GEÇEN gün Ertuğrul Özkök, ‘Peki Türkiye adını ne yapacağız’ diye soruyordu. Dün de Yalçın Doğan, ‘Anayasadan Türklük siliniyor’ diyerek endişesini belirtiyordu.
İki ismi de epey eski zamandır tanırım, nasıl bir geçmişten geldiklerini bilirim. Milliyetçi siyasetle en son ilişkilendireceğim insanlar onlar. Ama yine de, hayatlarının önemli bir bölümü bir çeşit enternasyonalizm ütopyasıyla geçmiş de olsa, sonunda gelinen nokta bu.
Türkiye’de doğup yaşayıp okula gittikten sonra ‘Türkçülük’ten şu kadar veya bu kadar nasiplenmemiş olmak imkansız. Bu cümleyi Kürt veya diğer etnik kimlikler için de söylüyorum.
Devletimizin 80 yılda becerdiği işlerden biri de budur: Neredeyse yoktan bir ulus devlet ve ona bir de ulus yaratmak.
* * *
Birgül Ayman Güler istediği kadar ‘ulusal kimlik’ten söz etsin, hepimiz onun ne demek istediğini gayet iyi anlıyoruz. ‘Ulusal kimlik’ denen şey ‘Türk’ kimliğidir; bir nevi Türkçülüktür. Başka bir şey değil.
Peki bu kötü bir şey mi? Tek başına bakarsanız hayır, değil. Ama maalesef ‘Türkçülük’ tek başına değil. Öyle baskın ve öyle tepeden inme uygulanmış ki, diğer kimliklerin tamamını yok etmeye programlı.
Sorun da buradan çıkıyor zaten, Süryaniler’i, Ermeniler’i, Rumları ve Yahudiler’i gerekirse malını mülkünü yağmalayarak bu ülkeden göndermeye belki kimsenin (ideolojik) itirazı olmamış ama Kürt ve Alevi kimliklerini yok etmeyi de becerememiş sistem; çünkü bu iki kimliğin mensupları direnme gücünü bulmuşlar.
* * *
Eskinin ‘Üç Tarz-ı Siyaset’inden Osmanlıcılık belki yok olmuş gitmiş ama Türkçülük ile İslamcılık bir biçimde ayakta. Türkçülük, dediğim gibi 90 yıldır değişmez iktidar, İslamcılık ise 80 yıllık muhalifliğinin ardından iktidara geldi.
Geldi ama başta da söylediğim gibi bu akımın mensupları da esasen ‘Türkçülük’ endoktrinasyonundan yeterince nasibini almış insanlar. Yani, bir anlamda ‘Türk-İslam Sentezi’nin ayaklı örnekleri gibi onlar.
Ve karşılarındaki rakip de, ‘ulusalcı-milliyetçi’ adı altında aslında daha fazla
Türkçülük isteyenler.
Türkiye’nin siyasi manzarası bu.
Şimdi bu manzara içinde Türkiye Kürt sorununa çözüm arıyor. Umalım ki çözüm bulunsun ama birkaç seferdir aynı şeyi ifade ediyorum: ‘Türk sorunu’ anlaşılmadan ve bunun aşılması için çaba sarf etmeden ‘Kürt sorunu’nu çözmek mümkün olamaz.
* * *
Bu topraklarda aşağı yukarı son 150 yıldır, ‘Türkçülük-İslamcılık-Osmanlıcılık’ temel siyasi seçenekleri arasında sıkışmış bir toplumuz.Aslında dördüncü bir seçenek daha var ama hemen hemen hiç denememişiz.Ama o seçenek, toplum mühendisliğinden, velilikten, vasilikten toptan vazgeçilmesini gerektiren gerçek demokrasi.Gerçek demokrasi için anayamızın sadece etnik anlamda nötr olması yetmez, siyaseten de nötr bir anayasaya ihtiyacımız var. Bütün siyasi görüşlere, Türkçülük ve Kürtçülük de dahil hepsine, ortak bir zemin, ortak bir adil siyasi yarışma kuralları bütünü getirecek bir anayasaya.Ama açıkçası bir yılı aşkın süredir çalışan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki partilerin tavırları hiç de umut verici değil. Herkes kendi siyasi programının şu veya bu kadarını anayasaya emredici hüküm olarak sokturma derdinde.Hâlâ dördüncü seçeneği bekliyoruz...
Hürriyet / 02.02.13