Yeni Osmanlıcılık Türkiye'yi felakete sürüklüyor – Aleksandr Dugin

  • Arşiv
  • |
  • Çeviri
  • |
  • ABD
  • |
  • Uluslararası Siyaset
  • |
  • 30 Ocak 2013
  • 10:48

Türkiye, yeni Osmanlıcılık düşüncesini terk etmezse düzensiz ve kaotik bir durumla karşı-karşıya kalabilir. Bu düşünce bir hayal ürünüdür ve ülkeyi çıkmaza götürebilir.

Türk jeopolitiği son 20-30 yıl içerisinde büyük bir değer kazandı. Biraz daha eskiye gidecek olursak Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya İmparatorluğu'na düşman olduğu hatırlanabilir. Bunun yanı sıra Osmanlı ile ittifak yapma çabamıza İngiltere ve Fransa gibi Batı ülkeleri sürekli karşı geldi. Bu durumda ise Osmanlı devleti ile karşılıklı rekabet ortaya çıkmış oldu.

Bizim filozof Konstantin Leontyev, Osmanlı ve Rus imparatorluğunun benzerliğinden bahsederken şunları belirtiyordu: "Aslında bu iki imparatorluğun ortak hareket etmesi gerekiyordu. Çünkü her ikisini de imha etmeye çalışan Batı ülkelerine karşıancak birlikte mukavemet gösterebilirlerdi."

Nitekim olaylar bu şekilde de gelişti. Leontyev haklı çıktı. Ancak zamanında onu kimse dinlemedi. Her şeye rağmen Osmanlı bizimle düşman bir devlet idi. Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra Lenin'in Sovyet Rusyası'nı inşa ettiği bir dönemde Atatürk ulusal  Türkiye'yi kuruyordu. Bu durumda ikisi de ittifak halinde idi. Karşılıklı düşmanlık bitmişti ve biz ortak bir kararla Kafkasya'nın sınırlarını belirledik. Önemli ölçüde bundan Ermeniler zararlı çıktı. Çünkü Karabağ toprakları Azerilerde kalmaya devam etti.

Bunların yanında çok sayıda tartışmalı konular da bulunmaktaydı. Ancak her şeye rağmen Rusya-Türkiye ilişkileri yeni bir döneme girmişti.

Peki, sonra neler yaşandı?

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye tercih yapmak zorunda kaldı. Savaş sırasında ise Almanya'ya daha fazla yakınlık duymaktaydı. Savaş sonrasında ya Batı ya da Doğu bloku tercih edilecekti. O zaman şöyle bir tercih yapıldı. Stalin işgalinden endişe duyan Türkler Batı ile yakınlaşmayı tercih etti.

Şu anda bu endişenin ne kadar gerçekçi olduğunu tartışmıyoruz. Türkiye, NATO'nun bir parçasına dönüştü. Yirminci yüzyılın ellili yıllarından başlayarak Türkiye, NATO Atlantik, Batı ittifakı içerisinde yer aldı.

Turancılık projesi da buradan başladı. Çoğu insanlar bu gibi ırkçı ve milliyetçi düşüncelerin Türkler tarafından ortaya atıldığını zannediyor. Gerçekte ise bu bir CIA projesi idi. Projeye göre Türkiye ve Türk istihbaratının Sovyetler Birliği içerisinde yer alan Orta Asya Türk halkları üzerindeki etkisinin arttırılması öngörülüyordu.

SSCB sonrasında bağımsızlığını kazanan Orta Asya cumhuriyetlerinin yanı sıra Volga, Kafkasya ve Yakutya Türkleri üzerinde de etkili olmak isteniyordu. Yani Turancılık ideolojisi Türkiye için stratejik, jeopolitik planlar kuran Batı ve Amerika temsilcilerinin düşüncesi idi. Türklerin kendisi ise buna fazla ihtiyaç duymamaktaydı.

Türk okullarını yaygınlaştırma projesi, bu politikayı gerçekleştirmenin bir parçası idi. Böylece yeni cumhuriyetlerin Türkiye ile yakınlaşması sağlandı. Ancak bu proje başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü Türkler gerçek manada bu projeye destek vermedi. Her ne kadar bu eylemi destekler gibi gözükseler de aslında pasif bir destek idi.

Bunun nedeni ne idi? Çünkü Türkiye'nin gerçek çıkarları, mevcut ulusal sınırlarını korumayı gerektiriyordu. Büyük Kürt sorunu bu konuyu öne çıkarmaktaydı. Ayrıca Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti konusunda da sorun bulunuyor. Kıbrıs'ın birleşmesi durumunda KKTC'nin varlığı son bulacak. Türk azınlık ise yok olacak. Daha bunun gibi birçok var...

Bütün bunlar göz önünde tutulduğu zaman özellikle 1990 yılından sonra Rusya ve SSCB ile karşı karşıya kalmanın faydalı olmayacağı kavranıldı. O zaman Türkiye'nin Avrasya eylemi başladı. Lenin ve Atatürk zamanında olduğu gibi Rusya ile ilişkiler tekrar gözden geçilmeye başlandı. Bu ilişkiler Türk çıkarlarını artık tehdit etmemekteydi.

Bunun yanı sıra Amerika sınırları yok sayarak Ortadoğu işgaline devam etti. Özellikle Irak işgalinden sonra Kürt faktörü öne çıkarılmaya başlandı. Bugün Amerika ve İsrail'in Ortadoğu politikası Türk ulusal çıkarlarını tehdit ediyor...

Bu durum kabullenildi. Doğal olarak Rusya ve İran gibi eski düşmanlar ABD gibi müttefiklerle yer değiştirdi. Türk yöneticiler Avrasya projesi üzerinde düşünmeye başladı. Özellikle Türk askeri yetkilileri Avrasya projesini gündeme taşıdı. Askerler Türk ulusal çıkarlarının Kemalist düşüncelerden uzaklaştığını düşünmekteydi. Böylece Avrasya Birliği'ne dair yani Rusya ve İran'la yakınlığa doğru eğilim artmaya başladı. Bu ise ABD ile uzaklaşmak anlamına geliyordu. Türkiye'nin NATO üyeliğinden çıkabileceğine dair görüşler de ortaya atıldı. Bu olaylar 2000'li yıllara denk geldi.

Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler büyük bir hızla gelişiyordu. Ekonomi alanında büyük bir gelişim yaşandı. İki ülke arasında karşılıklı ticaret hacmi birkaç kat arttı. Rus turistler Türk ekonomisinin ayrılmaz bir parçasına dönüştü ve tüm bunlar Avrasyacılık siyasi düşüncesine yansıdı.

Amerikalılar işlerin kötüye gittiğini anladıkları zaman yani Türkiye'yi kaybettiklerini gördüklerinde Kürt faktörü ve Ermeni soykırım iddialarının ABD ve Avrupa meclislerinde tanınabileceğine dair iddiaları gündeme taşıdı. Bu durum Ankara yönetimi tarafından hastalıklı bir şekilde karşılandı. "Ergenekon" davası konusu gündeme taşındı ve Türk askeri yöneticilerini Avrasyacılık anlaşmasına katılmakla suçladılar. Güya onlar darbe yapmak için hazırlık yapmaktaydı.

Bu devletin tarihinde çok defa darbe yapılmış ve askeri yönetim iktidara gelmişti. Askerler, siyasilerin Kemalist düşünceden uzaklaştığını düşündüğü zaman darbe senaryosu gerçekleşiyordu. Sonradan yeni seçimler ilan ediliyor, partiler kapanıyor hatta başbakanlar dahi hapse atılabiliyordu. Bunun gibi çok sayıda olay gerçekleşmişti. Dolayısıyla bu senaryo gerçeğe benzemekteydi. Bu Avrasyacılık düşüncesine karşı bir eylem idi. Senaryosu ise Amerikalılar tarafından yazıldı. Neticede aksi bir durum gerçekleşti ve Türk askeri yöneticileri gözaltına alındı. Bazıları da görevlerini kaybetti. Böylece ABD tekrar Türkiye ve Erdoğan iktidarı üzerinde etkili olmaya başardı. Bu yaşananlarla beraber yeni bir proje daha ortaya atıldı. Proje Turancılık ideolojisini hatırlatmaktaydı. Ancak Osmanlıcılık politikası veya Yeni Osmanlıcılık politikası olarak isimlendirildi.

Bu politika önceki Avrasyacılık politikası ile çelişiyordu. Yeni Osmanlıcılık politikası Türkiye'nin bugününü yansıtıyor. Proje Amerika yanlısı Arap rejimleri ile yakınlaşmayı öngörüyor. Suudi Arabistan ve Katar gibi Türkiye'nin de pozisyonu sert bir şekilde Beşşar Esad rejimine karşı çıkmaya yöneldi. Bunun yanı sıra İran ve Rusya gibi ülkelerle de soğuk ilişkiler sürdürülüyor. Gerçekte ise bu Osmanlı jeopolitiği daha önceki Turancılık ideolojisi gibi yapay bir düşünce. Türkiye şu anki durumunda hiçbir şartta, hiçbir zaman Osmanlı devletinin suretini dahi inşa edemez.

Ortadoğu'da etkisini arttırma çabası özellikle Suudi Arabistan, Katar ve aşırı selefi düşünceyi savunan devletlerle ittifak sadece bir sonuç doğurabilir. Türkiye cumhuriyeti yıkılabilir. Laik milliyetçiler, Kemalistler, cumhuriyetçiler –bunlar ülke nüfusunun yarısını teşkil ediyor- ve azınlık olan dini gruplar arasında iç savaş yaşanabilir.

Bu Türkiye'nin etnik kimliğini kaybetmesi anlamına gelir. Kemalist sınırlar içerisinde Türkiye'yi muhafaza etmenin tek yolu Avrasyacılık düşüncesi. Ancak şimdiki Türk yöneticileri bu düşünceyi Ergenekon davası ile engellemiş oldu. Çünkü Avrasyacılık düşüncesini savunan askerlerin serbest kalması durumunda dahi bir hayal kırıklığı yaşanabilir. Dolayısıyla Türkiye yönetimi büyük bir çıkmazın içerisinde bulunuyor.

Türkiye, tekrar Atlantik senaryosuna yöneldi. Amerika ile yakınlaştı. Rusya ve Tahran yönetiminden dolayısıyla da Avrasyacılık düşüncesinden uzaklaştı. Türk yönetimi bunun sonucunda Suudi Arabistan'la beraber Suriye'de aşırı grupları desteklemeye başladı. Hiç kuşku yoktur ki Arap İslam âlemi Türkiye'nin liderliğini kabullenemez. Bunu düşünmek gerçek dışı hayalden öteye bir anlam ifade etmez. Türkiye bu politika ile hiçbir etkili sonuca ulaşamaz.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kısa bir süre önce bu ülkeye ziyaretinin gerçekleşmesine rağmen bizimle ilişkiler de gerçek manada kötüleşebilir. Ziyaret daha önce belirttiğimiz gibi iki ülke açısından ağır şartlar altında gerçekleşti. Hatırlanacağı üzere daha önce Putin'in ziyareti ertelenmek zorunda kalmıştı. Sonunda ise formalite icabı gerçekleşmiş oldu. Rusya ile Türkiye'nin ilişkileri yakınlaşma yerine daha da kötüleşebilir. Mamafih gerçekten Türkiye her gün daha fazla yıkıcı projelerin içine itiliyor. Türkiye jeopolitiğinin kritik bir dönem içerisinde olduğunu düşünüyoruz.

Yeni Osmancılık projesi bir hayal ürünüdür. Hiçbir olumlu sonuç doğuramaz. Ancak kısa vadede onumsuz sonuçlara neden olabileceği söylenebilir. Bugün Rusya-Türkiye ilişkilerinde en iyi günlerin yaşanmadığı düşünülüyor. Türkiye yanlış bir yola girdi. Şu andaki yola devam etmeleri durumunda Türk devleti zayıflayacak ve çıkarları zarar görecek. Bunun sonucunda Kemalist miras da yok olabilir. Kemalist miras yok olduktan sonra laik kurumlara alışmış bir ülkede İslami bir toplum hayali de gerçekleşemez.

Kısaca tüm bunlar sonucunda Türkiye yıkım bölünme, çatışma, kan, düzensizlik ve kaosla karşı karşıya kalabilir. Bunların yaşanmaması için bir hayal ürünü olan ve ülkeyi çıkmaza götürecek yeni Osmanlıcılık düşüncesinden vazgeçilmeli.

* Aleksandr Hugin: Uluslararası Avrasyacılık Hareketi lideridir.

Kaynak: kavpolit.com
Dünya Bülteni için tercüme eden: İbrahim Ali

Dünya Bülteni / 29.01.2013