Türkiye ekonomisinde son yıllarda sıkça duyulan sözlerden biri “Araplara satıldı” ya da “Araplar aldı”. Satışa konu olan şey ya konut, ofis, arsa, tarla gibi gayrimenkuller ya da bir sanayi, ticaret şirketi, banka gibi doğrudan yatırım varlıkları. “Araplar” diye kastedilen kesim ise daha çok Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt gibi Körfez ülkeleri. Durum gerçekten böyle mi?
“Araplara satıldı” iddiası, özellikle Türkiye gündemine son zamanlarda AKP rejimince çivilenen “Kanal İstanbul” projesi tartışmalarında yer aldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “çılgın proje” olarak lanse ettiği İstanbul’un kuzeyine doğru Karadeniz’den Marmara Denizi’ne yapay bir kanal açılmasını öngören “Kanal İstanbul” projesi, kanalın çevresindeki arazileri de sorgulattı. Kimler alma peşindeydi gelecekteki kanala bakan arazileri?
Bu tartışmalı projenin ısıtılıp ısıtılıp yeniden 2019 sonunda gündeme sokulmasının ardından bölgede oluşan arazi hareketleri ve gayrimenkul fiyatlarında yaşanan artışlar dikkat çekmişti. Son olarak Katar Emiri’nin annesi Şeyha Moza’nın Kanal İstanbul’un güzergâhından 44 dönüm arazi alması, bölgedeki rant ile ilgili tartışmaları yeniden alevlendirmişti. Projeye “Ya Kanal Ya İstanbul” sloganıyla karşı çıkan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, projenin rant yağması boyutuna dikkat çekerken tasarlanan kanalın çevresindeki arazilerin Arap firmalarınca kapatıldığını iddia ediyor, şöyle diyordu: “2011'den bu yana Kanal İstanbul'da 30 milyon metrekare arsa hareketi olmuş. 30 milyon metrekare Beyoğlu, Gaziosmanpaşa ve Bayrampaşa büyüklüğü demek. En büyük arazisi olan ilk üç şirket, Arap şirketi.”
Kanal İstanbul üstünden alevlenen “Araplara arazi satışı” tartışması, ana muhalefet partisinin bir soru önergesine de konu oldu ve rejimin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum önergeyi yanıtlarken Araplara yapılan arazi satışlarının boyutlarını da açıklamış oldu.
Bakan Kurum, Arap etnik kökenlilerin 59 ilden 11,2 milyon metrekare arazi edindiklerini, en çok da İstanbul’dan arazi satın aldığını bildirdi. Kurum’un verdiği bilgiye göre İstanbul’dan alınan arazinin büyüklüğü 2,5 milyon metrekareye ulaşırken, Bursa’dan 1,2 milyon metrekare, Sakarya’dan 1 milyon 93 bin metrekare, Kocaeli’nden 940 bin metrekare, Manisa’dan 607 bin metrekare, Ankara’dan 393 bin metrekare, İzmir’den 32 bin metrekare. Eskişehir’den ise 423 bin metrekare arazi, Araplara satılmış.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’nin yabancılara sattığı ana taşınmazın büyük bölümü Suudi Arabistan’a 3,5 milyon metrekare olarak gitmiş. 20 bine yakın Irak vatandaşı Türkiye’den 1,5 milyon metrekarelik parsel satın almış. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak Türkiye’den sahip olunan parselin büyüklüğünde öne çıkan üç ülke olurken Katar dördüncü, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise beşinci sırada.
“Araplara satılan” arazi 11,2 milyon metrekare olarak açıklanırken bir de konutlar var. Onlar ne sayıda? Yabancılara satılan konut sayısını, her ay Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nden aldığı verilerle açıklıyor. Satışlar Araplara mı diye bakıldığında, tapu kayıtları konut satış sayısında ilk sırayı sanılanın aksine Körfez ülkelerinin değil, Irak ve İran'ın aldığını ortaya koyuyor. 2015-2019 arasında yabancılara satılan 143 bin dolayında konuttan yüzde 18’inin Irak uyruklulara ait olduğu anlaşılıyor. İran ve Suudi Arabistan uyrukluların toplamdan yüzde 9’ar pay aldıkları görülürken Rusların yüzde 5, Kuveyt, Katar ve BAE uyrukluların her birinin ancak yüzde 5 dolayında pay aldıkları TÜİK verilerinden izlenebiliyor.
Arazi ve konuttan oluşan gayrimenkullerin sayısı kendi başına fazla bir şey ifade etmiyor. Bunu anlamlandıracak veri ise bu satışlardan Türkiye’ye giren döviz. Merkez Bankası her ay yayımladığı ödemeler dengesi cetvelinde gayrimenkul satışlarından giren dövizi de açıklıyor. Buna göre gayrimenkul satışlarından giren dövizin 2003-2019 döneminde 52 milyar dolar olduğu görülüyor. Bu, yılda ortalama 3 milyar dolarlık bir satış geliri demek. Türkiye'nin aynı dönemde ortalama yıllık ihracatının 130 milyar dolar olduğu hatırlandığında, gayrimenkul satışı ya da “ihracatının” gerçek ihracatın yüzde 2,3’ünden ibaret olduğu görülüyor. Bu veri mal-mülk satışları üstüne koparılan fırtınanın ne kadar anlamlı olduğu sorusuna da bir yanıt oluşturabilir.
Yabancılara servet devri sadece gayrimenkullerden oluşmuyor. Bir de şirket, banka gibi doğrudan yatırım ve satın almalar var. Orada da yine abartılı bir “Araplara satış” söylemi var. Körfez ülkelerinin 2018 sonu itibariyle toplam doğrudan yatırım stokundaki payı yüzde 9’u ancak buluyor.
Yine Merkez Bankası’nın Uluslararası Yatırım Pozisyonu verileri, gösteriyor ki 2018 sonu itibarıyla Türkiye’de 133 milyar dolayında yabancı doğrudan yatırım stoku var. Bu yabancı yatırımların ezici payı Avrupa’ya ait. Toplam stokun yüzde 77’sine yakını Avrupa orijinli firmalara ait görünürken tek başına Hollanda’nın payı 33 milyar dolar ile yüzde 25’e yakın. Almanya’nın Türkiye’deki yatırım stoku da 10 milyar dolar görünüyor ve bu, toplamın yüzde 7,5’i demek.
Körfez ülkeleri başlığı altındaki sekiz ülkenin Türkiye’deki doğrudan yatırım stokları ise 12 milyar dolara yakın görünüyor. Bu, Türkiye’deki toplam yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 9’una ancak yaklaşıyor. Bunlar arasında, özellikle Erdoğan’ın yakın davrandığı Katar, doğrudan yatırımlarda 6,4 milyar dolarlık stoku ile öne çıkıyor. Türkiye’deki 133 milyar dolarlık yabancı doğrudan yatırım stokunda BAE’nin payı 3 milyar dolar, Kuveyt’inki 1 milyar dolar, Suudi Arabistan’ınki ise 0,6 milyar dolardan ibaret.
Bir de bu ülkelerin tüm dünyadaki dış yatırımlarına bakıldığında Türkiye’dekinin çok mütevazı kaldığı görülüyor. Örneğin Katar’ın dış doğrudan yatırımları 60 milyar dolara yakın ve Türkiye’dekiler bunun sadece yüzde 10’u. BAE’nin dış doğrudan yatırımları 125 milyar dolar ve Türkiye’dekiler bunun yüzde 2,5’ine ancak yaklaşıyor.
Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE’nin dış yatırımları toplamı 321 milyar doları bulurken Türkiye’deki yatırımları bunun yüzde 3,4’ünden ibaret.
Körfez ülkelerinin doğrudan yatırımlarında da sanayi yerine ağırlıkla finans sektörüne yatırımlar öne çıkmakta. Bu kesimin “faizsiz bankacılık” diye de adlandırılan katılım bankacılığı sektöründe yatırıma öncelik verdikleri biliniyor. Al Baraka Türk, Kuveyt Türk, Türkiye Finans, QNB Finansbank, Körfez ülkelerinin doğrudan yatırımlarında başı çeken finans yatırımları.
Görüleceği gibi, “Araplara satıldı,” “Araplar aldı” gibi manşetler gerçekte bir abartıyı içeriyor. Yabancılara toplam yıllık gayrimenkul satışları Türkiye’nin yıllık mal ihracatının yüzde 2-3’ünü bile bulmazken, Körfez ülkelerinin Türkiye’deki doğrudan yatırım stokları da yüzde 9’u ancak bulmuş durumda. Bunun da yarısı Erdoğan ile özel ilişkiler içinde olan Katar’a ait. Katar dışındakilerin Saray ile mesafeyi açtıkları da biliniyor.
Al Monitor / 16.01.20