Zamanı aşırsan da bir daha öldüremezsin! - Umur Talu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 25 Ocak 2013
  • 13:04

Zamanaşımı, diyorlar.

Tamam, zaman zaten onların.

Buyurun, aşırabilirsiniz…

Çünkü zaten çaldınız.

İtiraf etmeli, hakikate ihanetle geçirdiğimiz her bir ana da derin suçlara yataklık yaptırdınız.

Fakat ne bizim daldığımız ne sizin çaldığınız zaman öyle geçip gidiyor.

Siz, aşıldı, aştınız, kaçtınız sanıyorsunuz…

Zaman tam yerinde duruyor.

İstanbul Üniversitesi katliamı Mart’ta yapılacak…

Uğur Mumcu daha dün öldürüldü.

Her ayın her gününe, isimsiz, isimli, bilinen, unutuldu sanılan ama yaşayan ölüler düşüyor…

Yazımızda, kışımızda binlerce ve binlerce ailenin diri tuttuğu düşümüzde yaşıyorlar; çünkü aşırdığınızı sandığınız zaman öylece cinayet ve katliam mahallinde duruyor.

Zamantaşımı var esas…

Zaman kabına sığmayıp taşıyor, belki onca yükü taşıyamıyor.

Zaman, binlerce omuzda kuşak kuşak zamandan zamana taşınıyor.

Upuzun bir cenazeye alayı ya memleket…

Hani meydanlar cami avlusu, sokaklar musalla taşı, evler taziye teyze ya…

Ve bir şehir gölgesinde bir kilise kuytusu, Anadolu kuyusunda bir cemevi gölgesi ve her inançtan, her inanmazlıktan, her inanmışlıktan, her isyandan, her tevekkülden onca insan, tabutlarını omuzlamış, zamanın içinde, fakat zamanı da sırtlamış… yürüyor, yürüyor, yürüyor.

Siz bitti, artık aştı, diyorsunuz.

O bomba her an yeniden patlıyor; o mermi her saniye yine vınlıyor.

Bir ötekini sırtlamış, bir ötekinin vaktini de omuzlamış kayıpların sesi zamanda kaybolmadan çınlıyor.

Kan kurumadıkça, adalet ve hakikat yerini bulmadıkça, kimse ölmüyor işte…

İnanmıyorsanız, bakın…

Bakın yaşlanmış mı, tükenmiş mi, çürümüş mü, toz olmuş mu, bakın.

Şu çocuk hala 8’inde, şu genç hala18’inde, şu gazeteci hala 45’inde, şu mezarsız kayıp çoktan dede oldu ama hala 35’inde.

Kim nerede vuruldu, işte zaman orada durdu.

Biz yaşayanlar, sadece gözyaşları değil, o yaşları da taşıyoruz.

Biz yaşayanlar, onurumuz ve utancımız olan binlerce ama binlerce kaybımız zaman içinde kaybolmasın diye, onların yasını ve yaşını yaşıyoruz.

Kanunlar, kanunsuzluklar, insafsızlıklar, vicdansızlıklar, hinlikler, cinlikler, yargılar, önyargılar, infazlar…

Aklınca zamanı aşırıyor…

Zaman işte buna şaşırıyor.

Hakikati gizlemekle yok edemiyorsun…

Öldürmekle, öleni yok edemiyorsun…

Öldürüleni bir daha öldüremiyorsun.

Sorular öfkeleri, öfkeler hafızayı, hafıza hatırayı, hatıra her bir ölüyü zamanın yok ediciliğinden kaçırıyor.

Zaman kendi kendini yok edemiyor o zaman.

Bir fotoğrafta bir adam, bir kabristanda bir kadın, bir dere çukurunda bir çocuk gözlerini dikip dikip gözlerimizin içine bakıyor.

Sen ne kadar onları daha çok gömmek istersen iste, gözlerimiz tam oraya gömülüyor.

Hepimiz onlar kadar ölü…

Hepsi hepimiz kadar canlı!

Zaman aşımı, bir bakıma…

Hayatı, hakikati, hukuku çalındığı sanılan kayıpların, inadına zamanı aşıp yaşaması, zamanda hiç kaybolmaması, zamanötesi olmasıdır.

Zamanı çalmakla da, başını alıp gitmekle de, üzerlerine basmakla da öldüremezsin.

Sen gitsen bile onlar kalır!

Hadi, zamanını da al, git.

Ona da kıyar, sana da kıyar!

Bugün tam da 24 Nisan’da askerde öldürülen Er Sevag Şahin Balıkçı için duruşma var. “Uzaktan kazayla vuruldu” iddiasına karşılık, yakın mesafeden öldürüldüğünün tanıkları var. “Zanlı” ise serbest. Samatya’da 80 yaşın üstündeki Ermeni kadınların bıçaklandığı, saldırıya uğradığı bir zamanda, “Adalet” ırkçılığa karşı bir şey diyebilmeli.

Hoş, “kendi güvenlik gücü”nü dahi intihara sürükleyen adaletsiz, hakkaniyetsiz bir düzen bu.

Aşağılanma, hor görülme, tehdit ve baskı altında çıldıran polisler, çıldırtılan mecburiler, köle sayılan profesyonel askerler ve şimd “cinnet” geçirip üç arkadaşını öldüren infaz memuru.

Sevag’ı da, Uğur’u da vuran, vurduran bir cinnet, kendi görevlisini de yok oluşa sürükleyip duruyor.

Bir ötekini kıranı, bir ötekine kıyanı bile.

Haber Türk / 25.01.13