Suriye süreci ve güncel gelişmeler / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 04 Ağustos 2012
  • 10:09

Halep’teki şiddetli çatışmalar ikinci haftasını doldurdu. Baas rejiminin Şam’a yapılan saldırıları püskürtmesi üzerine batılı emperyalistlerin güdümünde hareket eden Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), en önemli ikinci kent olan Halep’e yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı.

Mevcut durumda emperyalist güçlerin desteğini arkasına alan kukla savaşçıların, kısa sürede zafer şansı az görünüyor. Suriye ordusunda kısmen çözülmeler yaşansa da, bu haberler basın tarafından abartılı bir biçimde veriliyor. Eski general, yeni devlet başkanı adayı, işbirlikçi Manaf Tlass da rejimin askeri darbeyle devrilemeyeceğini söylüyor. Bu yüzden ÖSO, emperyalist merkezlerden ve Türkiye’den tank ve uçakları durdurabilecek silahlar istiyor.

Kısa bir süre önce Libya’da yaşananlar, emperyalistlerin bizzat müdahalesi ya da halklar arasında boğazlaşma zeminleri yaratılmadan kukla askerler üzerinde mevcut rejmin çözülmesi zor görünüyor. Hatırlanacağı üzere Kaddafi yönetiminin doğru düzgün bir ordusu bile bulunmamasına rağmen silahlı güçler Kaddafi’ye karşı büyük başarılar elde edemememişti. Ne zaman ki Türk ordusunun da desteklediği emperyalist müdahele geldi, ancak o zaman silahlı Libya muhalefeti bir ilerleme kaydedebilmişti.

Suriye’deki güdümlü muhalefet de Halep’le birlikte benzer bir süreci inşa etmeye çalışıyor. Neredeyse tüm burjuva medya son saldırının ardından “rejim düşüyor” çığlıkları atmaya başladı. Muhalifler Libya-Bingazi’ye benzer bir kurtarılmış bölge yaratmak için, hedeflerine, ana karargahları olan Türkiye’nin güneyine yakın Halep kentini koydu. Fakat şimdiye kadar Halep sakinlerinden istediği desteği bulamadı. Tabi bunların yanında Suriye rejiminin de zamanla gücü tükeniyor, kukla muhalefetin halkın gözünde teşhir olması ve yeterince destek bulamamasına karşın, benzer bir bıkkınlık zorba Esad rejimine karşı da var. Sürekli olarak gerici bölge devletlerinden yardım alan muhalefet bunun yanında birçok İslam ülkesinden gelen Selefi militanları da saflarında savaştırıyor ; üstüne üstlük Batılı ajanlar da cabası. Buna karşılık Esad ise başta Rusya ve İran’ın desteği ve onyıllardır biriktirdiği silahlarıyla ayakta durabiliyor. Suriye sürecini uzatan asıl etken tam da bu güç dengeleridir. Batılı emperyalistlerin kaba müdahalelerden şimdilik uzak durmasının gerisinde Suriye sorununun Suriye’yi aşan bu gerçekliğidir. Böylesi bir müdahale tüm bölgeyi saran yeni bir emperyalist hegemonya savaşı anlamına gelecektir.

Washington’daki efendiler şimdilik temkinli

Emperyalistler ise süreci incelikli takip ediyorlar. Özellikle Washinton, muhalefete verecekleri silahların radikal islamcıların eline geçmesinden kaygı duyuyor. Bu yüzden CIA, Suriye ve Türkiye’nin güneyinde cirit atıyor, Suriye muhalefetini tanımaya, onayladıkları gruplara ise çekidüzen vermeye çalışıyor. Bu çekidüzen vermenin içerisinde askeri eğitimin yanısıra kaos ve kontr-terör eğitimleri de var. Bu çalışmayı tasmasını tuttuğu Ankara’daki taşeronlar üzerinden yürüten Washington şimdiden geçiş hükümetinin başına kimin geçeceğini dahi hesbını yapıyor.

Bu süreçte Suriye Ordusu’ndan kaçan üstdüzey generallerden biri olan Manaf Tlass saklandığı Fransa’dan çıkarak Davutoğlu’nun iftar yemeğinde boy gösterdi. Son haftalarda Batılı emperyalistlerin muhaliflere “Alternetif hükümet kurun” çağrılarından bağımsız olmayan bu görüşmede Manaf Tlass, ağabeyi Davutoğlu’ndan çeşitli talimatlar aldı. Manaf Tlass, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada yönetime aday olduğunu, Suriye’ye “hizmet etmek” istediğini söyledi. Son dönemde ABD’den gelen açıklamalara dikkat edilirse dönek Baasçı Tlass’ın açıklamalarıyla birebir paralellikler olduğu gözlemlenebilir. Yani Manaf Tlass saklandığı Fransa’da yeni sürece dair eğitilmiş, savaşın kızışması üzerine oluşan otorite boşluğunu gidermek amacıyla piyasaya sunulmuştur. Muhtemelen yakın bir gelecekte, muhalefetin birleşebilmesi durumunda, Baas’a alternatif kukla bir iktidar ilan edilebilir.

Batı Kürdistan’a tehditler devam ediyor

Batı Kürdistan halkının özerklik ilanının ardından etekleri tutuşan Ankara’daki taşeronlar ise Kürt halkına yönelik tehditlerine devam ediyorlar. Batı Kürdistan halkı ise alanlara çıkarak tehditlere boyun eğmeyeceğini ortaya koyuyor. Buna rağmen Ankara, askeri tehditlerin yanında, diplomatik girişimlerle de Kürt halkının özgürlük atılımını dizginlemeye çalışıyor. Bu girişimlerden biri Suriye Ulusal Konseyi ile Kürt hareketini birleştirebilme çabaları. SUK’un başında kendisi de bir Kürt olan Abdulbasit Seyda bulunuyor. Türk Dışişleri’nin niyeti Abdulbasit Seyda’nın Kürt kimliği üzerinden, kukla Suriye muhalefetinin, Batı Kürdistan’da nüfuz elde edebilmesi. Ancak Seyda’nın Batı Kürdistan’da hiçbir etkisi bulunmuyor.

Diplomatik saldırının diğer bir ayağı da şu: Geçtiğimiz günlerde Davutoğlu, Batı Kürdistan üzerine “şahin” söylemlerini yumuşatarak “kırmızı çizgileri”nin olmadığını söyledi. Tabi bunun ardında işbirlikçi Kürt bölgesi yaratma projesi bulunuyor. Sermaye devleti ve onun hükümeti her ne kadar Suriye’de yeni kurulacak yönetim eğer Kürtlere özerklik tanırsa saygı duyarız söyleminde bulunsa da bunun gerçekleşmemesi için elinden geleni yapacaktır. Barzani’yle yapılan görüşmede, Barzani diplomatik bir dille tehdit edildi.

Bir başka açıdan bakarsak Batı Kürdistan’da PYD-PKK çizgisine en büyük alternatifi ancak Barzani oluşturabilir. Türk sermaye devleti daha önce de Barzani üzerinden Batı Kürtlerini işbirlikçi Suriye muhalefetine katmak istemişti. Ancak bu oyunları tutmadı. Kürt ulusal güçlerinin en büyük ortak paydası savaşı Batı Kürdistan’a taşımamak ve sadece kendi özgüçleriyle özerklik ilan edebilmek. Suriye Ulusal Konseyi’nin Kürt halkına karşı şoven yaklaşımı devam ettiği sürece Kürt halkını kirli savaşa bulaştırabilme planının başarıya ulaşma şansı yok.

Erbil’de yapılan görüşmede Barzani, Davutoğlu’na özerkliğe karışılmamasını ve PKK’yi zaten dengelemek istediğini söylemiş olabilir. Suriye’den kaçan Kürt askerleri eğiterek, tekrar Batı Kürdistan’a yollaması, ayrıca Batı Kürdistan’daki en büyük güç olan PYD’yi birliğe katmak için çabalaması denge siyasetidir. Tabi ki bu adımlar Kürtlerin Ulusal birliği açısından olumlu oldu ve dış kuvvetlere karşı Batı Kürdistan’ın birliğini sağladı. Ancak pazarlıklar Türk sermaye devleti açısından daha üstten gidecek, Davutoğlu mümkün olduğunca Barzani’den Batı Kürdistan’a yardımı kesmesini isteyecektir. Çünkü son dönemde Bat Kürdistan’a dair AKP tezini şu oluşturuyor: Kürt halkı sessiz kalsın, onun akıbetine Suriye’de kurulacak yeni yönetim karar versin. “Suriye Lübnanlaşmasın” (kendileri Sünni cephe yaratmışken) demagojisiyle Kürt ulusal uyanışını dizginlemek gibi bir köy kurnazlığına başvuruyorlar. Suriyeli işbirlikçilerin de bu durumda ne karar verebilecekleri zaten açıklamalarından anlaşılıyor.

Davutoğlu’nun Erbil ziyaretiyle aynı günlerde, Suriye Kürt Ulusal Konseyi de Erbil’de bulundu. Bununla bereber SUK Başkanı Seyda, PYD temsilcileri, hatta Rus heyeti dahi Erbil’deler. Erbil’deki pazarlıklardan neler çıkacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Tarafların ne diyeceğinden bağımsız olarak, bu aşamadan sonra Batı Kürdistan’ın kaderini tayin edecek en temel güç, Batı Kürdistan halkıdır.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 3 Ağustos 2012, Sayı 31)