Tahran’la İlişkiler Nasıl Dibe Vurdu? - Nilgün Cerrahoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 14 Ağustos 2012
  • 04:35

İran’la iplerin gerilmesi bundan iki yıl önce, yöre ülkeleriyle dört başı mamur bir balayı yaşarken “Mavi Marmara” ile başladı…

Geçen nisanda bu köşede “İran’ın bir sonraki rakibi Türkiye / Iran’s Next Rival Turkey” isimli bir makaleden söz etmiştim.

Meir Javendanfar isimli tanınmış bir Ortadoğu analizcisi tarafından 2010 Haziran’ında kaleme alınan söz konusu makale, Erdoğan ve Ahmedinejad arasından su sızmadığı dönemde iki ülke arasındaki rekabetin alttan alta kaynadığına atıf yapıyor ve taa o tarihte iki komşuyu karşı karşıya getiren bu gizli çekişmenin, “savaş boyutuna” varabileceğinden söz edenlerin çıktığından dem vuruyordu.

Javendanfar’ın çarpıcı ve bir o kadar da ürkütücü olan yazısından hareketle “(Türkiye ile savaş olasılığından) ilk kez dini lider Hamaney’in torunu olan Farid al din Hadad Adel adında bir gazeteci bahsediyor” demiştim: “İran’da öne çıkan bir isim olmamakla birlikte, ‘müesses nizamın’ temsilcisi olarak dikkat çeken Hadad Adel, 2010 başında henüz ortada fol yokken ‘Bundan sonra İran’a karşı çıkarılabilecek tek savaş, Türkiye üzerinden çıkarılabilir!’ şeklinde iddialı bir kehanette bulunuyor. O dönem Ankara - Tahran ilişkileri günlük güneşlik olduğundan bu uğursuz kehaneti kimse ciddiye almıyor. Ancak birkaç ay sonra ‘İsrail’le Mavi Marmara’ krizi çıktığında işin rengi değişiyor. Erdoğan’ın Gazze’de edindiği popülariteyi, İran hazmedemiyor.” (Sağnak, “Bermuda Üçgeni: Türkiye İran ve Suriye”, 12 Nisan)

‘Yeni bir bahis açıldı!’

Bahar aylarından bu yana giderek tırmanan Türkiye - İran geriliminde krizin başlangıcı olarak “Mavi Marmara”ya işaret edenlerden biri de şimdi, Ramin Cihanbeyoğlu. Cihanbeyoğlu; “savaş” sözünü ağzına almıyor ama diplomatik ilişkilerin donma noktasına sürüklenmesini kaçınılmaz bulunuyor.

İstanbul’da bir süre önce görüştüğüm İran’ın ünlü muhalif düşünürlerinden Cihanbeyoğlu; İran’ın “Mavi Marmara” olayından itibaren bilenişini “Cumhuriyet” okurları için çeşitli yönleri ve aşamalarıyla şöyle anlattı:

“1979 devriminden bu yana İran kendisini Filistinlilere ‘model’ olarak sunmuş ve Ortadoğu’da Filistinlilere yardım eden tek ülke olduğunu düşünegelmiştir. Mavi Marmara serüveni bunların hepsini, her şeyi değiştirdi. Ortadoğu’da Filistin davasının tek temsilcisi olmak sevdasında olan İranlıların elinden bu oyunu aldı. Davos ve Mavi Marmara’nın ardından Türkiye kendisini bölgenin ‘büyük abisi’ olarak konumlandırdı. Mavi Marmara’nın iki ülke arasındaki iplerin gerilmesinde ben de çok önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.”

Tahran’ın “evin” zindanlarında siyasi tutuklu olarak yattığı dört aylık hücre hapsinden sonra Kanada’da “sürgün” yaşamaya mecbur kalan ve halihazırda Toronto Üniversitesi’nde “siyaset bilimi” hocalığı yapan Cihanbeyoğlu, “Türkiye İran ilişkilerinde yeni bir bahis açılmıştır!” diye konuşuyor: “Bu bahis, dostluğa doğru gitmiyor; araların açılması ve zıtlaşmaya gidiyor.”

Bizi Arap Baharı tokuşturdu’

İki ülke arasında ilişkilerin dibe vurma anatomisi Cihanbeyoğlu’nun tespitleriyle şöyle:

“Arap Baharı Türkiye - İran ilişkiler dengesini tamamen altüst etti. Suudi Arabistan’ın yanında Türkiye, bu süreçte çok önemli bir oyuncu haline geldi. Türkiye ve İran’ın bölgeye sunduğu modeller, birbirine zıt. 1979’dan beri bölge ülkelerine İran’ın satmaya uğraştığı ‘devrim modeli’; (Arap Baharı sonucunda) Türkiye’nin önerdiği ‘süreklilik, refah, istikrar modeli’ karşısında tüm etkisini yitirdi. Devrim paradigması üzerine inşa edilen refah ve de Batı karşıtı modeli ile İran, Arap Baharı’nın ‘kaybedeni’ oldu. Bu iki modelin kafa kafaya gelmesi kaçınılmazdı. Suriye’deki gelişmeler de buna tuz biber ekti.”

Dostane temasların sonu’

“Suriye İran’ın Ortadoğu’daki son müttefiki ve son sığınağı. Lübnan ve Hizbullah için, Suriye bir sıçrama tahtası… Esad karşıtlarına Türkiye açık biçimde yardım ediyor. Esad’ın düşmesiyle İran’ın bu ülkedeki siyaseti ve bütün yatırımları iflas edecek. Hizbullah yitirilecek. Ankara ve Tahran arasında bu ciddi bir kaşıtlaşma anlamına gelecek. İran’ın Suriye’yi kaybetmesi demek, Lübnan’daki gücü ile tüm bölgedeki gücünü kaybetmesi demektir. Bu da Ankara Tahran sürtüşmesini kaçınılmaz kılar. Türkiye, İran arasındaki dostane temasların hepsinin sonuna gelinebilir. En azından diplomatik düzeydeki dostluk temaslarının kesilmesi kaçınılmaz.”

AKP siyasetinin sonucu’

“Temasların giderek soğuması AKP’nin yeni politikalarının sonucudur. AKP, Ortadoğu’da yeni bir siyasete yönelmek istemekte. Bu, İran’ın ayrıcalıklarına karşı çıkmakla eşdeğer. Türkiye ve Suudi Arabistan’ın birlikte Ortadoğu’ya dönmeleri, İran’la çatışmayı kaçınılmaz yapıyor. Suudi Arabistan, Ortadoğu’da vaktiyle yalnızca bir ‘petrol’ ve ‘petrodolar gücü’ olarak var olmuş olan bir ülkeydi. Bir de Şiiler ve İran’a karşı Taliban’ı desteklerdi. Riyad, artık yalnızca bunu Afganistan ve Irak düzeyinde yapmıyor; Taliban desteğini boydan boya Ortadoğu’ya yayıyor. ‘Şii karşıtlığı’ kartını kullanan Suudiler; Selefilik ve Vahhabiliği böylece tüm bölgeye genişletiyorlar.”

Perşembeye devam.

Cumhuriyet / 14.08.12