Sömürü ve kölelik derinleştiriliyor!
Dinci-gerici AKP hükümeti, işçi sınıfına yönelik kapsamlı bir yıkım programı olan Ulusal İstihdam Stratejisi’nden geri adım atmıyor. 3 yılı aşkın süredir hazırlıkları süren bu saldırıdan geri adım atmak şöyle dursun, bu uğursuz plana her gün yeni halkalar ekliyor.
Hükümet son olarak UİS Taslağı’nın tamamlandığını duyurdu. Taslak üzerinde son rötuşların yapıldığını açıklayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, yeni düzenlemelerle çalışma koşullarının alabildiğine esnekleşeceği ve azgın sömürü koşullarının önünün düzleneceği mesajını verdi.
Sermaye devleti tarafından “eğitim-istihdam ilişkisi’, ‘işgücünün esnekliği’, ‘özel politika gerektiren gruplar’ ve ‘sosyal yardım alan kesimlerin çalışma hayatına sokulması” şeklinde 4 ana başlıkta toplanan UİS, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarını yaygınlaştıracak ve yasal bir zemine kavuşturacak.
UİS ile taşeronluk sistemindeki kısıtlamalar da kaldırılıyor. Kısmi çalışma, evden ve uzaktan çalışma vb. esnek çalışma sistemlerinin büyükten küçüğe kadar tüm çalışma alanlarında hakim kılınması amaçlanıyor. Kıdem tazminatı hakkının gaspına yönelik düzenleme de yine UİS’te yerini alıyor. Böylelikle, bir süre önce kıdem tazminatına dokunulmayacağı yönünde mesajlar veren hükümetin bu söyleminin gerçeği yansıtmadığı görülüyor.
Sermayenin ihtiyaçları temelinde gündeme gelen ‘sınıfa saldırı stratejisi’ni hayata geçirmek için taşeron işçilerin “mağduriyetlerini” ortaya atarak daha büyük bir mağduriyet yaratma peşine düşen sermaye hükümeti, anlaşılan o ki bu yolla kıdem tazminatını da gündeme getirecek.
Asgari ücrette “Ali Cengiz” oyunu
Sermaye örgütleri ve AKP hükümetinin şeflerinin kafa kafaya verip hazırladığı UİS Taslağı’na, özünde yeni olamayan ancak yeni olarak sunulan birtakım saldırılar da ekleniyor. Öteden beri bölgesel asgari ücret uygulamasını hayata geçirmeyi hedefleyen sermaye-hükümet ittifakı, kırıntı olarak bile nitelenemeyecek bu ücreti de kırpmanın hesabını yapıyor.
Hazırlıklarının tamamlandığı ifade edilen UİS belgesinde asgari ücrette daha önce 16 olan yaş sınırının 18’e yükseltildiği ifade ediliyor. 16-18 yaş arası asgari ücretliyi hedefleyen bu düzenleme, halihazırda sefalet ücretiyle çalışan yüzbinlerce genç işçinin, asgari ücretin daha da altında bir kölelik ücretine mahkum edilmesi anlamına geliyor.
Güvencesiz, esnek, geçici, kuralsız çalışmanın yasal bir metinle maskelenmesi anlamına gelen belgedeki asgari ücret düzenlemesi patronların iştahının ne kadar kabardığının da yeni bir kanıtı niteliğinde.
Amaç: Sömürüyü katmerleştirmek!
Yeni düzenlemeyle birlikte yaş sınırının 18’e çekilmesi durumunda 16-18 yaş arasındaki çalışan nüfus da sermayenin ucuz işgücü arayışları için ilaç olacak. Bu düzenleme hayata geçtiği koşullarda genç işçi nüfusunda büyük bir artış yaşanması bekleniyor.
Sermaye ve hükümet, asgari ücret yaş sınırını 16’dan 18’e çekerek “çalışma yaşamını düzenlediğini” iddia ederken bu hamlenin arkasında yatan gerçek ise sömürüyü arttırabilmek. Nitekim, insanca yaşamaya dahi yetmeyen bir ücretle yaşamak zorunda bırakılan emekçilerin, küçük yaşlardan itibaren sömürü çarklarının altında ezilmeye başladığı göz önüne alındığında yeni düzenleme, köleliğin derinleştirilmesi anlamına geliyor.
TÜİK’in geçtiğimiz yıl açıkladığı istatistiklere göre, Türkiye’de 6-17 yaş arasında çalışan çocuk sayısının 1 milyon olduğu ifade ediliyor. 15 yaşındaki çocukların, bu orandaki yüzde 70’lik payı oluşturduğu düşünüldüğünde tablonun daha da vahim olduğu su götürmez bir gerçek.
Esnek çalışma, bölgesel asgari ücret, kıdem tazminatının fona devredilmesi ve özel istihdam büroları (kiralık işçilik) üzerine kurulu saldırı planını inandırıcı hale getirmek için kırk takla atan sermaye-hükümet ittifakının bu oyunu, bir halk hikayesinden miras kalan ‘Ali Cengiz’ oyununun günümüzde de sergilenmeye devam ettiğine işaret ediyor. Bir yandan asalak patronlar sınıfının kasaları dolarken diğer yandan da emekçi yığınlar aldatılıyor.
Adım adım yapılan hamlelerle son şekli verilen Ulusal İstihdam Stratejisi, işçi sınıfı ve emekçilerin geleceğini tehdit ediyor. Sermaye-hükümet ittifakı, bu adımları atarken işçi konfederasyonlarına haber verme gereği dahi duymuyor. Bu hain planın yaratacağı sonuçlar bu kadar açık olmasına rağmen işçi ve emekçiler cephesinden ise güçlü bir karşı koyuş henüz yok. Bu tablo üzerinden bakıldığında sorumluluk bir kez daha öncü-ilerici işçilere ve sınıf devrimcilerine düşüyor. Bu sorumluluğun başında ise sınıfa yönelik saldırı stratejisine karşı birleşik-militan mücadeleyi yükseltme görevi yer alıyor.
(Kızıl Bayrak, 24 Ocak 2013, Sayı 04)