“Yeni mücadele araçları yaratılmalı!”

  • Arşiv
  • |
  • Sınıf Hareketi
  • |
  • Röportaj
  • |
  • Sendika
  • |
  • 30 Temmuz 2012
  • 14:16

(30.07.12) - Kıdem tazminatının gaspı planı ve sermayenin saldırılarına karşı yürütülmesi gereken mücadele üzerine yaptığımız röportajlara devam ediyoruz. Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) bileşeni sendikalardan Belediye-İş Sendikası İzmir 4 No'lu Şube Başkanı Cemal Küpeli ve TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli ile konuştuk...

“Kapsamlı saldırı paketi geliyor”

- Kıdem tazminatının fona devri ve gaspı uzunca bir süredir hükümet ve sermaye örgütlerinin gündeminde. Fona devir, işçi sınıfı ve emekçiler açısından nasıl somut sonuçlar yaratacak?

Şükrü Günseli (TÜMTİS İzmir Şube Başkanı)
: Bilindiği gibi kıdem tazminatı ile ilgili tartışmalar, uzunca bir zamandır gündeme getiriliyor. Sermaye sahipleri ve örgütleri, her vesileyle bu ağır yükün altında nasıl ezildiklerini iki gözü iki çeşme gündeme getirir dururlardı. Hükümetler ise efendilerinin yakınmakta ne kadar haklı olduklarına başta sendikalar olmak üzere işçi ve emekçileri olmadık yalan, demagoji ve yanıltıcı bilgilerle ikna etmeye çalışageldiler. Güç ilişki ve dengeleri, böylesi bir hak gaspı için yeterince uygun bulunamadığı için her defasında bu saldırı planı daha uygun koşullarda yeniden gündeme getirilmek üzere geri çekildi. Son yıllarda, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik ardı arkası kesilmeyen saldırılarla kazanılmış birçok hakkı gasp eden sermaye ve hükümet, buradan da aldıkları cesaret ve uygun koşulların oluştuğu kanaati neticesinde el altında tutmakta oldukları bu planı yeniden gündeme getirmiş oldular. Daha önceleri çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu gasp planı, kamuoyunu yanıltma, işçi ve emekçileri bölüp parçalama amaçlı sinsi planlarına dayanak olabilecek süslemelerle tahkim edildi. Üstelik şimdi daha kapsamlı bir saldırı paketi ile birleştirilmiş haliyle önümüze getiriliyor.
Dolayısıyla, sadece kıdem tazminatı gibi maddi bir hakkın kaybından ibaret olarak ele alınması, saldırının gerçek boyutlarını gözden kaçırmak olur ki, bu durum tam da sermaye ve hükümetin başarısını kolaylaştıracak bir yanılgıya yol açar. Hatırlanacağı üzere hükümet, yaklaşık beş ay önce bir işveren, iki işçi sendikaları konfederasyonunu (TİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ) toplayarak Ulusal İstihdam Stratejisi ile Ulusal İstihdam Stratejisi Eylem Planı’nı görüştü, hazırlanan taslaklar taraflara dağıtılarak taraflardan görüş ve önerilerini iletmelerini istedi. Kıdem tazminatının fona devri de bu kapsamda yeniden gündeme getirilmişti.

Ulusal İstihdam Stratejisi taslağında özetle; kıdem tazminatı miktarının yüksek olduğu, işletmelere ağır bir maliyet yükü getirdiği ve işgücü piyasası bakımından katılığı, bu nedenle istihdam üzerindeki mali yükü azaltmak, işgücü hareketliliğini hızlandırmak amacıyla kıdem tazminatı fonu oluşturulması ve tazminatların fona devri ile fona ödenecek primlere işsizlik fonundan katkı sağlanması öngörülmekteydi. Yanı sıra, Ulusal İstihdam Stratejisi taslağında; Esnek Çalışma Modelleri, Özel İstihdam Büroları, Geçici İş İlişkisi, Fazla Çalışma süreleri, Bölgesel Asgari Ücret gibi kuralsızlıklara yasal güvence getirmeyi amaçlayan düzenlemeler önerilmekteydi. Yani, kıdem tazminatına göz dikenler, böylece çok daha kapsamlı bir saldırı planı ile sahneye çıkmışlardı. Dolayısıyla kıdem tazminatının fona devri bu vahşi saldırı planının toplam sonuçlarından bağımsız ele alınmamalıdır. Bu gerçek göz ardı edilmeden tazminatın fona devrinde işçilerin uğrayacağı kayıpları, başka bir deyimle sermaye ve devletin işçilerden çalacaklarını özetlersek; Mevcut uygulama ile işçilerin almakta oldukları kıdem tazminatının yarısından fazlası yeni düzenleme ile gasp edilmiş olacaktır. Şöyle ki; kıdem tazminatı, bir yıla bir ay ya da işçinin almakta olduğu aylık brüt ücretin % 8.33'ü üzerinden hesaplanıyorken bu oran % 4’e indirilecek. % 4.33 bir kayıp sadece oranlardaki düşüşten kaynaklanacaktır. Yine bilindiği üzere kıdem tazminatına ücret dışı sosyal yardım ve uygulamaların parasal karşılıkları da ilave edilmektedir. Ancak yeni düzenleme ile bu kalemlerin toplamı da işverenlere bağışlanacak. Taslak, diğer yandan işverenlerin ödemekte olduğu % 2 oranındaki işsizlik sigortası primini de % 0,5’e indiriyor. % 1.5'luk oran işverenlerin kasasına aktarılacak. Bu durumda; işçinin aylık brüt ücretinin % 8.33’ü kıdem tazminatı ile % 2 işsizlik sigortası primi toplamı olan % 10.33'lük oran % 4,5’e indirilmiş olacak. Aradaki % 5.83 fark, patronların kasasında kalacak. Yeni sistemde fon gelirlerinin en az % 40’ı hazinenin borçlanma kâğıtlarında değerlendirilecek. Bu rakam yıllık 2,5 milyar lira olarak hesaplanmaktadır. Ayrıca fonun nema gelirleri de vergilendirilerek devlet kasasına aktarılacaktır. Çalışanlar işten atılsalar da 15 yıl ve 3600 prim gün sayısını doldurmadan tazminata dokunamayacaklar. Oysa biliyoruz ki işten çıkarılan işçi, yeni bir iş buluncaya kadar, aldıkları kıdem tazminatları ile yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Olumsuz sonuçlarına dair birçok hususa daha değinilebilir. Ki en tehlikeli sonuçlardan biri de özellikle küçük ve orta ölçekli birçok işyeri ve işletmede kitlesel işçi kıyımının önü açılacaktır. Nitekim iş akdinin feshinde ödenecek tazminatlar önemli oranda caydırıcı bir rol oynamaktadır. Hükümet, bir yılı doldurmadan işten çıkarılan ve kıdem tazminatı alamayan işçilerin mağduriyetini bu saldırısına gerekçe olarak ileri sürüyor ki, bu tam bir ikiyüzlülüktür. Bu haksızlığı gidermeleri gerekiyorken, aksine bugüne kadar uygulayıcısı oldular, şimdi de işçileri bölmenin gerekçesi olarak dillerine dolamaktalar.

Genel grev kararı alınmalı”

Cemal Küpeli (Belediye-İş İzmir 4 No'lu Şube Başkanı): Kıdem tazminatının fona devredilmesinin uzun süre sonra göstereceği etkilerden bir Türkiye işçi sınıfının sonu olacak ve sendikaların da sonu olacak diye düşünüyorum. Bu saldırı karşısında acilen tüm sendika konfederasyonlarının genel grev kararı almaları gerekir. Bu ülkede geleceğimiz olan çocuklarımız, torunlarımız asla bizleri affetmeyecektir. Çünkü geleceklerimiz olan çocuklarımız, torunlarımız emekli olamayacaklardır. İş bulamayacaklardır. Türkiye halkı partisi ne olursa olsun ekonomik ve demokratik haklarına sahip çıkmak zorundadır. 8-9 Aralık tarihinde yapmış olduğumuz genel kurul da Türk-İş delegeleri olarak vermiş olduğumuz önergeyle kıdem tazminatının fona devredilmesi dahilinde genel grev kararı alma oy birliğiyle çıkmıştır. Bu karara Türk-İş'in uyması gerektiğini düşünüyoruz. Fonların gayri ciddi olduğunu, güvencesiz olduğunu, fonlarda biriken paraların başka açıkları kapatmakta kullanıldığını biliyoruz. Fonların Türkiye’de çok acı sonuçlar yaratacağını biliyoruz. Çalışma Bakanı fonları açıklarken “1 günlük işçi bile kıdem tazminatı alacak” diyor. İyi de devleti yönetenler madem bunu mevcut sistemde niye uygulamıyorlar, niye görevlerini yapmıyorlar? Bunlar çok acı sonuçlar yaratacak bunları böyle görmemiz lazım. Fonu bizlere bir yararı olmayacaktır. Ülkemiz de gelecekte AKP’ye oy veren vatandaşlarımıza sesleniyorum; hepiniz ham-hamam sahibi misiniz, fabrika sahibi misiniz? İçinizde emekçi, işçi, yoksul, işsiz hiç mi yok? Bunların düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.


- Mevcut durumda, bu saldırı nasıl püskürtülebilir?

Şükrü Günseli
: Mevcut tabloya karşın bu saldırı yeni bir toparlanmanın, mücadeleyi yükseltmenin fırsatına dönüştürülebilir. Bu şerden bir hayır doğabilir.

Cemal Küpeli: Tüm konfederasyonların birleşerek tek konfederasyon halinde bir komiteye dönüştürülmesi gerektiğini ve ayrıca anti-faşist güçlerin birleşerek anti-faşist güç birliği oluşturarak bu saldırılara karşı direniş komiteleri oluşturmaları lazım. Ancak bunu yapabilirsek saldırılara dur diyebiliriz.

“Türk-İş hükümet ve patronlar için iyi bir şans”

- Türk-İş ve DİSK’in “kıdem tazminatına dokunulması genel grev nedenidir” açıklamaları var. Bu iddiaları sizce hayata geçer mi, nasıl bir eylem programı düşünüyorsunuz?

Şükrü Günseli: Yukarıda, patronlar ve hükümet, koşulların oluştuğu düşüncesiyle saldırıyı yeniden gündeme getirdiğini belirtmiştim. Genel kurul kararına karşın Türk-İş’in şu anki duruşu, bu çevreleri oldukça cesaretlendirmektedir. Ardı ardına gelen saldırılara karşın mücadeleyi değil, hükümetle iyi niyetli diyalogu esas alan, mücadeleyi zorlayan sendikaları dışlayan bir Türk-İş hükümet ve patronlar için iyi bir şans değil de nedir? Diğer yandan itirazlarını sürdürmeye karşın, geniş emekçi kesimleri harekete geçirecek bir yeteneğe sahip olmayan, böyle bir perspektiften de uzak DİSK’i hükümet caydırıcı bir güç olarak görmüyor. Yine Hak-İş’i tamamen yanına almış olmanın avantajları da cabası. KESK’in şu anki durumuna bakarsak, çok iyimser olmak için yeterince sebep olduğunu düşünmüyorum. Diğer toplumsal dinamiklerin durumu çok da farklı değil. % 50 oy ve sermayenin açık desteğini arkasına almış olmanın cüreti ile emek ve demokrasi güçlerinin sergiledikleri dağınık görüntü, hükümeti; “Şimdi tam zamanı” noktasına getirmiştir.

Cemal Küpeli: Hayata geçmesi için tabandan bir güç oluşturmamız lazım. İşyerlerimizde kıdem tazminatının fona devredilmesi konusunda işçilerimiz “emekli olmayı” düşünüyor, bunu engelliyoruz. Mücadele alanlarına hazırlanıyoruz. İşçileri bilgilendiriyoruz. Mesele mevcut işçilerin meselesi değil, gelecek meselesidir. Çocuklarımız, torunlarımız ve ülkemiz için geleceğimiz için mücadele etmeliyiz. Gelecek tarih, biz bir şeyler yapmazsak bizi yargılar. Bu ülkede 15-16 Haziranları, Tariş’i, Çukobirliği, Ard birlik direnişlerinde tarihin altın sayfasında yer alan direnişçi işçiler nasıl şu anda onurlu bir şekilde bahsediliyorsa günümüzd ki sendikal alanda faaliyet gösteren işçi önderlerinde de aynı yürekliliği görmek istiyorum.

“Umutsuzluğa düşemeyiz”

- Ayrıca Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) bileşeni bir sendika olarak neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Şükrü Günseli: Ne hükümet ve sermaye göründüğü kadar güçlü, ne de emekçiler dağınıklığına karşın çaresiz değildir. Bu saldırı, Sendikal Güç Birliği Platformu’nun kendi sınırlı gücüyle püskürtebileceği bir saldırı değildir. Ancak önemli bir rol oynayabilecek bir dinamik olduğunu düşünüyorum. Bir yandan konfederasyonlara ve bağlı sendikalara, kararlarına uygun davranmaları için baskı uygulanmalı, diğer yandan en geniş toplumsal dinamikleri birlikte mücadele için birleştirecek bir çalışma yürütülmelidir. Yerellerde bu mücadelenin araçları, kurumları, güçleri bir araya gelmeli, mücadelenin ihtiyaçlarına uygun yeni mücadele araçları yaratılmalı. Umutsuzluğa düşemeyiz. Mücadeleden başka da bir seçeneğimiz var mı?

Cemal Küpeli: Mevcut sisteme karşı mücadele eden güç birliğini oluşturan sendikaların bu kıdem saldırısına karşı daha geniş bir örgütlenme örmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu birlikteliği Türkiye çapında örebilmeliyiz. AKP saldırılarına karşı tek duruş gösteren SGBP’dur. Türkiye’nin neresinde direniş varsa destek oluyoruz. Medyası, üniversitesi, konfederasyonları suskun bir toplumda SGBP’nun bütün gayreti gösterdiğine inanıyorum. SGBP olarak, kıdem tazminatı için şu an program çıkarmadık ama bir program hazırlayacağız. Bedel ödemek gerekiyorsa o bedel ödenmelidir.

Kızıl Bayrak / İzmir