Ve Kandil konuştu: Öcalan’ın iradesi bizi temsil eder, ama... - İsmet Berkan

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 25 Ocak 2013
  • 07:56

Salı günü bu köşede çıkan yazının başlığı, ‘Kandil’in sessizliğini neye yormalı’ idi. Çünkü Abdullah Öcalan daha önce PKK’ya yönelik, ‘Silahlı güçleri Türkiye dışına çıkarın’ çağrısı yapmış ama Kandil’den bu çağrıya net bir evet veya hayır yanıtı gelmemişti.

Aynı gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında BDP’ye bir çağrı yaptı, mealen ‘Barıştan yanaysanız Kandil’den talimat beklemeyin, inisiyatif alın’ dedi. Bu sözlerin anlamı netti: Başbakan, BDP’den Öcalan’ın çağrısını desteklemesini, PKK’ya ‘Silahlı güçlerinizi Türkiye dışına çıkarın’ diye seslenmesini istiyordu.
Bundan bir gün sonra, yani 23 Ocak günü, PKK’nın yarı-resmi yayın organı olan Fırat Haber Ajansı, Murat Karayılan’ın iki ayrı demecini yayınladı.
Karayılan demeçlerinden birinde, Paris’teki cinayetler hakkında konuşuyordu ve açıkçası çok dikkatli bir dil kullanıyordu. Karayılan’a göre, bu cinayetlerin arkasında Türkiye’den bazı güçler olsa bile cinayetlerin planlaması aylar önceden yapılmış olmalıydı, yani cinayetler son çözüm sürecinde bir güvensizliğe yol açmazdı.
Murat Karayılan’ın öteki demeci ise doğrudan benim salı günü çıkan yazımın konusuna ilişkindi.
Karayılan, temelde iki şey söylüyor.
Bunlardan birincisi, Abdullah Öcalan’ın liderliğinin tartışmasızlığıyla ilgili. Bakın ne diyor Karayılan:
‘Türk devleti, basın-yayın çevreleri ve zaman zaman da bizzat hükümet temsilcileri tarafından ifade edilen, PKK ne kadar İmralı’yı esas alır ya da almaz, yine, kaç tane PKK var, Kandil var, Avrupa var, Kandil’in içinde farklı eğilimler var, türündeki söylemlerin hiçbirinin yeri yoktur. Çünkü bu tür söylemlerin hepsi, Özel Savaş Dairesi tarafından kara propaganda amaçlı üretilmiş söylemlerdir. Bugün hareketimizde böyle bir sorun yoktur. Hareketimizi yöneten 31 kişilik bir Yürütme Konseyi var, ben de bu Yürütme Konseyi’nin bir sorumlusuyum. Bizde oluşmuş bir Başkanlık sistemi var. Bugün hareketimizin bütün pratiği bu Yürütme Konseyi Başkanlığı sisteminin denetiminde, onayında ve perspektifleri temelinde gelişmektedir. Nereyle ilişki kurulacaksa, kime ne söylenecekse Başkanlık Kurumu’nun bilgisi dahilinde gelişmektedir. Bunun Kandil’i bunun Avrupası yoktur. PKK Hareketi ve KCK sistemi tek vücuttur. Onun Başkanlık ile Konsey sistemi var ve diğer tüm bileşenleri disiplin içerisinde buna göre hareket etmek durumundadır. Yekvücuttur ve kesinlikle Önder Apo çizgisini esas alır.’
Görüyorsunuz, Karayılan altını bir kez daha çiziyor: Öcalan var ve önemli ama biz de varız.
Gelelim ikinci ve bence daha önemli konuya. Biliyorsunuz, Kandil’den cevap beklendiğini yazmıştım.
Bakın Karayılan ne diyor:
‘Açık ki İmralı’da gelişen diyalog ve görüşme süreci önemli bir süreç. Ve eğer Türk devleti tarafından ciddi bir yaklaşım geliştirilirse bu süreç gerçekten bir demokratik çözüm sürecine dönüşebilir. Mevcut durumda koşullar buna müsaittir. Bizler, Kürt tarafı olarak her ne kadar mücadeleyle ve direnişle çözüm sürecini yaratma hedefi çerçevesinde bir konsepte sahip olsak da bu aşamada devletin Önderliğimize başvurup diyalog geliştirmesini önemli buluyoruz. Yine Sayın Ahmet Türk ve Sayın Ayla Akat’ın İmralı’ya giderek Önderliğimizle görüşmesini de önemli ve değerli buluyoruz. Bu kapsamda gelişecek olan çözüm sürecine dahil olma bakımından herhangi bir sorunumuz söz konusu değildir. Biz her zaman Önderliğimize tam olarak güvendik, şimdi de tam olarak güveniyoruz. Biz, Önderliğimizin Sayın Ahmet Türk ve Sayın Ayla Akat’la yapmış olduğu görüşmede ifade ettiği çerçeveyi doğru ve yerinde görüyoruz. Bize göre Önder Apo’nun bu görüşmede çizdiği çerçeve demokratik çözümün temel çerçevesi olabilecek bir çerçevedir.
Ama bu çerçevenin ruhuna uygun olarak pratik adımların atılması da önemlidir. Bu konuda hükümetin ve parlamentonun yapması gerekenler vardır. Neleri yapması gerektiği konusuna girmeyi burada gerekli görmüyorum. Önderliğimiz bu çerçeveyi ve nelerin yapılması gerektiğini koymuştur, ilgili taraflar da bilmektedir. Fakat özellikle sürecin bir diyalog sürecinden çıkıp bir çözüm ve müzakere sürecine dönüşmesi için tarafların atması gereken adımları zamanında atması ve sorumlu yaklaşması burada büyük önem taşıyor. Bu konuda her iki tarafın atması gereken adımları atmayıp da sadece bir taraftan adımların atılmasını beklemek, herhalde doğru ve adil bir yaklaşım olamaz. Dolayısıyla bu konuda tarafların adil ve samimi yaklaşmaları sürecin karakterini belirleyecek olan bir niteliktedir. Eğer hükümet ve bir bütünen devlet tarafı üstüne düşenleri yaparsa biz hareket olarak demokratik çözümün kalıcı bir çözüme ve barışa dönüşmesi için yapılması gerekenleri yapabilecek güç ve iradeye sahibiz.’

Hürriyet / 25.01.13