İşçi bayramında -ve diğer günlerde- hangi taraftasınız?

Amerikan sermayesi ve politik müttefiklerinin işçileri ve sendikaları baltalamak için verdikleri çabalara rağmen, ülke yakın süreçte gittikçe yükselen emek hareketine tanıklık ediyor.

  • Çeviri
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Eylül 2019
  • 20:02

İşte sizlere işçilerle ilgili bir yoklama: Pek çok Amerikalı sendikaları destekliyor fakat; sadece yüzde 10’u sendikaya üye? Peki bu nasıl oluyor?

İş dünyası liderleri, Amerikan işçilerin sendikaları istemediğini ve artık sendikalara ihtiyaç duymadıklarını idda ediyor; fakat Gallup şirketi tarafından yapılan yeni bir anket Amerikalıların sendikalara verdiği desteğin -2009’da yüzde 48’den bugün yüzde 64 oranına- arttığını ortaya koyuyor.

Massachusetts Araştırma Enstitüsü’nden (MIT) araştırmacılar, herhangi bir sendikaya üye olmayıp, sendikaya katılmak iseteyen işçilerin üyelik yaptırmaları durumunda sendikal üyeliklerin mevcut durumdaki 15 milyondan 70 milyona fırlayacağını ortaya koydu.

Öyleyse sendikalar yeni üyelikler için neden bu kadar zorlanıyor? Cevap korkudur.

Amerikan iş kanunları işçilerin aleyhine öyle sıkıdır ki en adamış işçiler, en yetenekli sendika başkanları için bile sendika seçimlerini kazanmak inanılmaz derecede zordur. Büyük işletmeler sendika karşıtı danışmanlar için büyük paralar harcıyor. İşverenler işçileri sendika karşıtı konuşmaların, filmlerin, edebiyatın sunulduğu toplantılara katılmaya zorlayabiliyor.

Denetim altındaki bir Walmart toplantısında bir sendika broşu takmayı bir deneyin bakalım ne oluyor...

Şirket mülklerine sendika örgütleyicilerinin girmesi yasaklanmıştır. Bu nedenle, sendikacılar işçilere ulaşmak için onların evlerine gitmek, işçilerle gizli toplantılar yapmak zorundalar. Bununla birlikte örgütlenme sürecinde, tüm işverenlerin üçte biri, diğer işçileri örgütlenme kampanyasına katılmaktan korkutarak çalışanlarının en az birini -genellikle sendika liderlerini- yasadışı bir şekilde işten çıkarıyor. Şirketelere verilen federal cezalar da o kadar düşüktür ki, işletmeler bunlara, iş yapmak için gerekli ufak bir maliyet kalemi olarak yaklaşmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki 30 yıl kapitalizmin altın çağıydı. Refah geniş ölçüde paylaşıldı. Sendikalar pek çok çalışanın Amerikan Rüyası’na ulaşmasını sağladı; ev ve araba alabildiler, tatil yapabildiler, çocuklarını üniversiteye gönderebildiler, sağlık sigortası yaptırıp saygın bir şekilde emekli olabildiler.

1970’lerden beri sendika üyelikleri tüm çalışanların yaklaşık dörtte birine düştü. Bu oran 1980’lerde beşte biriydi, günümüzde ise onda birine takabül etmektedir.

Özel sektör çalışanları arasında sendika üyeliği yüzde 6,4 gibi sıkıntılı bir seyirde. Büyük işletmelerin işçi haklarına yönelik saldırılarının ciddi sonuçları oldu. Gelir eşitsizliği derinleşirken, çalışanların ücretleri yerinde saydı, orta sınıf küçüldü ve Amerikalı aileler her geçen gün daha fazla borç batağına saplandı. Kurumsal kârlar tırmanışa geçerken, işçilerin payı için bu geçerli olmadı. Ekonomi Politikaları Enstitüsüsü’nün (Economic Policy Institute) yeni bir raporuna göre, 1978’den 2018 yılına kadarki zaman diliminde işçilerin ücretleri sadece %12 oranında artarken CEO gelirleri %940 oranında büyüdü.

Ulusal işsizlik oranı %4’ün altında olmasına rağmen, çoğu işçinin maaşı yaşam maliyetlerini karşılamaya yetişemiyor. Pek çok hanehalkı iki ya da daha fazla işte çalışıyor ve iki yakasını biraraya zor getiriyor. (Güney Kaliforniya’da Birleşik Gıda ve Ticaret İşçileri Sendikası (United Food and Commercials Workers) üyesi 60.000’den fazla market işçisi, ücretlerini, sağlık hizmetleri ve fazla mesai ücretlerini düşürme girişimlerine karşı büyük market zincirleriyle sözleşme görüşmelerinde. Sendikanın sloganı ise: “Bir işte çalışmak yeterli olmalı!”)

En az bir çalışanın olduğu, yaşlı yetişkinin bulunmadığı ailelerin %35’inden fazlası barınma, yiyecek, tıbbi bakım gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çektiğini bildiriyor. Okul öğretmenlerinin beşte biri de ihtiyaçlarını yetiştirebilmek için ikinci işe ihtiyaç duyuyor. Federal Reserve tarafından sunulan rapora göre, Amerikalı ailelerin çoğu acil bir durum için 400 dolarlık bir birikime dahi sahip değiller. Hızlı büyüyen işlerin çoğu da düşük ücretli endüstrülerde yer alıyor.

Sağ kanat politikacılar ve onların kurumsal destekçileri sendikaların tamamen yok edilmesini istiyor. Örneğin, sendika karşıtı milyarder Koch kardeşler, emeğin örgütlenmesini zayıflatmak için tasarlanmış sözde “çalışma hakkı” yasalarına ve sendika karşıtı Cumhuriyetçilerin seçilmesine destek için on milyonlarca dolar harcadılar. Bu yasalar şimdi 27 eyalette uygulanıyor.

Cumhuriyetçilerin 5’e 4 çoğunlukta olduğu Yüksek Mahkeme geçen yılki Janus kararında, kamu sendikalarının toplu pazarlık süreçlerinden yararlanan işçilerin bu sendikaları maddi olarak destekleme zorunluluğunun olmadığına karar vermişti. Bu, vergi ödemeyi reddetmelerine rağmen insanların polis güvenliği ve yangından korumadan eşit bir şekilde yararlanmasına izin verilmesi gibi bir şeydir.

Donald Trump, Amerikan işçilerinin dostu olduğu yönündeki söylemlerine rağmen, sürekli olarak çalışanlara zarar veren politikalar uygulamaktadır. Trump, fazla mesai almaya hak kazanmış işçilerin sayısını büyük ölçüde azalttı. İşçi-işveren arasındaki anlaşmazlıklarda tarafsız bir hakemlik görevi yerine Trump’ın emri altında Amerikan sermayesinin müttefiki olarak hizmet veren Ulusal Çalışma İlişkileri Kurulu’na (National Labor Relations Board) sendika karşıtı üyeler atadı. Federal işçileri kovmayı ve sendikaları zayıflatmayı kolaylaştıran kararnameler imzaladı. Federal asgari ücrette artış talebini reddetti. Maden, tarım, petrol-gaz sondaj işlerinde ve diğer pek çok alanda çalışan işçilerin güvenliğine dair mevcut düzenlemeleri tırpanladı. İş güvenliği, ücretler, ayrımclılık, cinsel taciz ve işçilerin örgütlenme hakkıyla ilgili yasaları sürekli ihlal eden şirketlerin, federal hükümet sözleşmelerini yasaklamak için düzenlenmiş politikaları tersine çevirdi.

Amerikan sermayesi ve politik müttefiklerinin işçileri ve sendikaları baltalamak için verdikleri çabalara rağmen, ülke yakın süreçte gittikçe yükselen emek hareketine tanıklık ediyor. Öğretmenler, kapıcılar, market çalışanları, otel çalışanları, fast-food sektöründekiler, depo işçileri, limanda çalışan kamyon sürücüleri, gündelikçi ve ev işlerinde çalışanlar ve diğerleri, ücret ve çalışma koşullarının iyleştirilmesi için taban örgütlenmeleri geliştirerek kampanyalar düzenliyorlar.

Yüzlerce şehir ve pek çok eyalet, (2009’dan beri) 7,25 dolar eşiğinde bulunan fedaral ücreti aşan ve çalışan ailelerin yoksulluktan kurtulmasına yardım eden asgari ücreti yasasını kabul etmiş oldu. Giderek artan sayıda şehir ve eyalette, çalışanların ücretli aile izni ve çalışma saatlerini düzenlemelerini sağlayan yasalar geçirildi. Seattle, Oakland, Long Beach ve geçen hafta Santa Monica’da otel çalışanlarına yönelik onları cinsel şiddet ve ağır iş yüklerinden koruyan kuralları da içerecek şekilde çalışma koşullarını düzenleyen yerel yasalar kabul edildi. Ağustos, 2018'de, Missouri seçmenleri, çalışma hakkı kanununu ikiye bir oranla iptal etti.

Dipten gelen bu dalganın ve kamuoyunda sendikalara dair yaklaşımdaki değişimin, başkanlık seçim yarışılarını nasıl etkilediğini de görebiliyoruz. Her Demokrat aday, sadece gelir eşitliği ve refah payını genişletmeye değinmiyor aynı zamanda sıradan işçilerin haklarını düzenlemek için federal yasaları yenileme sözünü de veriyor. Senatör Kamara Harris, temizlikçiler ve çocuk bakıcılarının (asgari ücret, fazla mesai ücreti gibi) emeklerinin daha fazla korunması için Yerel İşçi Hakları Yasası’nı (Domestic Workers Bill of Rights) destekledi. Kimi adaylar kurumların, çalışanlarına yönetim kurullarına temsilciler seçme hakkı vermesi için teklifler sunuyor.

Elizabeth Warren, Bernie Sanders, Kirsten Gillibrand ve Cory Booker’ın da içinde bulunduğu on üç Demokrat senatör İşyeri Demokrasi Yasası’nı (Workplace Democracy Act) destekledi. Bu yasa; devletin çalışma hakkı yasalarını yasaklayarak sendikaların örgütlenmesine yardımcı olan, (işçilerin dörtte birinin sendikalarda olduğu Kanada’daki uygulamaya benzer şekilde) sendikalaşma şartları ile sendikal örgütlenme sırasında işveren tehditlerini sınırlayan, “bağımsız sözleşmeli” adıyla yanlış bir şekilde sınıflandırılarak sömürülmeye devam eden işçilerin lehine düzenlemeleri kapsıyor. Kimi adaylar, Uluslararası Hizmet İşçileri Sendikası’nın (Service Employees International Union) işçi ve işverenleri, ayrı işverenler üzerinden değil sektör bazında pazarlık etmeye teşvik etme yönündeki teklifini destekliyor.

Fakat, Demokratlar Beyaz Saray’ı ve her iki Kongre’yi de geri kazanmazsa bu önerilerin hiçbiri geçmeyecek.

Bununla birlikte daha güçlü bir sendikal hareket, çalışan aileler için sadece daha iyi yaşam koşulları değil aynı zamanda, genel sağlık sigortası, ücretsiz üniversite eğitimi ve ücretli aile izni gibi ilerici talepler için daha fazla destek sağlanması anlamına geliyor.

Evet, kavga başladı ve Amerikalılar siyasetçilere soruyor, hangi taraftasınız?

Peter Dreier ve Kelly Candaele / 01.09.2019

Kelly Candaele 20 yıl boyunca sendikacılık yapmıştır. Peter Dreier Occidental Kolejinde siyaset profesörüdür.

Kaynak: The National Memo

Çeviri: Kızıl Bayrak Çeviri Kolektifi