Tutukluluğa alışma – Özgür Mumcu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 02 Ağustos 2012
  • 02:28

Gerçek insanlar, gerçek hapishanelerde haklarında bir hüküm olmadan kimi aylardır kimi senelerdir tutuklu bekliyor.

Memlekette genel bir tutukluluk meselesi var malum. Yazana da okuyana da gına geldi o da malum. “Tutukluluk cezaya dönüştü” cümlesi herhalde gazetelerde yüzlerce defa sarf edildi. Hal böyleyken de konu aşınmaya, algılar körelmeye ve mesele dikkat çekmemeye başlıyor.

Tutuklu olanların gerçek birer insan olduğu unutulmaya başlıyor. İsimleri bilinmeyenler genel bazı kategoriler olarak haberlere, köşe yazılarına sızıyorlar arada bir. Tutuklu öğrenciler, gazeteciler, askerler vs.

İsimleri bilinenler ise giderek sadece bir isimden ibaret olmaya başlıyor. Senelerce F tipi hapishanelerde hücrelerde kalan, içeri düştükleri zaman belirledikleri 3 kişi ve aile üyeleri hariç kimseyle görüşemeyen insanlar oldukları giderek akla daha az geliyor.

Bir kısmı hâlâ neyle suçlandıklarını bilmiyor. Avukatları da bilmiyor. Gizlilik kararı ile savcının keyfine göre iddianame hazırlanana kadar aylarca neyle suçlandıklarını bilmeden bekliyorlar. Duruşmalar arasına da aylar girince tutukluluk geçici bir tedbir değil zorunlu bir hayat tarzına dönüşüyor.

Manasız gerekçelerle tutukluluk haklı gösterilmeye çalışılıyor. Sıkıyönetim dönemlerinden gelen bir alışkanlık bu.

Çocukken babam anlatırdı. 12 Mart’ta babaannemin evini polisin bastığını öğrenince bir arkadaşında yemekte olan babam Sıkıyönetim Komutanlığı’nı, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü, Yıldırım Bölge Tutukevi’ni, Mamak Tutukevi’ni arayarak hakkında yakalama emri olup olmadığını öğrenmeye çalışmış. Bulunduğu yeri söyleyecek ki gelip yakalasınlar. Zira sokakta dur emrine uymadı diye vurulmaktan çekiniyor.
Aradığı her yerden “Valla bizim bir yakalama emrinden haberimiz yok” cevabını alınca kalkıp Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne giderek teslim oluyor. Sonra gelsin tutuklama kararı. Gerekçe? Gerekçe basit: Kaçma şüphesi vardır.

Bugün de ayağıyla gelip teslim olanlar bu gerekçelerle tutuklanmıyor mu? Sıkıyönetim dönemlerini aratmayan uygulamalardan şikâyet ederken sadece iktidar düşmanlığı mı güdülüyor gerçekten? Yoksa artık gülünçleşen ama birçok insanın hayatını kelimenin gerçek anlamıyla zindana çeviren bir manzara mı eleştiriliyor?
Tutuklular gerçek insanlar ve gerçek hikâyeleri var. Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin ‘Meçhul Öğrenci Postası’ diye bir kampanyası var. Tutuklu öğrencilerden gelen mektupları topluyorlar. Gelen mektuplardan bir kısmı bianet sitesinde yayımlanıyor. Sadece birinden bir örnek. Diyarbakır’dan fizik öğrencisi Azime Şahin içeride olmasına sebep iddianameden bir alıntı yapıyor. Şahin’in evinde bulunan bir fotoğraf üzerine bir değerlendirme:

“Fotoğrafın içinde dünyada sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yetiştiği bilinen ‘ters lale’ çiçeği anlaşılmıştır. Ters lalenin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kırsal alanda yetiştiği bilinmektedir. Daha önceki tarihlerde yapılan operasyonlarda ve arazi tarama arama işlemlerinde terör örgütü PKK’ya ait ele geçirilen fotoğraflarda bayan terör örgütü mensuplarının ters lale ile çekilmiş birçok fotoğrafları görülmüştür. Bu ters laleyi sanki kendilerinin simgesi olarak kullanmışlardır. Ayrıca terör örgütü mensupları ve yandaşlarının elebaşı Abdullah Öcalan’ı güneşe benzettikleri de bilinmektedir. Fotoğrafın arka kısmında yazılı bulunan ibarenin son kısmında ‘kadınlar yaşamın adı, Güneş’in gölgesidir’ cümlesi de dikkate alınacak olursa bu şiir biçimindeki yazının örgüt mensuplarına hitaben yazılmış olduğu, bunun da örgüt adına propaganda niteliğinde kullanıldığı anlaşılmaktadır.”
Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in, Soner Yalçın’ın, Tuncay Özkan’ın, Mustafa Balbay’ın içerideyken yazdıklarını; tutuklu öğrencilerin bianet’te yayımlanan mektuplarını okuyun.

Gerçek insanlar, gerçek hapishanelerde haklarında bir hüküm olmadan kimi aylardır kimi senelerdir tutuklu bekliyor.

Laledeki tersliği gören savcılar ve hâkimler adaletteki tersliği göremiyor.
Tutukluluk sorununa alışmak ve sorunu olağan karşılamak toplum olarak içeri atılmadan tutuklandığımız anlamına gelir.

HES’lerle tutuklanan ama tutuklandığının farkında olmayan dereler gibi metal borulardan akar gideriz.

Radikal / 02.08.12