Yaşasın ‘sıfır sorun’ - Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 30 Temmuz 2012
  • 06:15

Artık “Komşularla Sıfır Sorun”u savunuyorum. Ama müellifinin elinde baş aşağı duran bu “sıfır sorun”u ayakları üzerine oturtarak...

“Komşularla Sıfır Sorun”un isim hakkı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait olabilir ama jeneriği artık bizimdir; bizim malımızdır.

İşte, Ortadoğu’daki tarihsel kasırga, değişim denen o büyülü güç, müellifinin elinde “Ortadoğululaştırmacı, kripto İslamcı bir politik strateji” olarak kullanıla gelmiş “sıfır sorun”u, ite kaka “demokratikleştirici ve özgürleştirici bir ülkü”ye dönüştürüyor.
“Sıfır sorun”, şu aşamalardan geçerek bizim oldu:

En başından itibaren, “Dünya sistemi ile birçok sorunu olan komşularıyla, Türkiye’nin sıfır sorunu olamaz” demiştik...
“Ters sıfır sorun”un iflasını görmek için çok beklemedik.

Bu “sıfır sorun”un odak ülkesi İran’dı ya... 10 Kasım 2010’da Lizbon’daki NATO zirvesinde AKP Türkiye’si, İttifak’ın balistik füze savunma sistemi radarını topraklarında konuşlandırmayı zımnen kabul etti. Reddetse NATO’dan çıkmak zorunda kalacaktı.

Bu karar, tepesi üstü duran “sıfır sorun”un çöküşünü müjdeliyordu. AKP Türkiye’si dünyayla kanlı bıçaklı olan İran’la sorunsuz bir komşuluğu varmış gibi yapmak pahasına uluslararası sistemle birçok sorununun peydahlanmasını göze alamamıştı. Zaten buna yeter kapasitesi yoktu.

Sonra, “sıfır sorun”a dair ikinci hisseye sıra geldi.
“Kendi halkıyla büyük sorunları olan bir komşuyla Türkiye’nin sıfır sorununun olamayacağının” görülmesiydi bu...

Bunun için de “Arap Baharı”nın, 15 Mart 2011 tarihi itibarı ile Suriye’ye sirayet ederek “Arap isyanı”na dönüşmesi ve oğul Baas liderinin babasından gördüğü katliamlara yeniden başlaması gerekiyormuş.

Erdoğan ve Davutoğlu, halkına ettikleri melanet zulmü o ana değin görmezden gelip can ciğer kuzu sarması oldukları Baas rejimi ve diktatörüne nihayet tavır almak zorunda kaldılar.

Ve bu yazıya ilham veren tarihi kırılma geçen günlerde gerçekleşti; Suriye’deki Kürtler 19 Temmuz 2012’den itibaren bölgelerindeki şehirleri birer birer ele geçirmeye başladılar.

Bu gelişme, Irak’ta sonra Suriye’de de bir “Kürt otonomisi”nin doğuşunu haber veriyordu.

“2’nci Kuzey Irak” ya da “Kuzey Suriye”...

Durumun Ankara’dakileri ziyadesiyle endişelendiren tarafı, Partiya Yekiti Demokratik (PYD) ya da Türkçesiyle Demokratik Birlik Partisi’nin, yani “Suriye’deki PKK”nın, orada, sahadaki baş aktör olmasıydı.

Başbakan Erdoğan geçen çarşamba Suriye’yi kastederek, “Buradaki yapılanma oradaki Kürtlerin yapılanması olarak kabul edilemez. O PKK ile PYD’nin yapılanmasıdır ki (...) bu oluşuma kalkıp da eyvallah edecek halimiz yok. (...) Bu bizim için bir terör yapılanmasıdır” dedi.

Ankara’nın epeyi gayret göstermesi gerekiyor bu PYD’yi terörist örgütler listelerine sokturmak için... Tabii PYD’nin kuzey Suriye’den Türkiye’ye saldırılarla bu çabalara “destek olması” da gerek.

AKP hükümetinin Suriye’deki Kürt oluşumunu gayrimeşrulaştırma çabaları, Kürt hareketine karşı sürdürdüğü baskıcı ve güvenlikçi politikalarla uyum içinde.
Mesela “PYD Suriyeli değil; yabancı” diyorlar.

Soralım o halde: Suriye’de yaşayan Kürtlerin gerçekten Suriyeli olmasına izin verilmiş mi ki bu PYD’den “Suriyeli” olmasını bekliyorsunuz? Şam, oradaki Kürtleri Suriye’ye hepten yabancılaştırmış bir kere.

Sonra, Barzani himayesindeki “Erbil Deklarasyonu”nu falan unutturup, “Esad şehirleri PYD’ye terk etti” diyorlar.
İşi bitince geri mi alacakmış?

İlahi size... Hangi hükümran rejim kendi şehirlerini düşman komşu rejimi zora sokmak için başkasına terk eder? Ankara hükümetinin, Kürt sorununu kullanıp Esad’ın düşüşünü hızlandırmak için mesela bir Nusaybin’i PKK’ya terk etmek gibi bir seçeneği olabilir mi?

Velhasıl “sıfır sorun” müellifine “sıfır sorun” babında düşen üçüncü hisse de şu oldu:
Kendi halkının bir bölümüyle ciddi sorunu olan bir rejimin, komşularıyla “sıfır sorunu” olamaz.

Yani, kendi Kürtleriyle sorunlu bir Ankara’nın yeni Kürt komşularıyla “sıfır sorunu” olamaz, çok sorunu olur.

Ve “Kürtsüz stratejik derinlik”le buraya kadar... Boşluktur. Suriye sınırını geçtiğiniz anda o boşlukta kaybolursunuz.

Ve dördüncü hisse: Kendi halkının hatırı sayılır bir bölümüyle sorunu olan bir rejim ne Ortadoğu’daki değişim dalgasını yönetebilir, ne de onun öncüsü olabilir.
Önce Kürtlerle, Alevilerle ve laiklerle sıfır sorun, sonra komşularla sıfır sorun.
Yaşasın sıfır sorun!

Not: Üç haftalığına ara veriyorum.

Milliyet / 30.07.12