Türkiye’nin 2019’dan beri Pençe harekât serisiyle PKK’ye karşı yürüttüğü sınır ötesi operasyonlar Kürtler arası iç kavgaları körüklerken sonunda Bağdat ve Erbil ile ilişkilere de bir meteor gibi çarptı, yıllardır Ankara ile ilişkilerini bozmamak için temkinli davranmaya çalışan Irak Kürt yönetimini doğrudan tavır almaya zorladı.
20 Temmuz’da Zaho’ya bağlı Perakh (Pereh) köyündeki turistik bölgede dokuz sivilin öldüğü, 23 sivilin yaralandığı saldırı, Türkiye’nin kendini yakın gördüğü Şii, Sünni ve Kürt siyasi aktörleri de içine alan geniş bir protesto dalgasına yol açtı.
Hızlı yayılan tepkiler ve özellikle Şii lider Mukteda el Sadr’ın sert yanıt vermesi, ilişkilerin seviyesinin düşürülmesi, havayolu ve karayolu ulaşımının kapatılması, güvenlik anlaşmasının iptal edilmesi ve BM'ye şikayet edilmesi çağrısı, Bağdat hükümetini harekete geçirdi.
Başbakan Mustafa el Kazımi, Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin başkanlığında bir üst düzey heyeti derhal bölgeye gönderdi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı yangını alevlendirecek bir yaklaşımla bir yandan ortak soruşturmaya hazır olduğu mesajı verip diğer yandan saldırıdan PKK’yi sorumlu tutup Irak makamlarını terör örgütünün etkisi altında hareket etmemeye çağırdı.
Dışişleri Bakanı Hüseyin incelemenin sonucunu, “155 mm’lik top mermisi kullanılmış. İlk mermiden yarım saat sonra diğer üç mermi ateşlenmiş. Yani kullanılan topun çeşidi ve seri numarası elimizde. Askeri uzmanların eline geçen parçalar Bağdat'a getirilerek incelendi. Silahın seri numarası, yeri ve türü askeri uzmanlarca açığa çıkarıldı” diye paylaştı.
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı doğrudan Türkiye’yi sorumlu tutarken Meclis Başkanı Muhammed el Halbusi etkin soruşturma talebini, “Irak, Iraklıların boş yere kanlarıyla faturayı ödediği bölgesel hesaplar ve dış çatışmalar için açık bir arena olmamalıdır” çağrısı eşliğinde yaptı.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (KBY) hükümet adına Türkiye açıktan kınandı. Ankara’yı fazla kızdırmaktan kaçınan KYB Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani ilk tepkilerinde faili anmadan saldırıyı kınayıp Türk güçleri ile PKK arasındaki çatışmayı reddeden açıklamalar yapsalar da Erbil’in tavrı, Kazımi ile Mesrur Barzani arasında 23 Temmuz’da yapılan görüşmenin ardından sertleşti. Görüşme sonrası yapılan ortak açıklamada, “Türkiye’nin Irak topraklarındaki saldırılarının, bilhassa da pek çok masum vatandaşın ölümüne yol açan son saldırının güçlü bir şekilde kınandığı” belirtildi. Açıklamada son saldırıya dair yapılacak inceleme için ve yeni saldırıların önlenmesi amacıyla yekvücut bir tutum ortaya koymanın önemi vurgulandı.
Olay gecesi toplanan Irak Ulusal Güvenlik Konseyi kararları, Türkiye’nin kınanması, Ankara’dan resmi özür ve askeri güçlerin çekilmesinin talep edilmesi, Türk Büyükelçisi’nin bakanlığa çağrılıp kararların iletilmesi, Ankara’daki maslahatgüzarın danışmalar için çağrılması, yeni elçi atama sürecinin durdurulması, sınır güvenliği için önlem alınması ve Türkiye’nin BM’ye şikâyet edilmesi şeklinde sıraladı.
Bağdat’taki elçilik ile birkaç kentte vize başvuru merkezlerinin önünde protestolar, Başika Üssü’ne roketlerle, Bamerni üssüne insansız hava araçlarıyla düzenlenen saldırılar, tepkinin boyutlarını gösterdi. Elçiliğin beton bloklarla çevrilmesi yeni bir dönemin bariz göstergesiydi.
Türkiye’nin reddetmesine karşın 23 Temmuz’da meclis özel oturumuna sunulan bilgiler şöyle:
-Bombardıman 155 mm’lik topla gerçekleştirildi. Bu topun dağlık bölgelerde kullanılması zor. Atış, sınırın Türkiye tarafında Türk ordusunun kontrolündeki bir bölgeden yapıldı.
-Türk ordusu Irak içinde 100’ün üzerinde üs kurdu. Sınırdan 105 kilometre içeriye girildi. Irak topraklarında 4 binin üzerinde Türk askeri bulunuyor. Askeri varlığa zırhlı araçlar, tanklar, topçular, helikopterler eşlik ediyor.
-2018'den bu yana Irak’ın egemenliğine karşı 22 bin 700 ihlal yaşandı.
Iraklı bir kaynak, bulguların Türk yapımı Panter obüsünün (T-155 Panter) kullanıldığına işaret ettiğini öne sürdü.
2015’ten bu yana ölen toplam 138 sivilden farklı olarak bu kez kurbanlar “şehit” ilan edildi. Yani ailelerine tazminat ödenecek.
Türkiye ile güvenlik anlaşmasının iptali çağrıları yükselirken bu konu, mecliste de gündeme geldi. Dışişleri Bakanı Hüseyin, Ankara ile geçerli bir anlaşmanın olmadığını kaydetti. İki ülke arasında 1984’te imzalanan protokol, Türkiye’ye Irak topraklarının beş kilometre derinliğinde sıcak takip ve operasyon hakkı veriyor, operasyonun 72 saati geçmeden tamamlanıp, güçlerin çekilmesi koşulunu içeriyordu. İki yılda bir uzatılan bu protokol, 1988’de yenilenmediği için geçerliliğini yitirdi. Protokol olsa bile anlamsız. Bir ağ gibi yayılan üs, karakol ve askeri noktaların ötesinde Türkiye 160 kilometre güneydeki Şengal ve 218 kilometre güneydeki Mahmur’u bile defalarca bombaladı. Ankara 2017’den beri BM Şartı’nın 51’nci maddesine göre hareket ettiğini savunuyor.
Türkiye’nin işgali genişlettiği kanaati siyasi reflekslere yön veriyor. Bu kanaatler durduk yere oluşmuyor. Söz gelimi Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Ayhan Ogan, “Güvenlik endişeleri dikkate alınmaz ve üstelik de provoke edilirse, Türkiye Halep’ten Musul’a yeni bir güvenlik hattı oluşturur” diyor. Bu bakış açısına göre iktidar, Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometrelik güvenli bölge planını artık Erbil, Kerkük ve Musul’la birlikte ele alıyor.
İktidara yakın yorumcular Tahran’daki Astana zirvesinden sonra Suriye’de operasyon planını sabote etmek için İran’ın tezgâh kurduğu ya da Rusya ile İran’ın “Suriye’den çekil” çağrısına eşlik eden Türkiye’ye ABD’nin bu şekilde yanıt verdiğine dair spekülasyonları tartışıyor.
Ancak süreklilik arz eden operasyonlar sivil kayıplarla sonuçlanıyor ve kurbanlar köylüler olunca sessizce geçiştiriliyordu.
Erbil ve Süleymaniye’den farklı Kürt kaynakların Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmeler özetle şöyle:
-Önceki saldırılarda kamuoyu baskısı oluşmuyor ve deliller yok ediliyordu. Bu sefer hükümet hızlı hareket etmek zorunda kaldı. Birkaç saat içinde olay yerine gelen heyet delilleri topladı. Karartma yapılamadı. Saldırı sırasında kayıt yapan kameralar vardı ve ekranlara taşındı.
-PKK’nin kuzeydeki sevk idare merkezi Haftanin’deyken Perakh, Cudi’ye geçişlerde stratejik bir güzergâhtı. Türk ordusu 2015’ten itibaren Cudi hattını tamamen çevirdi. 2017’de PKK’nin sevk ve idare merkezi Haftanin’i terk etti. Bir saha komutanlığı kaldı. Perakh’a 10 kilometre mesafede PKK kampı yer almıyor.
-Perakh civarında biri üç kilometre mesafede 16 Türk askeri üssü, karakolu ya da noktası var. Bazı üslerden Perakh çıplak gözle görülüyor. Türk istihbaratının etkin olduğu bölge havadan sürekli izleniyor.
-Top mermilerinin ateşlendiği yer olarak üç yerin üzerinde duruluyor: Sınırdaki Keriya Reş Taburu, Hantur’daki üs ve Kordine tepesi.
-Üst düzey bir PKK yetkilisinin bölgede bulunduğu istihbaratı üzerine saldırının düzenlendiği iddiası da var. Bu da Roboski katliamını çağrıştırıyor. Ancak göz hapsinde olması nedeniyle Perakh güzergâh olarak kullanılmıyor.
-Kürtler arasındaki yaygın kanaat, Türk ordusu bölgeyi insansızlaştırma amacı güdüyor. Perakh çevresinde 11 köy boşaltıldı. Asuri-Süryanilere ait bu köyler genelde yazlık olarak kullanılıyor. Civardaki diğer köyler boşalırken, bölgeyi terk etmeyi reddeden Perakhlılar biraz Bradost halkını andırıyor. Kürdistan Demokrat Partisi’ne mesafeliler ve PKK’ye daha dostlar. Türk ordusu 2019’dan itibaren Bradost aşiretinin yaşadığı Hakurk’tan Sidekan’a kadar stratejik tepelere konuşlandı. Yarı göçebe yaşayan Bradostlar yaylalara çıkamıyor.
-Türkiye’nin tepkileri umursamadığının göstergesi olarak katliamın sıcaklığı geçmeden 21 Temmuz’da Perakh’ın civarlarına 20 kez top atışı yapıldı. 23 Temmuz’da da Türk jetleri Duhok’un Meranê köyü çevresini dört kez bombaladı.
ABD ve Kürdistan merkezli Community Peacemaker Teams'in (CPT) Al-Monitor’a verdiği bilgi de Perakh hariç bölgede yer alan 11 köyün boşaldığını doğruluyor. CPT’nin verilerine göre Ağustos 2015’ten bu yana ölen sivillerin sayısı 138’i buldu. Tarlaların yakılması ve evlere zarar verilmesine dair raporlar da çok. Yıllar içinde boşaltılan köy sayısı 600’ü geçiyor. Kürtler arasında operasyonların Kürdistan’ın statüsünü hedef alan bir gidişata evrildiği endişeleri paylaşılıyor.
Ankara, Hamis Hancar ve Esil Nüceyfi gibi Sünni Arap liderlere mikrofon uzattırarak karşı yanıt geliştirmeye çalışıyor ama bu çaba Sünni-Şii gerilimini yeniden kızıştırabilir.
Bağdat’ın zayıflığı, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik ilişkiler Türkiye’ye tepkiyi sınırlıyordu. Türkiye’nin PKK’yi Irak’a ihraç ettiği ve terörle mücadeleyi işgali genişletmek için kullandığı kaygısı artık diplomasinin diline de yansıyor. Bu da Türkiye’yi Irak siyasetinin temel sorunlarından biri hâline getiren zehirli bir sayfanın açıldığına işaret ediyor.
Al- Monitor / 25.07.22