Dirinler Döküm işçisi anlatıyor…

Dirinler Döküm işçisi yaşadıkları süreci anlattı ve “Birbirimize güvenmekten başka şansımız yoktur kardeşler” dedi.

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Ağustos 2024
  • 19:00
ikon

Kardeşler merhaba.

Size yakın zamanda çalıştığım fabrikada edindiğimiz deneyimden söz edeceğim.

İzmir Çiğli'de faaliyet gösteren Dirinler Döküm'de çalışmaktayım. Fabrikada işçilerin taleplerini dile getirebileceği herhangi bir sendikal örgütlülük yok. Patron Melih Dirin'in bizlere reva gördüğü düzende, günden güne eriyen haklarımızla hayatta kalmaya çalıştığımız distopik bir döngünün içerisine hapsolmuş vaziyetteyiz. Öyle ki geçtiğimiz yıl Ekim ayında fabrikaya 17 yılını vermiş Zafer arkadaşımız daha önce defalarca uyarısı yapılan, adeta kazanın geliyorum dediği bir ihmalin kurbanı olarak feci şekilde yanarak yaşamını yitirdi. Arkasında, 5 yıl önce annelerini kaybetmiş olan iki yetim evlat bıraktı. Arkadaşımızın başına gelenler patron ve şürekası tarafından “kaza” olarak nitelendirildi ve “bu işin doğasında olduğu” söylendi. Ancak işin gerçeği, maliyeti sebebiyle alınmayan önlemlerden kaynaklı bir cinayetti. Kapitalist Melih Dirin, arkadaşımızın hayatını kaybetmesini, geride bıraktığı iki canın yetim kalmasını, sermayesinin büyümesinden ve edeceği kârdan daha değerli görmediği için gözümüzün önünde bu korkunç iş cinayeti yaşandı. Hemen akabinde Zafer arkadaşımızın daha kanı bile kurumadan küçülmeye gidiyoruz denilerek onlarca işçinin çıkışı verildi. 

Bizler sessizliğe gömüldükçe maruz kaldığımız insanlık dışı koşullar da aynı oranda giderek arttı. Önce ocak ayında komik bir zam bizlere dayatıldı. Devamında maaşlarına iyileştirme sözü verilen işçi kardeşlerimize vaat edilen hakları verilmedi. Tüm bunlara, önceki yıllara göre üretimin düşük seviyede olması sebep gösterildi. Giderek acımasızlığını arttıran yönetim yalnızca birkaç ay önce aynı sokakta bulunan ve 2. fabrikasında yapılan denetim sonucu yemekhanenin kapatılma kararını dahi umursamadı. İşçileri merkez fabrikaya yemeğe gitmeye zorladı, mola hakkını deyim yerindeyse yok etti. 

Bu kadar zorbalığın sonunda bir yerde patlamanın gerçekleşeceği çok aşikardı. Belki biraz geç kaldık ama bu mesele bizlerin toplu şekilde tepki göstermesine nihayet vesile oldu. Yaklaşık 15 kişi fabrikadaki yemekhane açılana kadar merkez fabrikaya yemeğe gitmeme kararı aldık. Bir hafta boyunca bahçede kuru ekmek yiyerek dayanışmamızın temellerini attık. Dirinler yönetimi bu tepkimize aynı hafta içerisinde hemen hemen her gün bizlerle toplantı yaparak kararımızdan dönmemiz için yoğun uğraş göstererek karşılık verdi. Her zaman olduğu gibi yalanlarıyla bizleri oyalamaya yönelik vaatler vererek eylemimizi kırmayı hedefledi. Ancak biz bu kez geri adım atmadık ve bir haftalık eylemimiz deyim yerindeyse bir avuç işçiyle zaferle sonuçlandı. Temmuz ayının hemen öncesinde kazandığımız bu zafer bizlere temmuz ayında ara zam taleplerimizi haykırmak için müthiş bir özgüven verdi. 

Daha ocak ayında “Temmuz'da zam beklemeyin” diyerek meseleyi önceden tartışmaya kapattığını düşünen Dirinler yönetimi, bu kez de taleplerimizi yazdığımız bir metnin altında topladığımız 15-20 kişinin imzasıyla geri adım atmak zorunda kaldı. Bu hamlemiz merkez fabrikada da homurdanmalara yol açtı. Bazı arkadaşlarımız toplu halde karar alarak işe gelmedi. Bunun sonucunda iyice eli ayağı tutuşan yönetim ani bir kararla ''Geçim Destekleme Primi'' adı altında mevcut maaşlarımıza %15'lik bir iyileştirme yapacağını açıkladı. Bu adımın bizlere insanca yaşamak adına herhangi bir destek vermeyeceği mevcut şartları itibariyle çok açıktır. Ancak bulunduğumuz ortamda günden güne haklarımız bir bir yok edilirken, taleplerimiz yok sayılırken, zam kelimesinin esamesi dahi okunmazken 15-20 işçinin bile yarattığı etkinin ne denli güçlü olabileceğini bugün Dirinler'de somut bir şekilde gösterdiğimizi düşünüyorum.

Bugün Dirinler'de zafer olarak nitelendirdiğimiz bu iki mesele aslında bizler için bir kazanımdan ziyade insanca bir yaşam hakkı adına atılan ilk adımlar olarak görülmelidir. “Yaptık oldu” demek yerine üretimden gelen gücümüzün birlik olduğumuzda neler başarabileceğini sorgulamaya itmelidir aslında bu iki kazanım. 

Sayıları milyonlara dayanan işçi sınıfının mensubu olan bizler her geçen gün daha da fakirleşirken, her geçen gün kendimizi bir şeylerden daha mahrum bırakırken bir avuç haramzadenin iktidara sırtını dayayarak bizlerin kanından ve gözyaşından servetine servet kattığı ve büyüdüğü bir gerçektir. Bu büyümenin sebebi bizlerin hali hazırda var olan öfkesini nasıl yöneteceğini ve nasıl büyüteceğini bilememesinden kaynaklanıyor. Türkiye işçi sınıfına dayatılan bu sömürü düzeni, bizlerin sürdüreceği örgütlü, topyekun mücadele ile aşılacaktır. Birbirimize güvenmekten başka şansımız yoktur kardeşler.

Dirienler’den bir işçi