Sınıf çalışmasının sorunları özellikle son yıllarda çok yönlü olarak ele alınmış, tüm değerlendirmelerde çalışmanın bir eşiğe gelip dayandığı tespiti yapılarak, bunu aşmanın sorunları ayrıntılı tartışmaların konusu olmuştur. Bu çerçevede mevcut çalışma tarzımız sorgulanmış ve hedeflenen sıçramalı gelişmeyi sağlayabilmek için çalışma tarzında köklü bir değişim ihtiyacına işaret edilmiştir.
Bugün, nasıl bir sınıf çalışması, bu çerçevede nasıl bir çalışma tarzına dair genel bakış ve yaklaşım planında, parti saflarında bir belirsizlik sözkonusu değildir. Tüm parti örgütleri sınıf çalışmasında hedeflenen çizgide mesafe alabilmek doğrultusunda çaba sergilemekte, ancak tanımlanan eşiğin aşılmasında yaşanan zorlanma hala da sürmektedir.
Greif Direnişi, bu eşiğin nasıl aşılabileceğine açıklıklar getiren son derece önemli bir deneyim olarak önümüzde durmaktadır. “Nasıl bir çalışma tarzı?”, “nasıl bir fabrika çalışması?”, “nasıl bir müdahale pratiği?” vb. soruların yanıtlarını somut pratiği üzerinden ortaya koyan Greif deneyimini irdeleyerek, sınıf çalışmamız açısından gerekli sonuçları çıkarmalıyız.
Fabrika zemininde derinleşen bir çalışma!
Greif, fabrika zemininde yoğunlaşan ve derinleşen bir çalışmanın pek çok açıdan yol gösterici bir örneği olmuştur. Sınıf çalışmasının fabrika zeminine oturması, komünist hareketin siyasal mücadele alanına çıktığı günden bugüne temel bir yönelimidir. Sınıf çalışmamızın ulaştığı düzey üzerinden ise özellikle son yıllarda çok daha özel bir yönelim olarak gündeme getirilmiş, “seçilmiş alanlarda/hedef fabrikalarda derinleşen” bir sınıf çalışması vurgusu belirgin bir biçimde öne çıkarılmıştır:
“Yöneldiğimiz çalışma alanlarında hedefleri daraltmak ve yoğunlaşmak, yeni dönemde çalışma tarzımızda en öncelikli olarak gözeteceğimiz noktalardan biridir. Genişleme doğrultusunda mesafe almanın yolu derinleşmekten geçiyor. Hedeflediğimiz fabrikalarda kök salabildiğimiz, maddi somut kazanımlar üzerinden buraları kalıcı mevzilere dönüştürebildiğimiz ölçüde, hem yaratacağımız politik etki çok daha güçlü olacak, hem de genişlemenin güç ve imkanlarını biriktirme olanağı bulabileceğiz. Örneğin, bu açıdan anlamlı kazanımlarla sonuçlanan başarılı bir sendikalaşma deneyimi, o fabrikanın bulunduğu havza ya da sanayi sitesinde güçlü bir etki yaratmakla kalmayacak, yeni kazandığımız güçler üzerinden daha etkili müdahalelerin zemini de oluşacaktır.” (Siyasal çalışma ve çalışma tarzı, Ekim, Sayı: 272, Nisan 20011)
Son yılların Ekim sayılarına, MK toplantıları ve parti okullarındaki tartışmalara dönülüp bakıldığında, sorunun ayrıntılı tartışmalara konu edilerek benzer vurguların yapıldığı görülecektir.
Perspektif planındaki bu açıklıklara rağmen, siyasal çalışmayı fabrika zemininde üretmenin güçlükleri, hedef alanlar/fabrikalarda daha çok genel müdahale üzerinden kendini tekrarlayan bir tarzın sürdürülmesine yol açmıştır. Sorunun ne olduğu, fabrika çalışmasının nasıl yürütülmesi gerektiği kapsamlı tartışma ve değerlendirmenin konusu olduğu halde, pratikte aşmakta ciddi bir zorlanma yaşanmıştır. Tüm çalışma alanlarında belli fabrikalar hedef olarak saptanmış, fakat müdahalede rutinleşmenin ötesine geçememede ifadesini bulan zayıflık süregelmiştir. Özellikle son yıllarda direnişlere önderlik planında anlamlı pratikler sergilenmiş olsa da, bunlar genelde fabrika zemininde derinleşmeye dayalı bir çalışmanın ürünü olmaktan çok, fabrikalar ile ilişkili olmanın imkanlarının başarıyla değerlendirilmesi olmuştur.
Elbette birçok alanda hedeflenen tarzda bir fabrika çalışması zorlanmış, kimilerinde anlamlı bir mesafe de alınmıştır. Ancak, her bir örnekte değişik etkenler, temelde ise sabırlı, soluklu ve yöntemli bir yüklenme planındaki zaafiyet nedeniyle çalışmayı ilerletememe, hedef seçilen fabrikaları bir süre sonra pratikte hedef olmaktan çıkarabilmiştir. Yine bildirilerle, bültenlerle, kampanyalar ve bahar gündemleri gibi vesilelerle gidilse ve işçi ilişkileri ile bağlar sürdürülse de, fabrika zemininde derinleşme hedefi giderek bir yana bırakılabilmiştir.
İşte Greif’te bu zaafiyeti aşan bir pratik sergilenmiştir. Sistemli ve yöntemli bir yönelimin ürünü olan Greif, fabrika zeminli bir derinleşmenin nasıl başarılabileceğini ve doğru bir çizgide yürüyen bir çalışmanın ne tür güç ve imkanlar yaratabileceğini ortaya koyan son derece anlamlı ve öğretici bir deneyim olmuştur.
Greif’teki başarının gerisinde ne var?
Greif, kölece çalışma koşullarının ve keyfi dayatmaların hüküm sürdüğü, sefalet ücretlerinin dayatıldığı fabrikalardan birisidir. Taşeron sistemi sayesinde kırk parçaya bölünerek örgütlenmesinin önüne ciddi engeller dikilen, hiçbir mücadele deneyimi olmayan, dahası gerici düzen ideolojileri ile kuşatılmış bulunan Greif işçileri, yıllarca kendilerine dayatılan koşullara boyun eğmişlerdir. Birbirlerine güvenmeyen, bir araya gelerek bir şeyler yapabilecekleri inancı taşımayan bu geri bilinçli işçiler, sınıf bakışaçısıyla hareket eden bir grup öncü devrimci işçinin güven veren tutumu ve pratiği sayesinde adım adım mücadelenin içine çekilmişlerdir.
Fabrikada yaşanan sorunlar üzerinden bir bölümde komiteleşmeyle başlayan örgütlenme süreci diğer bölümlere yayılmış, giderek sendikal örgütlenmeye evrilmiştir. Bir an önce işçileri sendikaya üye yapmak darlığına düşülmeden, uzun bir süreç boyunca emek harcanarak, taban inisiyatifine dayalı güçlü bir örgütlülük yaratılmıştır.
Başarının sırrı, işçilere güven veren ve sistemli bir çalışmayla taban inisiyatifini açığa çıkaran devrimci önderlik pratiğinde yatmaktadır. Devrimci sınıf çizgisinin yön verdiği bir örgütlenme süreci yaşanmış, işçileri sınıfın geçmiş mücadele deneyimleri, sendika bürokrasisi gerçeği vb. üzerinden eğitmek konusunda anlamlı bir çaba harcanmış, böylece işçiler sendika bürokrasisinin örebileceği barikatlara karşı donanımlı hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu başarılabildiği içindir ki, sınıf hareketinin verili durumunda cüretli bir girişim olan işgal eylemi, sendika bürokrasisine rağmen gerçekleşebilmiştir. Örgütlü ve sendikal ihanete hazırlıklı taban inisiyatifi karşısında, sendika bürokratları büyük bir açmazla yüzyüze kalmış, yasal-icazetçi çizgiyi dayatmayı başaramamıştır.
Fabrika zemininde derinleşen bir çalışma, herşeyden önce, taban inisiyatifine dayalı bir örgütlülüğün yaratılmasını hedeflemek durumundadır. Bu ise, genel bir ajitasyon-propaganda faaliyetiyle, bildiriler, bültenler vb. üzerinden genel örgütlenme çağrılarıyla değil, fakat işçilerin bilinçlerini geliştirmeyi hedefleyen sistemli bir çalışmayla, böylece onlara güven vererek, hedeflenen örgütlenmeyi pratikte adım adım örerek başarılabilir. Greif’te başarılan bu olmuştur.
Fabrikadaki özgün sorunları hareket noktası almakla birlikte çalışmayı dar ekonomik sorunlar çerçevesine sıkıştırmayan, örgütlenme planında atılan adımların başarısı ölçüsünde taşeron sistemine karşı mücadeleyi öne çıkaran ve işçileri bu mücadeleye kazanan bir pratik sergilenmiştir.
Greif’te örgütlenme süreci
Greif’te başlangıç adımı performans dayatmaları üzerinden atılmıştır. Bir bölüm üzerinden yoğunlaşan baskılar örgütlenmeye yol açmış, bu bölümde oluşturulan komite üzerinden mücadele başlatılmıştır. Dışarıda toplantılar yapılarak bu dayatmaya karşı tutum geliştirme kararı alınmıştır. İşçilerin birlik halinde tepkilerini ortaya koyarak performans baskısına son verilmesini talep etmeleri sonuç vermiş, bölüm şefi işten çıkarılmıştır.
İşçilerin kendilerine güven duymalarını sağlayan bu ilk adımın ardından, diğer bölümlere dönük çalışma başlatma kararı alınmıştır. Diğer bölümlerden işçilerle yapılan toplantılarda kendi girişimleri anlatılmış, fakat bunun yeterli olmadığı, fabrika çapında bir örgütlülük yaratılamadan etkili bir mücadele yürütülemeyeceği tartışılmıştır. Bu toplantıların sonucunda bölüm komiteleri kurma düşüncesi ortaklaştırılmıştır.
İlk olarak kadrolu işçilerin çalıştığı bölümlerde üçer-beşer kişilik komiteler kurulmuş, bu komiteler düzenli toplanmıştır. Birimlere dayalı bu komitelerin üzerinde de bir fabrika komitesi oluşturulmuştur. Tüm sorunlar hem fabrika komitesinde, hem de birim komitelerinde tartışılmıştır.
Örgütlenme sürecinin en başından itibaren, taban iradesini açığa çıkarma perspektifiyle hareket edilmiştir. Kendi içinde nispeten ileri işçilerden oluşan, tabandan kopuk dar bir üst komite oluşturmak yerine, işçileri mücadelenin özneleri haline getirecek bir taban örgütlülüğünü inşaya yönelmek, bilinçli bir tutumla tercih edilmiştir. Bazı bölümlerde doğal öncülerden yoksunluk bir zorlanma alanı olsa da, bunun yaratabileceği zayıflıkları süreç içinde aşma bakışıyla komiteler oluşturulmuş, fabrikanın sorunları üzerinden düzenli tartışma toplantıları ve eğitim çalışmaları başlatılmıştır.
Elbette, çalışmanın başarılı bir biçimde ilerlemesini sağlayabilecek bir öncü ekip sorununa önem verilmiş, oluşturulan fabrika komitesiyle, gelişmelerin değerlendirildiği, sürecin planlandığı toplantılar ve eğitim çalışmaları sistemli bir tarzda sürdürülmüştür. Yanı sıra bölümler üzerinden geniş katılımlı toplantılar ve eğitim çalışmaları yapılmıştır.
Sendikalaşma süreci bilinçli bir tutumla, fabrikada tepkilerin yoğunlaştığı 7. ay zam döneminde başlatılmış, bu sayede sendikal örgütlülük hızla ilerlemiştir. Bu süreçte bölüm komiteleri genişletilmiş, eğitim çalışmaları hızlandırılmıştır.
Eğitim çalışmalarında ağırlıklı olarak işçi sınıfının mücadele tarihi, sendika, grev ve toplu sözleşme hakkının nasıl bir mücadele anlayışı ile kazanıldığı, işgal, grev ve direniş deneyimleri ele alınmıştır. Yanısıra Türkiye’deki sendikal bürokrasi gerçeği ve sendikaların nasıl gerçek mücadele mevzileri haline getirilebileceği sorunu üzerinde durularak, sendika bürokrasisinin öreceği barikatların ancak güçlü taban örgütlülükleriyle etkisizleştirilebileceği konusunda bilinç açıklığı yaratılmaya çalışılmıştır.
En önemlisi ise, sendikal örgütlenmeyi gerçekleştiren kadrolu işçilerin, fabrikadaki taşeron işçileri örgütlemeyi hedefleyen tutuma kazanılması olmuştur. Fabrika komitesi, sendikal yetkinin alınmasının ardından taşeron işçilerin de sendikalaşmalarını sağlama kararı almıştır.
Planlı ve hedefli bir tarzda yürüyen, örgütlenme ve bilinçlenme faaliyetinin el ele gittiği bu süreci daha ileriye taşıyan ise, eylemli süreçler olmuştur. Hakların ancak direnilerek kazanılabileceği bilinci, işçilerin kendi özdeneyimleri üzerinden edinilmiştir.
Mücadele içinde daha da güçlenen güven duygusu ve birlik!
Sendikal yetki alındığında, kapitalist patronun buna yanıtı bir işçi temsilcisini işten atmak olmuştur. Böyle bir saldırı beklendiği içindir ki, önden fabrika komitesi genişletilerek bir direniş komitesi kurulmuş ve işten atma durumunda alınacak tutum belirlenmiştir. Saldırı gerçekleşir gerçekleşmez, o sırada öncüler fabrikada olmadığı halde, tüm bölümlerde üretim durdurulmuştur. Bölüm temsilcileri fabrika yönetimine, atılan arkadaşları geri alınmadığı sürece işe başlamayacaklarını açıklamışlardır. Yanı sıra, patronun sendikal yetkiye itiraz etmemesi şartı konulmuştur.
Bir gün süren bu kararlı direniş sonucunda taleplerin kazanılması, işçilerin birliğini daha da güçlendirmiş, dahası taşeron işçilerin örgütlülüğe duydukları güveni artırarak, beş gün içinde çok sayıda taşeron işçinin sendikaya üye olmasını sağlamıştır.
Toplu sözleşme görüşmelerinin başlatılmasının geciktirilmesi üzerine ise, mesaiye kalmama, üretimi yavaşlatma eylemleri gerçekleştirilmiş, bunun üzerine görüşmeler öne çekilmiştir.
Bütün bir süreç boyunca adım adım ilerletilen ve eylemli süreçlerle daha da pekiştirilip güçlendirilen bu örgütlülükle, nihayet TİS sürecine başlanmıştır. Direniş komitesi TİS komitesine dönüştürülmüş ve yine taban iradesine dayalı bir süreç işletilmiştir. Tabanda anketler yapılarak talepler belirlenmiş, hazırlanan TİS taslağı genel bir fabrika toplantısıyla işçilerin onayına sunulmuş ve kabul edilmiştir.
Greif’in öncü devrimci işçileri, olanaklı olduğu ölçüde, işçilerin en geniş kesiminin sürece etkin bir tarzda katılımlarını sağlama doğrultusunda çaba harcamışlar, doğrudan demokrasinin hayat bulduğu taban örgütlülüğü sayesinde bunu başarmışlardır. Dar bir öncü kesimin karar alıp tabandaki işçilerin uyguladığı edilgen bir duruşa fırsat verilmemiş, mücadelenin kaderini ilgilendiren bütün önemli kararlar, tüm işçi kitlesinin katıldığı genel toplantılarda alınmıştır.
Toplu sözleşme görüşmelerinde Greif patronlarının, verdiğimiz kırıntıları kabul etmezseniz tazminatlarınızı ödeyip fabrikayı kapatırız tehditleri de, öncesinde yine tüm işçilerin ortak kararıyla alınmış bulunan işgal eylemiyle karşılanmıştır. Düzenin yasaları ve mevcut sendikal düzenin çizdiği sınırlar aşılarak, taşeron sistemine karşı fiili-meşru mücadele yolu tutulmuştur. Eylemli direniş çizgisi örgütlülüğü yeni bir düzeye taşımış, birlik ve dayanışma ruhunu daha da güçlendirmiştir.
Devrimci sınıf çizgisine dayalı önderlik pratiği
Greif direnişi, çok değişik kesimlerin desteğini almış olsa da, asıl desteklemesi gereken güçler tarafından yalnız bırakılmış olmasına ve bir ilk öncü çıkış olmanın getirdiği yetersizliklerine rağmen, örgütlü bir tarzda harekete geçirilen bir sınıf bölüğünün neleri başarabileceğini somut olarak göstermiştir.
Bu başarının gerisinde, devrimci sınıf çizgisine dayalı önderlik pratiği, aynı anlama gelmek üzere devrimci önderlik müdahalesi durmaktadır. Temel kaygı, bir türlü politik mecraya akamayan sınıf hareketini ileriye çekmek, sosyalizm ile sınıf hareketinin devrimci birliği doğrultusunda mesafe almaktır. Bu bakışla hareket edilmiş, dar anlamda bir sendikal örgütlenme zaafiyetine düşülmemiş, örgütlenme sürecinde ve direniş boyunca, işçilerle devrimci bütünleşmeyi hedefleyen bir çizgi izlenmiştir. Direnişin bildirisinden taleplerine, şiarlarından eylem ve etkinliklerine kadar, her adımda bu gözetilmiştir. Bu sayede işgal fabrikası, çok değişik eğilimden, etnik kökenden, inançtan ve kültürden gelen işçilerin mücadele içinde eğitildiği bir okul haline gelmiştir.
Sınıf bakış açısına dayalı “doğru bir önderlik müdahalesi”, temelde kendini öncü ile sınıf arasındaki ilişkide ortaya koyar. İşçiler adına kararlar alan değil, onların bilincini ve örgütlenmesini geliştirmeyi, böylece mücadelenin öznesi haline getirmeyi hedefleyen bir mücadele anlayışı ve çizgisinde ifadesini bulur. Greif’te, bütün bir örgütlenme sürecinde ve direnişin güçlü olduğu evre boyunca, bu doğrultuda son derece anlamlı bir pratik sergilenmiştir.
***
Fabrika çalışması, genelde bildiriler, bültenler, kampanyalar vb. üzerinden hedeflediğimiz fabrikalara gitmeyi değil, bunu aşan hedefli, planlı ve özgün bir yüklenmeyi ve en önemlisi, mesafe almakta yaşanan zorlanmalara rağmen bu yönelimde zayıflamamayı gerektirir.
Dolayısıyla, yeni Greifler’i yaratmak temelde bir çalışma tarzı sorunudur. Sınıf çalışmasında hedefli yönelim, süreklilik, yoğunlaşma ve ısrar esastır. Hedeflerimizi belirledikten sonra, müdahalelerimizi rutinlikten ve şekilsizlikten kurtarmak, atacağımız adımları mutlak bir biçimde somutlamak durumundayız. Dönemsel gelişmeler hiçbir biçimde yönelimimizi zayıflatmamalıdır.
(Ekim, Sayı: 297, Kasım 2015)
www.tkip.org