Daha çok şirkete, AVM'ye, bir seri üretim bandına, bilim sirkine dönüştürülmeye çalışılan üniversiteler kendilerini aşıyor.
Şöyle bir manzara: Kürtlerle ilgili ‘sakıncalı’ yerlere dokunduğuna inanılan tezlerin savunmasının birden iptal olduğu, okuldan atılmaya varan soruşturma süreçlerinin yaşandığı üniversiteler... Okul dışı alanlarda açıklamaktan imtina etmediği görüşleri nedeniyle ataması durdurulan yahut ilişiği kesilen araştırma görevlileri... Sendikalaşma çalışması başlatan akademik personelinin mail’lerine filtre koyarak sendika özlü olanları engelleyen ve dahi telefonlarını dinleten üniversiteler... Kâğıt üzerinde ‘burslu’ gösterip dünya üzerinde hiçbir iş kanununda karşılığı olmayan bir yöntemle araştırma görevlilerini sömürenler... Aynı konudan sekiz soruşturma gerekçesi çıkarabilen, akademik kadrosundaki kimi kadın elemanları kıyafetlerinden dolayı keyfi biçimde uyarabilen, anlaşmalı bankaların ‘müşterisi’ olmayan öğrencileri kapıdan aldırmayabilen üniversiteler... İktidarın hoşuna gitmeyebilecek her tür sosyal, kültürel aktiviteye set çeken yönetimler...
İlgili derste misal slikozis üzerine film gösterilmesine mani olan, ‘piyasaları tedirgin edecek’ bilimsel araştırmalara ket vuran üniversiteler... Kendi öğrencisinden devamsızlık şartı beklemezken tutuklu öğrencisinden ‘devam’ talep eden, tutuklu öğrencilerin fahiş bedeller ödeyerek kendi nakil masraflarını karşıladıklarında dahi sınav hakkına mani olan üniversiteler... Muğlak kavramlar kullanarak, eften püften gerekçelerle ucu açık soruşturmalar açabilen, birilerini ‘ödüllendirmeyi’, birilerini ‘cezalandırmayı’, ‘sistematik mobbing’i şiar edinmiş, özgür düşünceden, bilgiden, kendi öğrencisinden, akademik kadrosundan ve dahi gölgesinden ürken üniversiteler...
16 şehir, 33 üniversite
Cumartesi günü İstanbul’da geniş katılımla ‘Akademiye Özgürlük’ isimli bir çalıştay düzenlendi. Profesöründen araştırma görevlisine, asistanından idari personele, tam 16 şehirden, 33 üniversiteden, 200’e yakın kişi bir salonda akademinin getirildiği bu hazin hali konuşmak, yeni YÖK yasasını tartışmak için bir aradaydı. 20’nin üzerinde üniversite örgütü ve platformu ortak bir mücadele zeminini yokladı. Bu buluşmanın meyvelerini yakında göreceğiz diye umalım.
Bir ‘meyveden’ daha söz etmeli. İTÜ’de işlerine son verilen 60’tan fazla asistan bir süredir bu hukuksuz tasarrufla ilgili eylemler yapıyordu. En son, iki geceyi destek verenlerle birlikte Ankara’da YÖK binasının önünde geçirdiler. Neticesi, YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’yla görüşme ve işe iadelerine dair bir söz oldu. Bu söz hayata nasıl geçecek göreceğiz. Kaldı ki asıl mesele bütün asistanları darmaduman edecek yeni YÖK yasası olacak.
Üniversitelerde yaşanmakta olan görünür, görünmez, yargıya yansımış, yansımamış hak ihlallerinden azına dokunabilmişimdir lafın başında. Aynı resmi tamamlayacak yepyeni uygulamalar da kulağa geliyor. Örneğin bazı rektörlerin ve dekanların sosyal medyada hem kendilerini hem de üniversitelerini eleştiren öğrencileri, akademik, idari kadroyu takip ettirmek için kurdukları ekipler... Buna misal ODTÜ’deki olaylara dair ‘sakıncalı’ görüş bildirmek de dahil. Bir tür ‘Twitter istihbarat’ ya da ‘Facebook takip’ timi. Kelime araması da yetmiyor, imalar bile yakalansın, gereği yapılsın isteniyor yani. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Mikail Boz’un, geçen yıl Ekşisözlük’te Dekan Yusuf Devran’ı eleştirdikten sonra okuldan uzaklaştırma cezası almasının bir adım sonrası bu. Bir sistematikten, eleştiriye tahammülsüzlüğün bir üst modelinden söz ediyoruz.
Bu konuda üniversite ismi zikretmenin de zamanı gelecek. Hikâyelerinizi beklerim.
Radikal / 04.02.13