Fransa’da ocak ayı mücadele ve grev çağrılarıyla hareketli geçiyor. Eğitimden sağlığa, çeşitli şirketlerden hizmetlere kadar ücret artışları ve daha iyi çalışma ve yaşam koşulları talepleri büyüyor. Ayrıca, sağlık krizi karşısında nüfusu aşılı ve aşısız insanlar arasında bölmekten başka bir çözüm bulamayan Emmanuel Macron hükümetinin tutumu, halk içinde birikmiş öfkeyi güçlendiriyor.
Öte yandan AB ve Almanya, sadece Pasifik’te değil Afrika’da da gücünü artırma, bağımsız bir güç olma çabasında. Alman savaş gemisi Çin sularında dolaşırken Mali’de de Rusya bahane edilerek sömürgeci politika sürdürülüyor. Federal Savunma Komisyonu Başkanı Mali’nin Rusya’ya terk edilmemesi konusunda uyardı.
İngiltere’de ise gündem Boris Johnson’un salgın yasakları varken düzenlediği partiler. Haftalardır Başbakanlık Konutu 10 Downing Street’te yapılan partilerden haberdar olmadığını iddia eden Johnson en sonunda parlamentoda en azından bir partiye katıldığını kabul ederek özür dilemek zorunda kaldı. Ama “Bir partide olduğumun farkında değildim” diyerek yine kendisini kurtarmaya çalıştı. İngiltere halkına hakaret niteliğinde görülen bu savunma koltuğundan olmasına engel olacak gibi görünmüyor.
Fransa: Sınıf mücadelesinin işareti altında ocak ayı
La Forge*
Başyazı
Salgın yönetimi hayatımıza en kötü şekilde geri dönüyor. Bu sefer aynı anda hem test etmeye hem de test edilmeye, kontrole çağrılanlar çocuklar, ebeveynler ve öğretmenler oldu! Halk sağlığı sistemini kırdıktan sonra, hükümet ve özellikle Bakan Blanquer (Eğitim Bakanı), salgını engellemeye çalışmak için eğitime yükleniyor. Laboratuvarların bir kez daha bunalmış olduğu ve yeterli test olmadığı koşullarda, test çalışmasında eczaneler görevlendiriliyor. Özel sektörün işletmeci ruhunu bir kez daha övmüş olan Hükümet Sözcüsü Attal, “Personel istihdam edin” tavsiyesinde bulunuyor. Ayrıca, testleri “Müşterilerine hizmet etmek” için gönülden “maliyet karşılığında” satan büyük ticari tekellerdir. (…)
Bu hükümetten herhangi bir öz eleştiri beklemeyin. Her zaman her şeyi öngörmüşlerdir, asla yanılmazlar ve kendilerini eleştirenlere karşı seslerini yükseltmekten kaçınmıyorlar. En iyi örnek yukarıdan geliyor, Cumhurbaşkanı Macron “halk diliyle” konuşuyor ve aşısızlara vatandaş değilmiş gibi davranıyor. Kendisi çok memnun, çünkü herkes sadece onun hakkında konuşuyor! Sürekli bölme, provokasyon, sınıfı hor görme politikasının ona ne kadar öfke biriktirdiğini bile görmüyor.
Öğretmen sendikaları, haklı olarak (Ve önemli bir destek alarak) 13 Ocak günü bir grev çağrısında bulundular. Sağlık ve sosyal-sağlık sektörü çalışanları, maaşlarını ve işlerini yapmalarına olanak sağlayan çalışma koşullarını talep etmek için ocak ayında yine sokaklarda olacak. 27 Ocak’ta işçi konfederasyonları ile öğrenci ve lise sendikaları, ücret artışları için ulusal bir grev ve protesto günü çağrısında bulundu. Bu iki tarih arasında, aralık ayında olduğu gibi, birçok şirkette, hizmetlerde, ücret artışları ve daha iyi çalışma koşulları için hareketler olacak. Her yerde, az ya da güçlü, çatlaklar oluşuyor. Çünkü ücretler artık peş peşe yükselen fiyat artışlarını takip edemiyor. Bu büyüyen grev ateşi medya tarafından görülmez hale getiriliyor. Genellikle birkaç kararlı işçi tarafından tetikleniyorlar ve önemli kazançlar elde ediyorlar.
Bu hareketlerin önemli bir yönü, doğrudan ve nesnel olarak sermayeyi ve kapitalistlerin kârlarını hedeflemeleridir. Bu mücadelelere bir sınıf karakteri veren de budur.
İşverenler bunu yakından takip ediyor ve hissedarlara ödenen temettü kayıtlarını çok yüksek sesle kutlamaktan kaçınıyor: 2021 yılında CAC 40 şirketlerinin (Paris Borsasında bulunan en büyük 40 şirket) hissedarlarına 52 milyar temettü ödendi.
Ama egemen sınıf ihtiyatlı davranıyor, yeterli çalışanı olmadığından şikayet ediyor, ücret artış taleplerini anladığını söylüyor ama greve zorlanmadan asla vazgeçmiyor... ve militan eylemcilere, şirketin çıkarlarını dikkate almayı reddeden sendikacılara karşı baskıya başvuruyor... Uyanık olmalıyız, militan oldukları için tacize uğrayanları, çıkışa itilenleri desteklemeliyiz.
Bu eğilimin, ücret ve örgütlenme hakkı için grevlerinin devam ettiği ABD de dahil olmak üzere birçok kapitalist ülkede geçerli olduğunu belirtmek de önemlidir. Türkiye gibi sendikal mücadele geleneğine sahip ülkelerde, krizin derinliğine işçiler ve halk kitleleri üzerindeki dramatik sonuçlarına bağlı olarak hareketler büyümüştür.
Bu halk kitleleri, ısınma yakıtı, benzin ve tüketim malları fiyatlarındaki artışlara karşı birçok ülkede sokaklara dökülüyor. İşçileri ve halkları ayağa kaldıran bu toplumsal ve siyasi seferberlik dalgası, bu emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadelemizde bizleri cesaretlendiriyor.
*Fransa İşçileri Komünist Partisi (PCOF) Yayın Organı
(Çeviren: Diyar Çomak)
Rusya bahane
Arnold BCHÖLZEL
Junge Welt
Eski güzel sömürgeci müzik tazelenmiş olarak yayımlanıyor: Savunma Komisyonu Başkanı Marie-Agnes Strack-Zimmermann (FDP), çarşamba günü dpa aracılığıyla Bundeswehr’in Mali’den hızla çekilmesine karşı uyarıda bulundu: “Soru şu ki, biz gittiğimizde ne olacak? Ruslar boşluğu doldurmak için hazır durumda bekliyor mu? Daha büyük huzursuzluklar ve dolayısıyla büyük mülteci hareketleri Avrupa’nın çıkarına değil.” Çünkü unutmayın: Uygar beyazlar için tüm Afrika, zaman zaman asker ve tanklarla cömertçe doldurdukları bir “boşluk”. Bilindiği gibi bu boşlukta yerlilere yer yok.
Hafta sonu, Batı Afrika devletler topluluğu ECOWAS, Mali’ye yaptırım uyguladı. Üye ülke ile tüm sınırlar kapatılmak, Mali’nin hayati olmayan tüm ticari ilişkileri ve tüm finansal kaynakları, sözde bağımsızlığından bu yana Paris’in kontrolünde olan ECOWAS merkez bankasında dondurulmak zorundaydı. Tetikleyici olan, Bamako’daki hükümetin belirsiz durum nedeniyle 27 Şubat seçimlerini beş yıl kadar erteleyeceğini açıklamasıydı. Cumartesi günü, ECOWAS Mali’den gelen bir uzlaşma önerisini reddetti.
Salı günü, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ekonomik ve finansal boğulma girişimiyle “tam bir dayanışma içinde” olduğunu ilan etti ve AB’nin bunu sertleştirmeye çalışacağını ekledi. Mali Devlet Başkanı Albay Assimi Goïta, yaptırımları “gayrimeşru, yasa dışı ve insanlık dışı” olarak nitelendirdi. Goïta’nın bir sözcüsü daha önce Mali hükümetinin “Batı Afrika bölgesel örgütlerinin dış güçler tarafından araçsallaştırılmalarına izin vermesinden” üzüntü duyduğunu belirtmişti. Aynı zamanda Goïta, Batı Afrikalı komşularıyla diyaloğa hâlâ açık olduğunu belirtti. Mali İslam Konseyi Başkanı Seid Chérif Ousmane Madane Haidara da çarşamba günü ülkenin inananlarını cuma günü uygun gösteriler yapmaya çağırdı.
Fransa ve silahlı yardım görevlilerinin görüşmelere izin verip vermeyeceği şüpheli. ABD, ECOWAS’ın “güçlü önlemlerini” desteklediğini belirtmişti. ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield, askeri hükümeti parlamenter demokrasiye dönme sözünü tutmaya çağırdı. Ancak Fransa ve ABD salı günü BM Güvenlik Konseyinde yaptırımları destekleyen bir tavır alınmasını sağlayamadı. Diplomatlara göre Rusya ve Çin temsilcileri bunu engelledi.
Bunun üzerine Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian yine Rus kartını çekti. Çarşamba gecesi Paris’teki Fransız Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde, Mali hükümetinin terörle mücadele eylemlerinin Wagner grubundan Rus paralı askerleri tarafından desteklendiği yönündeki iddialarını tekrarladı. Le Drian ayrıca Rusya’yı Wagner grubunun gücü hakkında “Yalan söylemekle” suçladı: “Bunlar Rus gazileri olan, Rus silahlarına sahip olan ve Rus uçaklarıyla taşınan paralı askerlerse, Rus yetkililerin bilmemesi şaşırtıcı olur.” Moskova, paralı askerlerle herhangi bir bağlantıyı reddediyor. Mali, ülkedeki Rusları askeri eğitmenler olarak tanımlıyor. Ancak Batılıların sömürgeci saldırganlıkları için Rusya her zaman iyi bahane oluyor.
(Çeviren: Semra Çelik)
Borıs Johnson’ın savunması: siyasi kaos çağı böyle başlıyor
The Guardian
Başyazı
Ülke bir kez daha bir Muhafazakar Parti kriziyle felç olmuş durumda. Muhafazakar milletvekilleri, Brexit referanslarından yararlanmak için Boris Johnson’ın kişiliği üzerinde bir kumar oynadı. 2019’da Johnson, partisini genel seçimlerde zafere taşıdı. Ancak bu bahis sonradan onun kişiliği yüzünden işe yaramadı: Kendisi dışında neredeyse herkese sadakatsiz, beceriksiz bir haydut. Hükümeti son aylarda krizden krize sendeleterek otoritesini sarstı.
Johnson, skandalları fırtınanın dinmesini bekleyerek atlatıyor. Çarşamba günü benimsediği yaklaşım budur. Haftalarca sorulardan kaçtıktan sonra, mayıs 2020’de Downing Street bahçesindeki düzinelerce insan için ilk kovid kapanması sırasında yasaları ihlal eden bir içkili akşam etkinliğinde 25 dakika geçirdiği için bir özür -ve bir savunma- sundu.
Ancak Muhafazakar lider, o sırada bunun bir iş olduğunu düşündüğünü ima etmek için hukuki bir ifade kullandı. Bu makul bir çürütme değildi ve halkın gözünü boyamaya yetmeyecek. Seçmenler, sevdikleri hastanelerde tek başlarına ölürken kesinlikle Johnson’ın yasa dışı bir bahçe partisinde olduğunu düşünecekler. Halkı korumak ve aşılanmamış bir nüfusda virüsün yayılmasını engellemek için karantina düzenlemeleri yürürlükteydi. Halk için başka, başbakan için başka kural olamazdı. Ancak, seçmenlerin Bay Johnson’ı Downing Street’ten tahliye etmek için hemen bir fırsatı yok.
Başbakanın özrü samimiyse yasayı çiğnediğini kabul etmeli. Parlamentoya yalan söylediği ve seçmenleri haftalarca aldattığı neredeyse kesin. Bunun bir bedeli olmalı. İşçi Partisi ve Liberal Demokratlar onun gitmesi için çağrıda bulundu. Johnson istifa edecek biri değil. Polis para cezası verebilir. Bu bir başbakan için istifa meselesi olurdu. Johnson koltuğunda güvende olsaydı, omuz silkebilirdi. Ama o değil.
Bunun yerine Başbakan, üst düzey bir Kabine Ofisi yetkilisi olan Sue Gray tarafından yürütülen soruşturmanın arkasına sığındı. Bunun nedeni belki de Gray’in Johnson’ın 10 Numara’nın bahçesinde içki içenlerin bir iş etkinliğinde olduğunu “sandığına” dair savunmasına hükmedecek konumda olmaması olabilir. Başbakanın kendisinin bulguları nedeniyle ayrılmasındansa, Johnson’ın soruşturmasını ciddiye almadığını düşündüğü için Gray’in istifa etmesi daha muhtemel.
Johnson, Muhafazakar milletvekilleri tarafından görevden alınabilir ve öfkeli seçmenleri yatıştırmak için mayıs 2020 için kabul edilebilir bir açıklamaya ihtiyaç duyanlar da onlar. Muhafazakar milletvekillerinin liderlerini değiştirme ihtimalleri, yeniden seçilme ihtimalleri uzadıkça azalıyor. Parlamento partisinin yüzde 15’i Bay Johnson’a yönelik bir güven oylamasını tetikleyebilirken, kendisini destekleyen 180 milletvekili olursa, Johnson 12 ay boyunca güvende olacak.
Birçoğu açık isyanda. Açıklamasından birkaç saat sonra İskoç Muhafazakarların Lideri Douglas Ross, Johnson’ı istifaya çağırdı. Kıdemli bir milletvekili olan William Wragg da aynı şeyi yaptı. İroni şu ki, Johnson, 2016’da AB üyeliğine ilişkin referandumla başlayan siyasi kaos çağına son vermek için seçildi. Ancak onun eksiklikleri, Tory isyanlarının siyasi hayatın bir parçası olmasını sağladı.
Fraksiyonlar artık, net sıfır ve Brexit üzerindeki salgın sonrası tartışmaların arka planına karşı parti üstünlüğü için rekabet ediyor. Johnson, hiç şüphesiz, mayıs yerel seçimlerinde Muhafazakar lideri olarak savaşmayı umuyor. Ancak şimdi, başbakanın ulusal bir kriz anında ulusun güvenine ağır bir şekilde ihanet ettiği açık. Downing Street’te kalırsa, bu yalnızca İngiltere’deki ekonomiyi nasıl yöneteceği ve ülkeyi nasıl yöneteceği konusundaki bölünmeleri yoğunlaştıracak.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
Evrensel / 16.01.22