Suriye ayaklanmasının islamcı tonları – Karl Sharro

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 05 Ağustos 2012
  • 15:32

El Ahbar – 3 Ağustos 2012

Suriye ayaklanmasını yakından gözlemleyenler için ayaklanmanın geçtiğimiz yıl boyunca artan “İslamileşmesini” fark etmek zor olmasa gerek. Birçok kuşkulu kimsenin bize anlatmakta ısrar ettikleri şeye karşın bu gelişme kaçınılmazdı. Suriye rejiminin esneklikten yoksunluğu ve protestoları şiddetle bastırması, ayaklanmayı bir ölüm kalım mücadelesine çevirdi. Birbirine bağlı olarak, Şebbiha milisinin silahlandırılması ve mobilizasyonu, mezhepçi sürtüşmeyi tırmandırdı ve bunun devlet ile haydut unsurlar arasında bir mücadele diye tasvir etme çabalarını sarstı. Dökülen kanın boyutu, esaslı bir değişim olmaksızın herhangi bir uzlaşmayı hayal edilemez hale getirdi.

Paralelde ayaklanmanın ilk aylarında ayaklanmanın siyasi liderliğinin sorumluluklarına karşılık veremediği belli oldu. Parçalı muhalefet ortak hedefler etrafından birleşemedi ve ikna edici bir siyasi program veyahut tutarlı bir geçiş planı üretemedi. Yetkili bir siyasi söylem geliştirememe başarısızlığı, ayaklanmaya Suriye halkının önemli bir bölümünün desteğine mal oldu. “Dini” bir mobilizasyon biçiminin yükselmesine yol açan sonuçta bu siyasi başarısızlıktır.

Suriye ayaklanmasının “İslamileşmesinin” kapsamına bu bağlamda bakmak önemlidir, fakat aynı zamanda varlığını inkar etmemek ve Suriye gibi dini ve etnik açıdan farklı bir ülkedeki etkilerini anlamak elzemdir. Suriyeli Hristiyanların ve Alevilerin ayaklanmanın destekçilerinden gelen doğrudan ve dolaylı tehditlere karşılık evlerini terk ettiğine dair artan haberler var ve diğer taraftan bunun Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından aktif biçimde teşvik edilmediği açıkken, gündelik mezhepçi sürtüşmelerin güçlü bir belirtisini gösteriyor.

Paralelinde ortalama bir Suriyeli Hristiyan’ın ya da Alevi'nin açıkça Sünni imgeler, sloganlar ve tarihi çağrışımlara sahip silahlı muhalefet videolarını izlemeleri ve bu videoların tonu ve retoriği ile kendilerini tehdit altında hissetmemeleri pek beklenemez. Bu videolar, ÖSO ve diğer silahlı grupların rejime karşı savaşlarını duyurmaları ve desteği harekete geçirmeleri açısından gerçekten oldukça önemli bir araçtır. Bu videoların verdiği siyasi mesaj, Sünni olmayanların ilişkilenmesinin giderek zorlaştığıdır.

Bir Suriyeli muhalefet destekçisi, Youtube videolarında duyulan “Allahu Ekber” sloganlarının çoğunun “başka ne slogan atacaklarına dair hiçbir fikirleri olmayan bir grup insan” olduğu gözlemini yaptı. Gerçekten de bu gözlemde bir hayli doğruluk payı var, çünkü hem İslami sloganlara içgüdüsel başvurulmasını hem de alternatif siyasi veya vatansever sloganların yokluğunu ortaya koyuyor. Ayaklanmanın belirli bir ideoloji ya da siyasi program tarafından harekete geçirilmediği, baskıcı bir rejimden duyulan hoşnutsuzluğun sürüklediği dikkate alındığında bu pek şaşırtıcı değildir.

Ancak ayaklanma giderek askeri bir biçim aldıkça muhalefetin dile getirilen Esad'ı devirme arzusu dışında süren siyasi vizyondan yoksunluğu, rejim destekçilerinin uzlaşmak için veyahut taraf değiştirmeyi gözden geçirmeleri için hiçbir özendiriciye sahip olmadıkları bir yıpratma savaşı ihtimalini ciddi olarak artırıyor. Teorik bir lüks olmaktan öte, tutarlı bir siyasi vizyon, Esad sonrası bir geleceğin değerlerine faydalarına isteksiz olanları ikna edecektir.

Ancak muhalefetin siyasi liderliği, bu haliyle sadece siyasi bir vizyon üretemedi, aynı zamanda ÖSO içindeki ve dışındaki silahlı gruplar üzerinde denetim kuramadı. Ne şimdilerde artık ilgisiz Suriye Ulusal Konseyi (SUK) ne de Yerel Eşgüdüm Komiteleri, ayaklanmanın silahlı kanadı üzerinde böyle bir otoriteye sahiptir. SUK, ülke dışından olayları kontrol etmeye çalışırken Suriye içerisinde bir dayanak noktası kuramadığından ötürü otoritesi daha da aşınmaktadır.

Net bir siyasi vizyonun ve güvenilir bir liderliğin yokluğunda dini mobilizasyonun rolü giderek daha önemli hale geliyor. Dayanışma ve ortak amaç bulmak için bir araç olarak hizmet etmesinin yanında aynı zamanda halkın verdiği mücadelelere ve yaptığı fedakarlıklara anlam yüklüyor.

Ancak bunun, ayaklanmayı dini bir gündemin sürüklemekte olduğuna dair bir bulgu olduğunu saymak yanış olacaktır. Dini söylem, toplumsal dayanışmayı canlandırmak için bir araç olarak kullanılmakta, fakat İslamileşmenin gelecekteki tam etkisinin ne olacağı hiçbir şekilde henüz saptanmamıştır. Bu sorunu aşmak için siyasi savaşımlar olacaktır, ÖSO'nun “ana akım” seksiyonlarının, bazıları yurt dışından gelen daha radikal unsurlarla giriştiği rekabet bunun habercisi.

Bu bağlamda ÖSO ile Hizbullah arasında yararlı bir karşılaştırma yapılabilir. ÖSO'nun “dinci” tonu, her şeye rağmen Lübnan'da İslami Direniş olarak bilinen Lübnanlı partininkini katiyen aşıyor. Hizbulah'ın açıktan İslamcı ve Şii kimliği, onun Arap dünyasında ve Sünniler arasında bir dereceye kadar oldukça popüler olmasını engellemedi. Ayrıca Lübnan'daki bazı Hristiyanlar ve laik solcular arasında desteği vardı ve halen de var.

ÖSO, siyasi açıklık, disiplin ve merkezi komutanlık yapıları açısından Hizbullah'ın gerisinde kalıyor, fakat İslamcı bir kimliği daha geniş bir ulusal çağrı ile uzlaştıramayacağını söylenemez. Hizbullah, İslamcı söylemini korurken siyasi arenaya katılmasının bir işareti olarak İslami cumhuriyet amacını fiilen terk etti. ÖSO, bu açıdan Hizbullah'ın pragmatizmine öykünebilir, her ne kadar mevcut koşullarda ve açıklıktan yoksunlukta böyle bir tartışma erken görünse bile.

Kesin olan bir şey varsa o da daha önce Mısır ve Tunus gibi İslamcılar Suriye'nin siyasi geleceğini şekillendirmede önemli bir rol oynamaya koyulacaklardır. Başarılı olabilmeleri, azınlıkları yabancılaştırmadan ve Suriye'nin parçalanma riskini artırmadan ne ölçüde geçişi başarıyla yöneteceklerine bağlı olacaktır. Sonucun ne olacağı bugünden oldukça belirsizdir. Geçtiğimiz on altı ay boyunca evrim geçiren ve bu geçişi şekillendirmede önemli bir rol oynayabilecek enerjik aktivist gruplar, olumlu sinyaller veriyor. Fakat aynı zamanda göz ardı edilmemesi gereken, giderek artan mezhepçi sürtüşmenin olumsuz sinyalleri de var.

Karl Sharro, Ortadoğu konusunda siyasi yorumcudur ve Karl reMarks blogunu yazıyor.

Lübnan merkezli El Ahbar gazetesinin İngilizce sitesinden kizilbayrak.net tarafından çevrilmiştir.