Ya Sevil Fransa vatandaşı olmasaydı? - Pınar Öğünç

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 10 Ağustos 2012
  • 04:57

Hikâyenin ‘serim’ bölümü tanıdık. 9 Mayıs’ta Eskişehir’de yapılan operasyonla çoğu öğrenci altı kişi gözaltına alındı. ‘Terör örgütü üyeliği’yle suçlanırken hemen hepsine benzer üç soru sorulmuştu: 1 Mayıs’a katıldın mı? Güler Zere belgeselini izledin mi? Grup Yorum konserine gittin mi? Parasız eğitim de istiyorlardı. Ev baskınlarında Che, Deniz Gezmiş ve Yılmaz Güney üzerine kitaplar, Diyarbakır otobüs bileti gibi son derece yasadışı malzemeler çuvallanarak çıkarılmıştı.

İçlerinden birinin, Sevil Sevimli’nin Fransa vatandaşı olması ve değişim programıyla Türkiye’de bulunması hikâyenin ‘düğüm’ bölümünü değiştirdi. Mesela 40’larındaki ev işçisi Kezban Yıldırım’ın yaşadıkları arada kaynamıştı. Tutuklanan diğer öğrenciler lisedeki kızına ders verdiği için alınan komşu Kezban Hanım’ın başörtüsüyle, namaz kılma arzusuyla “Solcular namaz da mı kılıyormuş” diye nasıl dalga geçildiğini çok konuşamadık. Yerel basında çarşaf çarşaf çıkan fotoğraflarıyla nasıl rencide edildiğini bilemedik. Neyse ki Kezban Yıldırım, Mustafa Erdal Harman’la birlikte mayısta serbest bırakıldı.

Sanki popstar

Malum, kalanlar da salı günü tahliye edildi. Sevil Sevimli, Burcu Akın, Seren Özçelik ve Ceren Cevahir, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin farklı bölümlerinden ama en fazla ‘merhaba’sı olan bu dört genç kadın cezaevinde tecrit edildikleri hücrede birlikteydiler. Televizyon az izliyorlar, çok kitap okuyorlar diye şaşkınlıkla karşılanmışlar. Mesela elektrik-elektronik okuyan Ceren, hesap makinesi derdinde; cezaevi yönetimi “İstediği makineyle sinüs-kosinüs hesaplanıyor. Tehlikeli olabilir” diye izin vermiyor. Vaziyet bu.

Sonra işte Sevil ‘meşhur’ oluyor. Şimdi gülerek anlatıyor adli koğuştan “Bugün senle ilgili haber vaaaar” diye bağıranları. Bir yandan kendisinin, ailesinin fotoğraflarının basılmasından, konunun magazinleşmesinden rahatsız oluyor. Ondan ‘Türkiye’ye geldiğine bin pişman bir Avrupalı’ yaratılmaya çalışıldığını hissediyor. Bu esnada iş uluslararası boyuta sıçrıyor; dosyanın absürdlükleri, Türkiye’de öğrencilerin hali gündemleşiyor.

Tamam, 3. yargı paketinin kimi sonuçları var. Fakat Sevil, annesi Sevin Hanım, babası Erdoğan Bey ve Sevil’in ‘hücre arkadaşı’ Burcu’yla da görüştüm, şaşırdıkları bu tahliyeyi benzer biçimde yorumluyorlar: Sevil Fransa vatandaşı olmasaydı, böyle uluslararası bir tepki yükselmeseydi, en azından 26 Eylül’deki ilk duruşmaya kadar tahliye yüzü falan göremezlerdi. Öyle bir şaşkınlık ki dava için çok uğraşan Erdoğan Bey haberi alınca otobanda arabayı durduruvermiş de 10 km’lik kuyruk olmuş gerisinde. O gün tahliye Fransa’da ilk haber...

Sevil de, Burcu da bazı tutuklu öğrencilerin medyada ön plana çıktığına ve evet bunun da süreci etkilediğine inanıyor. Sadece basında yer almak değil, bazı yazdığımız öğrenci hikâyeleri hiç böyle olmuyor. Kamuoyu sahiplenmek için basbayağı çarpıcı hikâye bekliyor. Sanki popstar yarışması...

Nasıl oluyor?

Bu arada Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin sorduğu bir soru var, topluca cevabını beklemekteyiz. Biliyorsunuz, CHP milletvekili Özgür Özel’in soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin geçen hafta cevap verdi: “31 Ocak 2012 itibariyle toplam 2 bin 824 öğrenci cezaevinde. 1778’i tutuklu, 1046’sı hükümlü. 609’u ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçundan tutuklandı. Hükümlü öğrencilerin 178’i de ‘silahlı terör örgütü üyesi’ olduğu gerekçesiyle hüküm giydi.”

Liseliler ve adli tutuklu/hükümlü öğrenciler de eklenince rakam sıkça zikredilen 700 civarının çok üzerinde çıkmıştı. Fakat asıl mesele şu: Reddedilen soru ve araştırma önergeleri bir yana, madem 31 Ocak itibariyle rakamlar buydu, 11 Mart tarihli soru önergesini Bakan Ergin nasıl “Ceza infaz kurumlarında örgün yükseköğretim kurumlarına devam eden öğrenci sayısı 209’dur, TMK kapsamında yargılananların sayısı ise 22’dir” şeklinde cevaplayabilmişti? Evet, 22.

Radikal / 10.08.12