Afganistan’daki ‘karanlık çağ’ büyük ölçüde Amerikan müdahalelerinin eseri. Her biri birbirinden beter savaş ağaları nam-ı diğer ‘mücahitler’ 1979’dan itibaren komünist rejime karşı CIA’in vekilleriydi. 2001’deki işgalle devirip bugüne kadar savaşa geldikleri Taliban da mücahitler arasındaki iç savaşa bir yanıttı. 11 Eylül’ün yaşattığı şokla Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası koalisyonu arkasına alarak bu ülkeyi işgal eden ABD şimdi çekiliyor. Tabii devirdiği Taliban’a iktidar yolunu açacak bir anlaşmayla.
29 Şubat 2020'de Doha’da varılan anlaşma çerçevesinde 1 Mayıs 2021’e kadar çekilmesi gereken güçlerin yarısı hâlâ Afganistan’da. Başkan Joe Biden işe simgesellik katarak çekilmeyi 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde tamamlayacaklarını duyurdu.
Bundan sonra enkaza bir bekçi lazım. Gerektiğinde müdahaleleri sürdürebilmek için sahada bir lejyon. Taşeron mu demeli? Böyle dersek misyonun kalibresine zeval gelir mi? Bence sakıncası yok.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden’la uyumsuz ve aleyhteki ilişkiyi al-ver dengesine çekebilmek için Afganistan’da Amerikan ihtiyacını da satın alıyor. “NATO’da sizin için cengâver bir güç olurum” minvalinde bir yaklaşım. Ukrayna, Polonya ve Gürcistan hattında Rus karşıtı ata oynadıktan sonra Afganistan misyonuyla ayartıcı teklifini tamamlıyor.
Biden iş başı yapınca, BM uhdesinde uluslararası bir toplantı, Türkiye’nin ev sahipliğinde Afganlar arası bir toplantı ve 90 günlük çatışmasızlık önermişti. Ankara ev sahipliği teklifini Biden’la tokalaşmaya bir vesile sayıp havada kapmıştı. Ama ev sahipliği meselesi uzadı.
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman, 14 Haziran’daki Biden-Erdoğan buluşmasının çerçevesi için 24 Mayıs’ta Ankara’daydı. Görüşmelerin ardından Türk Dışişleri “Türkiye-ABD ilişkilerinin stratejik niteliği teyit edilmiştir” derken Sherman verimli geçen görüşmede Afganistan’ın da ele alındığını vurgulamıştı.
Ardından Reuters, Türkiye’nin geçen ayki NATO toplantısında ABD’nin çekilmesinin ardından Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın işletilmesini ve korunmasını teklif ettiğini yazdı. Amerikalı yetkililer bunun için Ankara’nın talepleri olduğunu not etti. Amerikalılar için bulunmaz bir teklif ama talepler karşılanabilir mi?
Savunma Bakanı Hulusi Akar “Şartlara bağlı olarak Afganistan'da kalma niyetimiz var” derken şartları “Siyasi, mali ve lojistik destek” olarak sıraladı. Bu desteği Türkiye’nin gücünü aşan operasyonun gereksinimlerinin ötesinde Erdoğan’ı içeride ve dışarıda kurtaracak teminatlar olarak görmek gerekiyor. Pentagon Sözcüsü John Kirby de Türkiye ile görüşmelerin olduğunu teyit ederken havaalanındaki güvenliğin uluslararası diplomatik varlığı sürdürebilmeleri için önemli olduğunu vurguladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Biden yönetiminin sadece Libya ve Suriye’de değil Akdeniz'den Karadeniz'e ve Kafkasya'ya kadar birçok alanda Türkiye ile işbirliği yapmak arzusunda olduğunu gördüklerini söylüyor. Şişik egolarla yelkenler fora giderken açlık ve susuzluk içinde Amerikan işbirliğine vurgu yapan bir iktidar. Karşı taraf müttefikin müttefikliğini samimi bulmasa da tek taraflı aşk sürüyor.
Yakarış makamında “S-400’leri alarak ettik bir hata, paketinde dursun siz de üzerinde durmayın artık” der gibiler. Ve daha da önemlisi Erdoğan kendisine de uzanan Halkbank davasının hallini de araya sıkıştırmak istiyor. Bunun için taviz vermeye ya da fazladan ortaklık sergilemeye hazır. “Siz parayı verin Suriyeli mültecilere bariyer, Esad’a karşı tampon oluruz” demişlikleri de vardır geçmişte.
***
Türkiye halihazırda 500 askerle Amerikan güdümlü Afgan misyonuna eşlik ediyor. Erdoğan’ın Amerikan yönetimiyle ortaklık tecrübesi zaten Afganistan’la başlamıştı. O zamanlar Amerikan dış politika öncelikleriyle muhteşem çakışmayı övünme vesilesi yapıp duruyorlardı. Tabi hükümet üyelerine sorarsanız bütün bunlar Afgan halkıyla kardeşliğin bir emridir. Hatta anamuhalefet partisi de "vakti zamanında, Atatürk'ün de Afgan kızlarının laik Türkiye’de eğitilmesine isyan eden radikal İslamcılara karşı Kral Emanullah’a askeri destek teklif etmişliği vardır" diyerek misyona yol verebilir. Suriye’de verdikleri gibi!
Bu misyonun Türkiye’yi nasıl bir belaya bulaştıracağı konusunda da ihtimal senaryoları çıkarılmış mıdır diye soracağız ama sanırım beyhude. Öncelikle Erdoğan için Afganistan görevi güçlü bir Amerikan teminatı. İzni aranan makam Afgan sarayı değil Beyaz Saray. Taliban, Amerikan güçleri henüz tam çekilmeden hakimiyetini genişletmek için saldırılarını artırdı. Koalisyonun eğittiği hükümet güçlerini Kabil’den sürmek için de elinden geleni yapacaktır. Kapıda beliren bir iç savaş ve Taliban’ın büyük bir intikamla dönüşüdür. Taliban müzakerelerde sistem olarak ‘İslam Cumhuriyeti’ni yeterli bulmayıp ‘İslam Emirliği’ni dayatıyor.
Amerikan hesapları ise Taliban’ın artık daha makul olacağı öngörüsünde yatıyor. Taliban’ın esnek bir çizgiye kaymasının Afganistan’a vaat edilmiş özgürlüklerin garantilenmesiyle ilgisi yok. Taliban’dan uyumluluk beklenirken bu ülkede ayağına yer açan IŞİD saflarını kalabalıklaştırıyor. İş “IŞİD’e karşı Amerikan destekli Taliban” senaryosuna dönüşürse ona da şaşırmayız. Fakat 20 yıllık müdahalenin neticesinde Taliban yenilmedi. Geriletildiği yerden toparlanıyor. BM raporuna bakılırsa 34 vilayet merkezinin tamamı hükümetin kontrolünde ama ülke topraklarının genelindeki üstünlük Taliban’da. Taliban toprakların yüzde 50 ila 70’ini elinde tutuyor. 407 ilçeden 90’ı Taliban’ın, 60’ı hükümet güçlerinin elindeyken geri kalan ilçeler çekişmeli. Taliban mayısta 9 vilayette atağa geçti ve 10 ilçeyi ele geçirdi. Kabil’in idari sınırlarına yaklaştığı söyleniyor.
***
Belki Ankara, Taliban’ın düşmanlığını çekmeden yumuşak bir süreç öngörüyor, bilmiyoruz. Sürekli iki halkın dostluğu efsanesine yaslanıyorlar. Sonuçta Taliban, Türkiye’yi ABD ile aynı kefeye koymuyor. Ayrıca Taliban’ın ana müttefiki hatta kuruluşunun mimarı Pakistan’ın Türkiye ile dostluğunun yumuşatıcı etkisi var. Amerikan saflarındaki Türk askeri varlığının muharip olmaması da başka bir etken. Türkiye geçmişte Hizb-i İslami ve Cemiyet-i İslami gibi gruplara yakınlık göstermişti. Taliban’ın da 2011’den sonra İstanbul veya Ankara’da temsilcilik açmasına izin verilmesi gündeme gelmişti. Suriye’de daha keskin örgütlerle çalışmaktan kaçınmayan Erdoğan yönetimi pekâlâ Taliban’la da iyi geçinmenin yollarını bulabileceğine inanıyor olabilir.
Yine de Afgan iç savaşının sert olduğunu, çetin düşmanlıklar barındırdığını kabul etmek gerekiyor. İktidar savaşı Türkiye’nin kendisine güvenlik garantisi saydığı unsurları patlatabilir.
***
Türkiye’de özellikle iktidar çevreleri Afganların Kurtuluş Savaşı için gönderdiği paraları hatırlatmaya bayılıyor. 1921’den Soğuk Savaş’a kadar Türkiye’den Afganistan’da modern kurumların inşasına katılan öğretmen, doktor ve askerleri de hatırlatmak gerekir ama İslamcılar daha çok ilkiyle ilgileniyor. Paraların akıbetini de sorarak! Bir de Sadabat Paktı var arada. Evet, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde paralel yürüyen bir İran, Afganistan ve Türkiye vardı. Afganistan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanıyan ilk ülkeydi. Yine 1923’te SSCB’nin ardından Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ikinci devletti. Emanullah Han 1928’de Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan ilk yabancı devlet başkanıydı. O zaman, New York Times’ın ifadesiyle, “Emanullah Han, Ankara’nın pragmatik önderliğinde kendi bağnaz krallığını yepyeni bir geleceğe götürme kararlılığıyla Türkiye’den dönüyordu.” Türkiye, Emanullah'ın ilham kaynağıydı.
Amerikan çıkarlarının gölgesinde Afgan misyonu bu olumlu tarihe ne katar? Emanullah Han’ın ıslahatlarına savaş açanlar bugün sahnedeler. Üstelik bunlar birbirlerinin kanını dökseler de 30 yıldır Batılı güçlerle şu ya da bu şekilde ortaklar. Elbette Erdoğan “Afgan kardeşlerimizi yalnız bırakmadık” diyecektir. Lakin ABD’nin Afganistan’a müdahale ederken Taliban’ı devirmek dışında gözettiği jeo-stratejik hesapları çekilme kararıyla birlikte çöpe atmıyor. Bir tarafta Rusya diğer tarafta Çin’in önüne kesmek için ABD açısından tahkim edilmesi gereken Afganistan-Hindistan ekseni önemini koruyor. Çekilmeyi “ABD, Afganistan’ı Türkiye’ye bırakıyor” diye okumak da körlük olur. ABD 20 yıllık savaştan sonra doğalgaz, petrol ve maden rezervleriyle kıymete binen Asya’daki jeo-stratejik değişimi aylakça izlemeyecektir.
Afgan misyonunun altındaki bir başka motivasyonu da atlamayalım: Erdoğan yönetimi uluslararası ilişkilerde yerleşik normları tepelediğinden beri çatışma alanlarındaki fırsatlara yöneliyor. Suriye, Libya ve Karabağ savaşı da benzer hesaplar barındırıyor. Savaştan sonra inşaat! İslamcıların literatüründe buna ganimet diyorlardı değil mi?
Gazete Duvar / 11.06.21