Sınıf Seminerleri'nin 5.si yapıldı

  • Arşiv
  • |
  • Sol Hareket
  • |
  • Eylem ve etkinlikler
  • |
  • 06 Ağustos 2012
  • 12:20

(06.08.12) – İzmir BDSP'nin yaz boyunca sürdüreceği sınıf seminerlerinin beşincisi “Eğitim ve sağlıkta neo-liberal dönüşümler” başlığıyla 5 Ağustos Pazar günü saat 17.00’de Çiğli Pir Sultan Abdal Derneği'nde gerçekleştirildi.

Eğitim-Sen ve SES temsilcilerinin gerçekleştirdiği seminerde ilk olarak Eğitim-Sen temsilcisi söz aldı.

"4+4+4 eğitimin metalaşmasının doruk noktasıdır!"

Eğitimin paralı hale getirilmesi süreçlerini tarihselliği içinde anlatan temsilci, son dönem gündemi işgal eden 4+4+4 sürecinin eğitimin metalaşma sürecinin doruk noktası olduğunu ve eğitimin tamamen piyasaya peşkeş çekildiğini ifade etti.

Sunumunu güncel örnekler ile çeşitlendiren temsilci, neo-liberalizmin ne olduğunu anlatarak sunumuna devam etti. Neo-liberalizmin en büyük gücünü kitlelerin beynini manipüle etme yeteneğinden aldığını ifade eden temsilci 25. Kare örneğini vererek sistemin daha küçücük yaşlardan itibaren medyası,okulu vb ideolojik aygıtları ile sistemin ideolojisini kitlelerin bilinçaltına nasıl empoze ettiğini anlattı.

Neo-liberalizmin, 1970’lerde krize giren ve kar marjları düşen çok uluslu sermayenin ve dünya kapitalizminin işçi ve emekçilerin daha önce kazanılmış olan parasız eğitim-sağlık-sosyal güvence vb. kazanımlarının karın konusu haline getirilmesi ve kamunun tasfiyesi projesi olduğu aktarıldı. Özellikle eğitimin çok karlı bir alan olması ve bu bağlamda sermayenin iştahını kabartması vurgulanarak Bologna sürecinden, 4+4+4 kesintili eğitim modeline kadar tüm bu projelerin sermayenin ihtiyaçlarına cevap vermek amacını taşıdığı vurgulandı.

Son dönem çok fazla gündeme gelmeyen “Eğitim Kampüsleri” ve “Okullar Hayat Olsun” projelerini detaylıca aktaran Eğitim Sen temsilcisi, eğitimin ticarileştirilmesi ve sermayeye peşkeş çekilmesi açısından bu iki projenin önemini vurguladı.

Sonuç kısmında “ne yapmalı” sorusunu soran temsilci buna cevaben mahallede, üniversitede, sokakta, fabrikada tüm bu saldırıların arkasında hangi sınıfın olduğunun ve bunu uygulayan devletin kimin çıkarlarının temsilcisi olduğunun vurgulanarak sınıfa karşı sınıf mücadelesi verilmesi gerektiğini ifade etti.

Ardından neo-liberalizmin ne olduğunu oldukça keyifli anlatan bir deney-kısa film gösterimi yapılarak sunum sona erdi.

"Kopara kopara alınan herşey haktır!"

Eğitimin ardından sağlıkta dönüşümü anlatmak üzere SES temsilcisi söz aldı.

1800’lerin başlarından 1940’lara kadar insanların bu günküne benzer bir şekilde “sağlık talebi” olmadığını çünkü sağlıkta bunu karşılayacak teknik olanakların ve tedavi edici araçların henüz geliştirilememiş olduğunu belirten temsilci, işçi sınıfı için yaşam süresini ortalama 15, burjuvazi için de 35 olduğunu ifade etti. 1870’lerde hıfsısıhha hareketi ve kanalizasyon-su şebekelerinin kamu-burjuvazinin devleti tarafından üstlenilmek zorunda kalınması ile yaşam sürelerinin 70’lere kadar çıktığını bunun sebebinin ise enfeksiyona neden olan koşulların kanalizasyon vb. yatırımlar ile ortadan kaldırılması olduğunu vurguladı.

1935’te sülfonamid türevi ilaçlar, 1941'de penisilinin, 1947'de ise geniş spektrumlu antibiyotiklerin bulunması ile tıbbın artık tedavi edici bir işleve kavuştuğu ifade edildi. Bu ilaçların burjuvazi tarafından ekmekten farksız bir meta olarak satılmak istendiğini, fakat işçi sınıfı mücadelesinin Avrupa’da doruk noktasında olduğu bu dönemlerde işçi sınıfının sağlık hizmetlerini ücretsiz almak için kendini dayattığını ve burjuvazinin bunu vermek zorunda kaldığını ifade eden temsilci bunun Avrupa işçi sınıfında ve dolaylı olarak dünya işçi sınıfında bir yanılsamaya yol açtığını sanki sağlığın insan olmaktan gelen bir “hak” olarak algılandığını ancak bunun böyle olmadığını belirtti.

İşçi sınıfının kopara kopara aldığı her şeyin “hak”kı olduğunu ve tersinden mücadele ile kazanamadığı Hiçbir şeyin “hak”kı olmadığını altını çizerek vurgulayan temsilci kendinden menkul, işçi sınıfı ve bujuvazinin dışında bir kamu olmadığını kamu denilenin egemen sınıfın devletinin tanımlanmış alanı olduğunu ifade ederek her türlü sosyal devlet teorilerine karşı cepheden işçi sınıfının iktidar perspektifi ile hareket edilmesi ve tüm alanlara yönelik politikanın bu bütünlük içerisinde verilmesi gerektiğini ifade etti.

Amerika’daki sınıf mücadelesinin Avrupa’dakinden farklı olarak, nicel açıdan güçlü olmakla birlikte siyahi-beyaz ayrımı üzerinden sınıfın bölünmesinin önüne geçilecek doğru politikaların hayata geçirilememesi sonucu sağlık hizmetlerini burjuvaziden koparıp alamadığını belirten temsilci bunun yanında Amerikan işçi sınıfının bilincinin bu bakımdan daha berrak olduğunu ve “sağlık haktır” gibi söylemler kullanmadığını belirtti.

Amerika’daki işçi sınıfının mücadelesinin burjuvazi tarafından bilinçli olarak sürekli ırk temelli parçalandığı ve tam olarak olmasa da Türkiye’deki sınıf hareketinin de bugün için benzer sıkıntılar yaşadığını belirten SES temsilcisi, buna dair politikaların önemini vurgulayarak sunumunu sonlandırdı.

Seminer soru-cevap kısmının ardından, 17 Ağustos’taki Devlet-Sınıf-İktidar adlı seminere ve Senkromeç’teki direnişe desteğe çağrı ile sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir