Komünist Partilerinin Yakındoğu Çalışmaları Hakkında Tezler

1924 Temmuz’unda toplanan Komünist Enternasyonal V. Kongresi, TKP’nin de çok yönlü eleştirilere konu olduğu bir kongredir. Yayınladığımız Tezler’in VI., VII, VIII., IX. XIII. ve XV. maddeleri bu eleştirileri ortaya koyuyor.

  • Değerlendirmeler
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Aralık 2020
  • 08:00
 

Komünist Enternasyonal V. Kongresi ve TKP 

 

1924 Temmuz’unda toplanan Komünist Enternasyonal V. Kongresi, TKP’nin de çok yönlü eleştirilere konu olduğu bir kongredir. TKP o sıralar hala da merkezi bir yapıdan yoksundu. Hareketin taşıyıcısı fiilen İstanbul koluydu. Eleştirilerin hedefi de zaten, İstanbul Komünist Grubu olarak da bilinen, Şefik Hüsnü önderliğindeki Aydınlık Grubu’ydu.

Yayınladığımız Tezler’in VI., VII, VIII., IX. XIII. ve XV. maddeleri bu eleştirileri ortaya koyuyor. TKP’nin devletçiliği destekleyerek “millî burjuvazinin sol kanadı durumuna” düştüğü (VI. Madde), yabancı kapitalizm karşısında hatalı bir tutumla yerli kapitalizmi desteklediği (VII. Madde), “millî devrim sürecinde proletaryanın millî burjuvaziye desteğinin sınır ve koşullarını belirleyememekten” kaynaklanan oportünist bir sapmaya düştüğü (VIII. Madde), ulusal sorun kapsamında “yabancı işçilerin Türk işçilerle değiştirilmesine, Yunan-Türk mübadelesine vb. karşı koymada yeterince aktif” olamadığı (XIII. Madde) ve nihayet köylü çalışmasında son derece zayıf kaldığı (XV. Madde), bu eleştirilerin ana başlıklarıydı.

Öte yandan, Tezler’in IX. Maddesinde, TKP içinde, “burjuvazinin feodalizme karşı, ülkenin demokratikleşmesi uğrundaki mücadelesini desteklemekten her bakımdan vazgeçilmesini” isteyen sol sapmadan söz ediliyor.

Komünist Partilerinin Yakındoğu Çalışmaları Hakkında Tezler, Komünist Enternasyonal V. Kongresi’nden yayınlayacağımız bir dizi metnin ilkidir. Bu metni, Yakın Doğu’da Devrimci Hareket, Manuilski’nin kongredeki konuşmasının TKP eleştirisini içeren bölümü, TKP delegesi Faruk’un (Vanlı Kazım) buna yanıtı ve son olarak da Doğu Sorunu Üzerine Genel Tezler izleyecek...

Kızıl Bayrak

***

I- Bir yandan Avrupa’da kapitalizmin çöküş sürecine girmesi, diğer yandan SSCB’nin maddî ve manevî gücünün yükselmesi, Yakındoğu ülkelerindeki millî ve devrimci hareketleri önemli ölçüde güçlendirdi, derinleştirdi, ilgili kongre yılında dünya emperyalizmi bütün bu ülkelerde ağır darbeler aldı:

1) TÜRKİYE’de millî hükümet İngiliz sermayesinin kiralık Yunan kuvvetlerini dize getirdi, Anadolu’yu, İstanbul’u ve Trakya’yı kurtardı ve Lozan Konferansı’nda önemli başarılar elde etti.

2) MISIR’da gösterdiği uzun ve inatçı dirençten sonra İngiliz emperyalizmi dolaysız, açık himaye usûlünden vazgeçmek, ülkenin şeklen bağımsızlığını tanımak ve orta ve büyük burjuvazinin önderi Zağlul Paşa’nın iktidara gelmesini kabul etmek zorunda kaldı.

3) İRAN’da da İngiliz etkisi bir dizi ağır yara aldı. Netleşmekte olan millî kurtuluş hareketi SSCB’den yana tutum alıyor ve İngiliz yandaşlarına karşı çetin bir mücadele yürütüyor. Nesnel olarak bugün genç millî kurtuluş hareketinin azmini yansıtan Rıza Han hem kuzey, hem de şimdiye kadar İngilizlerin ve feodaller iktidarının sınırsız kontrolünde bulunan güney eyaletlerinde (Güney İran’daki petrol bölgesinde), ülkeyi merkezileştirme yönünde ısrarlı çalışmalarını sürdürüyor.

Bütün bu olgular Komünist Enternasyonal’in dünya emperyalizmine karşı ortak mücadele uğrunda Batı’daki proletarya hareketinin Doğu’daki millî kurtuluş hareketiyle ilişkilendirilmesine yönelik çizgisinin doğruluğunu bütünüyle tasdik ediyor.

II- Bu sebepten dolayı millî kurtuluş mücadelesini desteklemek ve derinleştirmek, dünya içtimaî devriminin daha da gelişmesi için gerekli bir koşuldur. “Çünkü sömürgelerde ve Avrupa’da küçük uluslar ayaklanmadan, bütün önyargılarına rağmen küçük burjuvazinin bir kısmında devrimci bir patlama olmadan, bilinçsiz proleter ve yarı-proleter yığınlar toprak ağalarının, kilisenin, monarşinin ezgisine, millî baskılarına vb. karşı harekete geçmeden İçtimaî devrimin MÜMKÜN olduğunu düşünmek, İÇTİMAİ DEVRİMDEN VAZGEÇMEK demektir.” (Lenin, cilt XIX, sayfa 212)

Millî kurtuluş mücadelelerini desteklemek için Yakındoğu komünist partileri bütün proleter, köylü ve burjuva millî devrimci teşkilâtlarının anti-emperyalist tek cephesini kurmaya çalışmalıdır. Komünist partileri aynı zamanda emekçi tabakaların tam ve kapsamlı bağımsızlığa ancak işçi ve köylü hükümetinin kurulmasıyla ulaşabileceğini vurgulamalıdır.

III- Komünist partileri kendi ülkelerinin millî hükümetlerinin (Türkiye, Mısır, İran vb.) ezilen halkların millî bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasını isteyen tek devlet Sovyetler Birliği’yle sıkı birlik ve işbirliğine gidilmesinin zorunlu olduğunu ısrarla vurgulamalıdır.

IV- Millî zulüm sınıf mücadelesini körelttiği ve sınıflar arası çelişkileri millî çelişkilerin ardına gizlediği için komünist partileri millî zulmün ortadan kaldırılması için çok sebatkâr ve kararlı mücadele yürütmelidir. Yakındoğu komünist partileri millî zulme karşı, feodalizme karşı ve demokratik düzen için aktif mücadele yürüttüğü her durumda millî burjuvaziyi desteklemelidir. Komünist partileri burjuvazinin bu konudaki her ikircimli ve kararsız tutumuna karşı azimli ve kesin tavır almalı, burjuvazinin uzlaşmacı ve kararsız tavrını işçi ve köylü yığınları arasında açığa çıkarıp kınamalıdır. Ve nihayet, komünist partileri burjuvazi emperyalistlerle çürük uzlaşma yoluyla açık mücadeleden kaçmaya çalıştığı (Mısır) zaman, ilgili burjuva hükümetine karşı geniş emekçi yığınlarını harekete geçirme görevini üzerine almalıdır.

V- Millî bağımsızlık mücadelesi, millî devrim sürecinin, yani millî demokratik devleti kurma sürecinin uğraklarından sadece biridir. Proletarya yalnız millî zulmün, kapitalizm öncesi bütün içtimaî ilişkilerin ortadan kaldırılması için değil, aynı zamanda burjuva devletinin elden geldiğince demokratikleşmesi için de çalışır. Demokrasi koşullarında sınıf savaşı çok daha açık, kesin ve somut biçime bürünür. “İşçi sınıfı burjuvaziyi yalnız... eşitlik uğrunda, sınıf savaşının koşulları yararına destekler”. (Lenin, cilt XIX, sayfa 110)

Bu sebepten dolayı, millî kurtuluş mücadelesinin tamamlanması ya da tamamlanmaya yakınlaşması, proletaryanın millî devrimci burjuvaziye karşı tutumunda henüz çözümleyici bir unsur değildir; bu unsur azami demokrasi uğrunda burjuvazinin kapitalizm öncesinin içtimaî kalıntılarına karşı sebatkâr mücadele yürüterek millî devrimi derinleştirip derinleştiremeyeceğidir.

Ülkenin demokratikleştirilmesi, yani kapitalizm öncesi toplumsal ilişkilere son verilmesi, ortaçağ kalıntısı feodal molozların ortadan kaldırılması, aslında olumsuz (negatif) nitelikte bir görevdir. Şöyle ki, millî devrimde proletarya burjuvazinin FAALİYETLERİNİN sırf OLUMSUZ KISMINI desteklemektedir: Saltanata son verme, halifeliği ortadan kaldırma, kilisenin egemenliğine ve feodalizme karşı mücadele, şahsî hürriyetler üzerindeki sınırlamaları kaldırma gibi. Bu olumsuz faaliyeti burjuvazi sırf kendi OLUMLU (pozitif) faaliyetleri, kapitalist burjuva devletini kurma ve güçlendirmeye yönelik faaliyetleri için en iyi koşulları yaratmaya çalıştığı için yürütüyor.

VI- Türk burjuvazisi kapitalist devleti yaratma ve güçlendirme yönündeki faaliyetlerine diğer ülkelerin burjuvalarından daha erken başlamayı başardı: Kapitülasyonların kaldırılması politikası, iktisadî önlemler, vergi politikası gibi. Bunu yaparken Türk burjuvazisi din adamlarına verilen iktisadî imtiyazları kaldırmak, kadın haklarının sınırlı olması gibi, eski ve sınırlayıcı içtimaî kalıntılara son vermek durumundaydı.

Bütün millî mücadele boyunca Mustafa Kemal hükümetini destekleyen Türkiye Komünist Partisi, hükümetin burjuvaziden yana faaliyetlere geçtiği anda bu konuda doğru yön tespiti yapamadı ve Kemalistlerin kapitalist devleti sağlamlaştırmaya, ona güç kazandırmaya yönelik faaliyetlerini desteklemeye devam etti.

TKP’yi millî burjuvazinin sol kanadı durumuna getiren bu tehlikeli oportünist sapma özellikle DEVLETÇİLİK (devlet kapitalizmi) teorisinde kendisini net bir şekilde ortaya koydu.

VII- Batı Avrupa’nın rekabetine karşı koyabilecek güçte olmayan, iktisadî bakımdan zayıf olan Türk burjuvazisi devlet aygıtının desteğine son derece büyük ihtiyaç duyuyor. Türkiye’de devlet, burjuvazinin dağınık iktisadî kaynaklarını derleyip toparlama yükümlülüğünü üzerine alıyor, ticaret ve sanayi işletmeleri kuruyor, onları finanse ediyor ve faaliyetlerini var gücüyle destekliyor. Bu tür kapitalist devlet işletmeleri bugün Türkiye’de çok yaygınlaşıyor. Son derece açıktır ki, Türkiye koşullarında ekonominin bu biçimi ve Türk burjuvazisinin zayıf olması, ilerici bir iktisadî gelişmenin kesinlikle göstergesi olamaz.

Ancak Türkiye’nin siyasî bağımsızlık mücadelesini geniş çapta destekleyen TKP, Türkiye’nin iktisadî kalkınma için de, yani Türkiye’de kapitalizmin her bakımdan gelişmesi için mücadele etmeyi de kendine görev saydı. Burjuvazinin görüş açısına geçişi, Türk yoldaşlar, kapitalist olmayan ilerici bir iktisadî gelişme biçimi olarak gördükleri devletçiliğin göz boyacılığı altında yaptı. Devletçiliğin başarılarını bizzat proletaryanın başarıları olarak gören TKP devletçiliği her bakımdan destekleme sloganını yükseltti.

VIII- TKP’nin millî devrim sürecinde proletaryanın millî burjuvaziye desteğinin sınır ve koşullarını belirleyememesinden kaynaklanan bu oportünist sapması, bütün Yakındoğu komünist partileri tarafından dikkatle göz önüne alınmalıdır. Burjuvazinin ortaçağı yıkma yönündeki olumsuz faaliyetlerden kapitalist devleti kurma amacına yönelik olumlu faaliyetlere geçtiği geçit, son derece dardır. “Gayet sınırlı olan, belirli tarihi çerçeveye sığdırılan bu sınırlar ötesinde burjuva milliyetçiliğini desteklemek, proletaryaya ihanet etmek ve burjuvazinin yanında yer almak demektir.” (Lenin, cilt XIX, sayfa 53.)

Bu görev, yani millî burjuvaziye desteğin sınır ve koşullarını belirleme görevi, millî devrim sonucunda burjuvazinin iktidara geleceği bütün Yakındoğu komünist partilerinin karşısına çıkacaktır.

IX- Kimi Yakındoğu partilerinde görülen tehlikeli sağ sapmanın yanı sıra, burjuvazinin devrimci rolünün nesnel olarak tükenmiş olduğunu ileri süren sol nihilist sapma da ortaya çıktı. Böyle bir sapmanın, parlamento seçimlerini boykot eden Mısır Komünist Partisi’nde görüldüğünü söyleyebiliriz. Sağ oportünist sapmaya tepki olarak bu sapma, özellikle Türkiye Komünist Partisi’nde oldukça güçlüdür.

Millî devrim sürecinin devam etmekte olmasına rağmen (halifeliğin kaldırılması, dinî vakıf mülklerine el konulması, tevhidi tedrisat, kadınlar üzerindeki zulmün hayli kaldırılması vb.) Türk solundaki yoldaşlar, burjuvazinin feodalizme karşı, ülkenin demokratikleşmesi uğrundaki mücadelesini desteklemekten her bakımdan vazgeçilmesini, burjuvaziye karşı uzlaşmaz savaş konumuna geçilmesini öneriyor. Böyle bir görüş açısını kabul etmek aslında feodalizme karşı, içtimaî ilişkileri demokratikleştirme mücadelesinden vazgeçmek anlamına gelir. Ve bu, kaçınılmazlıkla, devam eden millî devrim koşullarında partinin geniş işçi ve köylü yığınlarını etkilemekten tecrit olmasına yol açacaktır.

Bu görüş açısının hatalı olduğu, özellikle İran gibi komünist partisinin, dağınık millî demokratik güçlerin düzenleyicisi ve ülkenin merkezileştirilmesi ve demokratikleştirilmesi uğrundaki mücadelede inisiyatif sahibi olma yükümlülüğünü ÜZERİNE ALMAK ZORUNDA olduğu ülkelerde açıkça görülüyor.

X- Millî burjuvaziyi destekleme konusunda, komünist partileri için kıstas, burjuvazinin ülkeyi demokratikleştirmek için kararlı mücadeleye hazır mı, yoksa vaz mı geçiyor olduğu sorunudur. Komünist partisi bu hareketin başında yürümeyi, onun sınırlarını genişletmeyi ve ülkeyi demokratikleştirme uğrundaki mücadeleyi sertleştirmeyi önüne görev olarak koymalıdır. Burjuvazinin demokratikleşme mücadelesinde uzlaşma ya da ikircimli tavır alması veya doğrudan vazgeçmesi durumunda komünist partileri mevcut burjuva hükümetlerine kararlılıkla ve açıkça karşı çıkmalıdır.

XI- Millî burjuvaziyle ilgili bütün bu manevraları Yakındoğu komünist partileri ancak proletarya yığınlarına sempati duyan komünist parti kadrolarının kendi sınıfsal görevlerinin bilincinde olacak şekilde eğitilmesi durumunda gerçekleştirebilecektir. Millî bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi komünist partileri için kendi başına bir amaç olmayıp, sınıf savaşı için en elverişli koşulları yaratma mücadelesidir. Bu görüş, geniş işçi yığınları önünde devamlı vurgulanmalıdır.

XII- Geçen yıl, Yakındoğu ülkelerinde grev hareketinin görülmedik boyutlara yükseldiği bir yıldı. Türkiye’de ve Mısır’da, kısmen komünist partilerinin yönetiminde, geniş proletarya yığınları kendi iktisadî ve siyasî taleplerini savunmak için harekete geçti. Yakındoğu komünist partilerinin önde gelen görevi, ilk kez bilinçli sınıf savaşına atılan geniş proletarya yığınlarıyla sıkı bağlantılar kurmak olmalıdır.

XIII- Günlük mücadelelerinde proleter yığınları teşkilâtlandırır, yönlendirir ve yönetirken komünist partileri proletaryanın millî burjuvazi tarafından aktif bir şekilde körüklenen milliyetçi ve şoven önyargılarına karşı kapsamlı bir mücadele yürütmelidir. Türkiye’de komünist partisi yabancı işçilerin Türk işçilerle değiştirilmesine, Yunan-Türk mübadelesine vb. karşı koymada yeterince aktif değildi.

Bu olgunun diğer kutbundaki benzer olgu ise Avrupalı yoldaşların sömürgecilik önyargılarına karşı yetersiz mücadelesidir. Örneğin, Mısır Komünist Partisi’nin Kahire seksiyonu “geri kalmış Arapları” bir araya getirip kazanmaya bir türlü yanaşamıyordu; Fransız Komünist Partisi’nin Sidi-bel-abeseka seksiyonu (Tunus) Arap emekçileri Fransız emperyalizmine karşı isyan etmemeleri için uyarıyordu vb.

İşçi sınıfı içinde, özellikle de komünist partileri içinde her tür milliyetçi önyargılara karşı mücadele, değişik uluslardan proletarya teşkilâtlarının bölgesel temel üzerinde birleşmesi için ısrarlı ajitasyon ile paralel yürütülmelidir.

XIV- Türkiye, Mısır ve İran’da millî burjuvazi, hükümet ajanlarınca yönetilen sarı sendikalar kurarak proletarya yığınları üzerinde etki kazanmaya çalışıyor. Bu sendikaları içeriden ele geçirmeyi komünist partileri görev bilmelidir. İran, Türk ve Mısır proletaryası arasında oportünizmin henüz güçlü iktisadî kökenleri yoktur. Şöyle ki, sendikaların ele geçirilmesi yalnız önde gelen bir görev değil, aynı zamanda mümkün bir görevdir.

Bununla paralel olarak iş kanunu, teşkilâtlanma ve grev hakkı vb. için vargüçle mücadele yürütülmelidir.

XV- Yakındoğu komünist partilerinin faaliyetlerinde en zayıf nokta, köylü sorununun küçümsenmesidir. Gerek millî kurtuluş mücadelesi sonucunda köylülüğün bir şey kazanmadığı Türkiye’de, gerek tarımdaki çelişkilerin son derece sert olduğu Mısır’da, gerekse İran’da komünist partileri köylü sorununun çözümü için neredeyse hiçbir şey yapmadı. Bütün komünist partileri bu sorunu bir an önce önlerine görev olarak koymalı ve köylü yığınları arasında fiilen çalışmaya başlamalıdır. Doğu’da şehir işçileriyle köy arasında her yerde korunmuş bulunan bağlantıların bulunduğu koşullarda, proleter yığınlar Yakındoğu ülkelerinde komünist partileri tarafından köylünün sözcüsü olarak kullanılabilir. Köylü sorununun çözümünde yerel somut koşullar titizlikle dikkate alınmalıdır. Köylü sorununun çözümünde özellikle basmakalıp yöntemlerden titizlikle kaçınılmalıdır. Kimi durumlarda toprağın dağıtılması, diğer bazı durumlarda vergilerin düşürülmesi ya da tefeciye olan borçların iptali vb. geniş köylü yığınlarının sempatisini kazanmada devrimci slogan niteliği taşıyabilir.

XVI- Ordu içinde çalışmanın görevleri somut olarak belirlenmelidir. Ordu içindeki çalışmalar millî devrimin derinleştirilmesine yönelik olmalıdır: Feodalizmin ortadan kaldırılması, büyük toprak sahiplerinin topraklarının ve tarım araçlarının köylüye dağıtılması, köylü borçlarının iptali, ülkenin bütün olarak yabancı kontrolünden kurtarılmasını isteyen sloganlar yükseltilmelidir. Ordudaki bütün ajitasyonumuzda unutmamalıyız ki, biz militarizme karşı savaşı zayıflatmak değil, güçlendirmek istiyoruz ve geniş köylü yığınlarının hükümet üzerinde baskısıyla (köylü ordusunu da dikkate alarak) biz millî burjuvaziyi dışarda emperyalizme ve içerde feodalizme karşı daha kararlı mücadele etmeye zorlamaya çalışıyoruz.

XVII- Öğrenci gençler arasındaki çalışmalara büyük önem verilmelidir. Bu sorun özellikle burjuvazinin emperyalizmle çürük uzlaşma sayesinde iktidara geldiği ülkelerde (Mısır) son derece önemlidir. Bu ülkelerde aydınların millî kurtuluş ülkülerinden ciddi hayal kırıklığına uğradığı gözleniyor. Bu ideolojik yıkım birçok bakımdan Rusya’da Narodniklerin yıkımını hatırlatıyor. Komünist partileri milliyetçilikten hayal kırıklığı yaşayan bu aydınların en iyi unsurlarını kazanmak durumundadır.

Bu görev yerine getirilirken parti saflarının gayrı memnun yarı aydın unsurlarla (Türkiye’de yedek subaylar, Mısır’da küçük memurlar vb.) doldurulmasını önleme bakımından son derece dikkatli olmak gerekir.

XVIII- Komünist partilerinin kadınlar arasındaki çalışmaları şimdiye kadar yeterince kapsamlı biçimde ele alınmamıştır. Komünist partileri yalnız kadın konusundaki taleplerini ilân etmekle yetinmemeli. İşçiler ve köylüler arasındaki komünist kadın kadroların yetiştirilmesi için gün be gün çalışmak gerekir. Yerel koşullara uyarak, kadınların eşitlik ve eşit hak taleplerini hayata geçirebilmek için grevlerden, gösteri yürüyüşlerinden, uluslararası kampanyalardan yararlanılmalıdır. Kadınlar sendika, parti ve gençlik teşkilâtlarına çekilmelidir.

XIX- Sömürgeci ülkeler komünist partilerinin sömürge ülkelerdeki çalışmaları şimdiye kadar yetersiz olmuştur. Mezopotamya’da, Suriye’de, Filistin’de ve Kuzey Afrika’da millî kurtuluş hareketinin derinleşmesi bu çalışmaları daha da zorunlu kılıyor. Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya komünist partileri merkez komiteleri sömürge ülkelerdeki komünist gruplarla ve millî devrimci teşkilâtlarla hemen bağlantıya geçmeli; metropol ülke komünist partilerinden ihtiyaca göre asgari ölçüde parti kadrosunun sömürge ülkeler komünist partilerine aktarılması görevi bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. Bu yöndeki çalışmalar Yakındoğu komünist partileriyle ve Komünist Enternasyonal Doğu Seksiyonu’yla eşgüdüm içinde yürütülmelidir. Sömürgelerde (Suriye, Mezopotamya, Filistin vb.) bulunan işgal ordularında faaliyet görevi somut olarak ortaya konmalıdır. Bu faaliyetler tamamıyla ilgili metropol ülkenin komünist partileri tarafından yürütülmelidir.

Temmuz 1924

(Erden Akbulut – Mete Tunçay, TKP’nin Kuruluşu 1919-1925,

Yordam Kitap, Ekim 2020 s.681-85)