncelik haline getirmelidir, sağlık emekçilerinin risk altına sokulması toplum sağlığı için en büyük tehdittir.
-Hastanelerde gerekli tıbbi malzeme ihtiyaçlarının “karşılandığına dair” sağlık emekçilerine formlar imzalatıldığı, sizlerin yapmış olduğu açıklamalar ile ortaya çıktı. Şu an hastanelerde sağlık emekçilerinin karşı karşıya kaldığı virüs bulaşma riskinden ve tıbbi malzeme durumundan bahseder misiniz?
Ülkemizde yürütülen salgınla mücadele bir kez daha bir gerçeği gözler önüne sermiştir. O gerçekte şudur ki, sağlık emekçilerine yönelik övgü dolu sözler, birkaç akşam siyasilerin yapmış olduğu alkışlama gösterileri ile gerçek yaşam bağdaşmıyor.
Sürecin başında bir sağlık çalışanı arkadaşımızın “silahsız cepheye sürülmüş asker gibi hissediyorum” diye kurduğu cümle gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
Sürekli ve ısrarla yapmış olduğumuz açıklamalar, sağlık çalışanlarının bu süreçte kendi yaşam hakkını savunan tutumları sonucunda iktidar, sorunların çözümüne ilişkin yeterli olmasa da bazı adımlar atmıştır. Kişisel Koruyucu Ekipmanlar konusunda da benzer bir durum söz konusudur. Hastanelerde ekipman eksikliği giderilmiş ancak sağlık çalışanlarının kendini güvende hissetmesi konusunda yetersizdir.
Böylesi bir süreçte yeterince koruyucu ekipmanla sağlık çalışanlarının güvenli bir biçimde çalışmalarını sağlamak yerine gerekli ekipmanların sağlandığına dair tutanak imzalatılıyor olması da başlı başına bir iş bilmezliktir.
Ve bu süreç iş bilmez liyakatsız yöneticilerle başarıyla yürütülemez.
Sağlık çalışanları, kişisel koruyucu ekipman dışında, çalışma koşullarının düzenlenmesini, hijyen kurallarına uygun, kaliteli, doyurucu yemek verilmesini, uzun süreli çalışma yerine kısa süreli çalışma, dinlenme odaları, sık sık test yapılması, ücretlerinin iyileştirilmesi, eve gitme konusunda tereddüt edenlere ücretsiz barınma sağlanması ve hepsinden önemlisi de kronik rahatsızlığı olan sağlık çalışanları, 60 yaşın üzerindeki sağlık çalışanları, çocuklarına bakmak zorunda kalan sağlık çalışanlarına idari izin verilmesi sağlanmalıdır.
İşyerlerinde bilgiyi tek elde tutan anlayışın ortadan kalkması, sağlık çalışanlarını sürece dahil edecek bir yönetim biçimi ile süreç yürütülmelidir.
-2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildiği akşam kaos ortamı oluştuğunu ve “sosyal mesafenin” kırılmış olduğunu gördük. Devletin tedbirler konusunda ise göstermelik adımlar attığı ortada. Sizce salgın döneminde halk sağlığı açısından devlet ne gibi önlemler almalı?
Sokağa çıkma yasağının yasağa iki saat kala açıklanması sosyal mesafenin kırılmasına ve bulaş riskinin artmasına neden olmuştur. Bunun sonuçları ile önümüzdeki günlerde karşılaşacağız. Sürecin başından itibaren şeffaflık vurgumuz, tek akılla değil de ortak akılla yönetme ısrarımızın ne kadar da haklı olduğunu bu süreç bir kez daha gösterdi.
Toplumun güven duymadığı bir süreçte açıklanan sokağa çıkma yasağı ile panik halinde hareket edilmesi, kaygının yüksek olması iş bilmez yöneticilik örneği olarak karşımızda durmaktadır. Bugüne kadar sağlık çalışanlarının ailelerinden, sevdiklerinden ayrı kalarak, canlarını ortaya koyarak özveri ile yürüttükleri çaba bir anda alınan kararla sıfırlanmıştır. Bu nedenle bu tür kararların günler öncesinden kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir.
Ayrıca “evde kal” çağrısına toplumun uyması için, zorunlu olmayan alanlar dışında üretim durdurulmalıdır. İşverenleri memnun eden adımların atılması yerine işçi ve emekçilerin temel ihtiyaçları, barınma ve beslenme de dahil ücretsiz karşılanmalı, ücretli izne çıkmaları sağlanmalıdır.
-Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın salgın sürecine ne gibi etkileri oldu?
Sağlık hizmetinin paralı hale getirilmesi, sağlık çalışanlarının da iş güvencesinden yoksun esnek ve kuralsız çalıştırılmasına olanak sağlayan “sağlıkta dönüşüm programı” bu sürece yenik başlamamıza neden oldu tabi ki.
Mesela; önemli kuruluşlarımızdan biri olan Hıfzıssıhha Merkezi’nin kapatılması, koruyucu sağlık hizmetlerinin tasfiye edilmesi, üniversitelerin parasının kesilmesi nedeniyle para getirmeyen bilimsel çalışmaların ötelenmesi, para getiren çalışmaların öne alınması gibi birçok örnek verebiliriz.
Şu bir gerçek ki, bu salgın bize sağlık hizmetinin parasız, nitelikli, eşit, anadilinde verilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Öyle ki, siyasi iktidar bile Covid-19 tedavileri için kamu ve özel hastanelerde para talep edilmemesi yönünde karar vermesi de bizim talebimizin gerçekliği ile yakın ilişkilidir.
-Salgının hemen öncesinde diğer sağlık sendikaları ile “Sağlıkta şiddete karşı Beyaz Miting” çağrınız vardı. Bu süreçte sağlıkta görülen şiddet olayları nasıl bir seyir izlemektedir?
Maalesef sağlıkta şiddet salgın falan tanımıyor. Bu salgın ortamında bile sağlık çalışanları şiddete maruz kalıyor.
Sağlıkta yaşanan her şiddet vakasından sonra ceza artırımına gidilmesi, sağlıkta şiddeti engelleyecek gibi bir algı oluşturuluyor. Tabi ki ceza artırımı sağlıkta uygulanan şiddeti bir nebze de olsa azaltacaktır ama bu şiddeti durdurmaya yetmeyecektir. Sağlıkta şiddetle başa çıkmanın yolu yukarıda ifade ettiğim gibi sağlık hizmetinin kamusal bir hizmet olarak sunulmasından geçiyor.
Kamusal bir hizmet olarak sunulması demek, yeterli muayene süresi, çalışma koşullarının düzenlenmesi, farklı statüde çalıştırma biçimlerini ortadan kaldırılarak tek ve güvenceli çalışmanın sağlanması, ücretlerin insanca yaşamaya yetecek düzeyde olması, liyakatsız yöneticiler yerine liyakata göre atama demektir.
Bunun yanı sıra da ülkeyi yönetenlerin sağlık çalışanlarına yönelik itibarsızlaştırma cümlelerinden vazgeçmesi de sağlıkta şiddeti azaltacaktır.
Toplumun bilinçlenmesi ve hizmetin toplumsallaşması ile sağlıkta şiddet durdurulabilir.
-Hastanelerde sağlık hizmeti alanında çalışmasına rağmen farklı iş kollarında gösterildikleri için Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı düzenlemelerden yararlanamayan sağlık emekçileri söz konusu. Bu duruma dair neler söylemek istersiniz?
Öncelikle bilinmesi gerekir ki, sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir. Bu nedenle de sağlık hizmeti sunumunun her bir aşamasında (güvenlik, temizlik, hasta bakımı, teşhis ve tedavi) görev yapan sağlık çalışanı (taşeron, sözleşmeli, vekil, kadrolu) ekibin bir bileşenidir.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak bizleri bölüp, parçalayıp yönetmeye çalışsalar da işkolumuzdaki bütün ayrımların ortadan kalkması, tek ve güvenceli bir kadronun tahsis edilmesi, ücretlerin ise eşit işe eşit ücret temelinde verilmesi için mücadele ediyoruz. Ve kazanana kadar da mücadele edeceğiz.
Tabi ki bu mücadelemizi de ekibin tüm bileşenleri ile birlikte, insan kurtarma eylemini gerçekleştirirken kol kola verdiğimiz mücadeleyi, kendi geleceğimiz içinde kol kola girip vereceğiz.
-Son olarak okurlarımıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Sağlık çalışanları olarak öncelikle “evde kal” çağrısını yinelemek istiyorum. Siyasi iktidarın da insanların evde kalması için yukarıda ifade etmeye çalıştığım ihtiyaçları giderecek adımları atması gerekmektedir.
Bu salgın bir şekilde bitecek ve kendimizi ekonomik krizin içerisinde bulacağız. O nedenle bu pandemi süreci de göstermiştir ki, kapitalist düzen iflas etmiştir.
Egemenler ya kapitalist düzenlerini kendi ihtiyaçları için yeniden düzenleyip karşımıza dikecekler ya da ezilenler olarak yeni bir dünya mümkündür diye ayağa kalkıp kendi haklarımız ve geleceğimiz için bir araya gelip örgütlü bir mücadele yürüteceğiz.
Yolunuz açık olsun...
Kızıl Bayrak / İstanbul