Yükleniyor yüklenmekte olan. Yakındır kapanması; 2011’de açılan parantezin. Türkiye Gazetesi’nin haberine göre yüz yüze görüşme için erkenmiş ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad telefonda görüşebilirmiş. Haberin kaynağı muteber değil; içeriği de hastalıklı bilgilerle bir çöplük. Fakat kamuoyu bu görüşmeye hazırlandığı için bu bir işaret fişeği. MİT’in güdümündeki Türkmenler de 11 yıllık düşmanlığın PKK ve İran’a yaradığını belirtip iki halka da zarar veren savaşı bitirmenin gerekliliğinden bahsettiğine göre konuşana değil konuşturana bakmalı.
Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin epeydir Erdoğan’ı zihnen ve ruhen Esad’la görüşmeye hazırlıyor. 5 Ağustos’taki Soçi zirvesinin ardından kendisi Putin’in öngördüğü yol haritasını dile getirirken istihbarat diplomasisinin zaten işlemekte olduğunu işaret etti:
“Putin terörle mücadele noktasında yanımızda olacağını ifade ediyor. Şunu ima ediyor; 'Mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur'. Biz de diyoruz ki, istihbarat örgütümüz Suriye istihbaratıyla zaten bu konuları yürütüyor ama bütün mesele netice almak.”
Neticeden kasıt Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin asker ve sivil unsurlarıyla tamamen dağıtılması. Devamında Kürtlere herhangi bir statü verilmemesi. Ankara bunun için yeminli!
Esad’la el sıkışmanın koşulları
Putin’in yol haritasına geçmeden önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Arap medyasının da dikkat kesildiği sözlerini hatırlatalım. Ana omurgasında YPG’nin olduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı ortak cephe açılmasını kast ederek “Rejimin yapacağı operasyona da destek veririz” dedi. Ama bir “Ama” ile Ankara’nın şartını araya soktu: “Rejimin ılımlı muhalefeti de terörist olarak görmemesi gerekir.”
“Ilımlı” dedikleri TSK’nin yedeğine takılmış, MİT’in evirip çevirdiği silahlı gruplar. Bunlar Şam’a göre terörist. Ve de İdlib’de yeryüzünün en büyük selefi cihatçı emirliğini kurmuş olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) yanı sıra El Kaide ve IŞİD’den neşet etmiş gruplar var. Erdoğan bu tayfaya da ‘terör örgütü’ muamelesi yapmaktan imtina ediyor. Bakmayın resmi terör örgütleri listesinde sıralandıklarına. Ayinesi ‘saha'dır kâğıda bakılmaz!
Erdoğan, Rusya ve ABD’yi Barış Pınarı Harekâtı'nı durduran 2019 mutabakatlarının gereğini yapmamakla eleştiriyor. Harekâtı kaldığı yerden sürdürmek için de ekimden beri yeşil ışık arıyor. İlla o koridor tamamlanacak, yoksa 2023 seçimine zafersiz gitmek bu ekonomiyle hepten hezimet!
Ankara açısından Erdoğan’ın Esad’la el sıkışmasının şartları aşağı yukarı belli: Evvela fiili özerk yapının tüm unsurlarıyla dağıtılması, saniyen muhalif güçlerin yönetime ortak edilmesi, sığınmacıları geri döndürecek alanların açılması, bu minvalde Türk şirketlerin “inşaat ya rasulullah” mottosuyla yeniden inşaya girişmesi vs.
Rusların yol haritası
Putin’in önermesi ise şu adımlardan ibaret: Zaten aranızda terör ve sınır güvenliğine karşı 1998 Adana Mutabakatı var. Bunu mevcut koşullara uydurun, Şam’la ortak komisyonlar kurarak güvenlik sorunlarına ortak çözümler getirin ve siyasi diyaloga geçin.
Şark’ul Evsat 19 Temmuz’da Tahran’daki Astana ortakları zirvesinde Putin’in Erdoğan’a biraz daha kapsamlı çözüm planı sunduğunu iddia ediyor. Buna göre;
🔸 Rusya askerî harekâtına rıza göstermeyecek ama YPG liderlerini SİHA’larla hedef almasına göz yumacak.
🔸 Moskova sahada Türk askeri varlığına gerek kalmadan Ankara’nın taleplerini karşılamak üzere Türkiye ve Suriye arasında üst düzey güvenlik toplantılarına ev sahipliği yapabilir.
🔸 Adana Mutabakatı Şam-Ankara arasında koordinasyonla sınır güvenliğinin sağlanması ve sınır ötesi terörle mücadele çabalarına izin verecek şekilde güncellenebilir.
🔸 Hükümet güçleri Fırat’ın doğusuna dönerken koşulların olgunlaşmasıyla SDG de Suriye ordusunun kolu olarak bölgede kalabilir. Yani SDG orduya entegre edilebilir.
🔸 Rusya Halep’ın kuzeyindeki Tel Rıfat'tan Türk güçlerini tehdit eden roket rampalarını etkisiz hale getirebilir. Türkiye’nin sınırlı bir askeri harekât gerçekleştirmesine izin verebilir.
Bu maddelerin ne kadarının hakikat ne kadarının yönlendirme olduğunu bilmiyoruz. Ama önemli ölçüde Rusya’nın yaklaşımını yansıtıyor. Sonuncu maddeyle ilgili asıl itiraz Tahran’dan geliyor. İran Türk-Rus paslaşmasıyla Türkiye’ye alan açan yaklaşımın tekrarlanmasını istemiyor ve bu konuda tek çözümün Suriye’nin egemenliği ve siyasal bütünlüğünün sağlanmasından geçtiğini söylüyor. Tahran’daki üç zirveden çıkan bildiride de bu yaklaşımı tekrarlamıştı.
Şam’ın iki koşulu: Çekil ve bırak
Gelelim Şam’ın yanıt ve yaklaşımına; Suriye Dışişleri kaynakları Erdoğan-Esad görüşmesine dair haberleri yalanlıyor. Filistin asıllı eski Rus diplomat Rami Al-Shaer (El-Şair) de SuriyeTV’ye demecinde “Erdoğan ve Putin’in görüşeceği haberi tamamen asılsız” dedi.
Ayrıca Türkiye Gazetesi sivillerden oluşan bir heyetin oluşturulacağını öne sürüyor. Şam’dan gelen bilgiler bunu da teyit etmiyor.
Erdoğan telefonlaşma kıvamına gelmiş olabilir ama Esad aynı çizgide değil. Bunu hala fantezi dünyalarındaki “gizli Alevi konseyi”ne bağlayan cehaletin tedavülde olması da ayrıca ibretlik bir durum.
Suriye yönetimi kategorik olarak görüşmeye karşı değil ama bazı kategorik koşullardan şaşmıyorlar. Bunlar açık ve net: “Türkiye askeri güçlerini tamamen çekmeli ve terör örgütlerine desteğe son vermeli.” Bunu defalarca dillendirdiler. Bu sefer de farklı bir şey söylemeleri beklenmiyor.
Anladığımız kadarıyla istihbaratçılar arasındaki temaslarda asgari koşullarda uzlaşma sağlanamadığı için siyasi diyalog aşamasına geçilemiyor. Bir tarafta Tahran diğer tarafta Moskova ikinci aşama için uğraşıyor. Ayrıca BAE ve Cezayir gibi ülkelerin kolaylaştırıcı rol oynadığı sanılıyor.
19 Temmuz’daki liderler zirvesi sırasında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el Mikdad da Tahran’daydı. Fakat Türk yetkililerle doğrudan temas olduğuna dair bilgi yok. Rami Al-Shaer’e göre Mikdad’ın temasları İranlılarla sınırlıydı, ziyaretin Türkiye-Suriye arasında diyalog arayışıyla ilgisi yoktu. Ama dolaylı temas ve mesajlaşma ihtimali dışlanamaz.
Sahadaki durum: Savaş olmadan savaş
Peki Şam-Ankara arasında yeni sayfa açmanın koşullarını oluşturmaya dönük sahada bir danışıklı dövüş var mı? Bu fasıl spekülatif olsa da bu amaca dönük işlevsel bazı sonuçlardan söz edilebilir.
Rusya ve ABD’nin itirazlarına bağlı olarak konvansiyonel bir harekâtın önü açılmıyor. Fakat bu olmadan nitelik değiştirmiş hibrid bir savaşa geçit veriliyor. Saha aktif. TSK ve yedeğindeki “Suriye Milli Ordusu” milisleri, SGD/YPG unsurlarının bulunduğu cephe hatlarını obüs-havan toplarıyla sürekli vuruyor. Bununla baskının sürekliliği sağlanırken bölge insansızlaştırılıyor. Fırsat kollayan kara harekâtı için saha yumuşatılıyor.
Savaşın ikinci versiyonu; SİHA’larla suikast operasyonları düzenleniyor. Bu ateşi kesmeyen baskı ve tehditkâr poz, Rusya’nın Suriye ordusunu batıdan doğuya doğru Tel Rıfat, Menbic, Kobani, Ayn İsa, Tel Temir, Dirbesiye, Amude, Kamışlı, Kâhtaniye ve Derik’e kadar sınır veya cephe hatlarına taşınmasını sağladı. Suriye askerlerinin mevcudiyetindeki nicel ve nitel yetersizliğe rağmen kontrol haritasının rengi değişiyor.
Menbic Askeri Konseyi’ne göre son 10 günde bölgeye 81 havan saldırısı düzenlendi.
Tel Abyad Askeri Konseyi’ne göre de aynı dönemde ateşkes hattındaki köylere 30 saldırı gerçekleşti.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre son günlerde Kamışlı çevresinde 25 köy bombalandı.
Adı konulmamış bir savaş. Ne Rusya’nın açıklamaları ve sahadaki pozisyonu ne de ABD’nin uyarıları Türkiye’nin SİHA ve obüslerle yürüttüğü savaşı engelliyor. Saha kontrolünde statükoyu değiştirecek bir kara harekâtında tepki farklı olabilir ki Erdoğan da bunu dikkate aldığından “bir gece ansızın” nakaratında patinaj yapıyor. Ama seçime birkaç ay kala Erdoğan kafasına koyduğunu yapar mı, tüm riskleri göze aldıysa yapabilir.
Bu arada sığınmacılar tehlikeli bir iç siyaset malzemesine dönüşürken Suriye siyasetinde değişim kendini dayatıyor. Erdoğan’ın “muhalif” diyerek desteklediği grupları, Şam’da siyasetin kalbine taşımak bu saatten sonra öteki konuları dayatmak için kullanılan karttan öteye geçemez. Bunu muhalifler de fark etmiş durumdalar ve terk edilme sendromunun eşiğindeler.
Hasılı kelam Türkiye, Kürtler faslında ters düştüğü halde ABD’nin Suriye için çizdiği çizgilerde duruyor. İslamcı güçlerle ortaklığına stratejik beklentiler yükleme inadını sürdürüyor. Üstelik IŞİD’in eksik bıraktığını tamamlaya çalışıyor. Bu üç takıntıyla Suriye’deki çözümün bir parçası olduğunu iddia edemez. Son bir söz muhalifler bir söz de Kürtler için: Mevcut siyasette ısrar Suriye’yi bitirdiği gibi Türkiye’yi de bitirir. Kürtlerle ilgili imha siyasetini bu kez çözüm adına Şam’a dayatmak da bölgenin derdine deva olmayacağı gibi sonunda Türkiye’yi de patlatır.
Gazete Duvar / 11.08.22