Avrupa Serbest Bölgesi
Serbest bölgeler sermayenin çitlerle çevrili özel sömürü alanlarıdır. Burada sermaye örgütünün kural ve hukuku geçerlidir. 1970’li yılların ikinci yarısında, gelişmiş kapitalist ülkelerde artan işgücü maliyeti, yükselen işsizlik oranları, iletişim ve ulaştırma teknolojisinde sağlanan büyük gelişmeler gibi bazı etmenlere bağlı olarak, uluslararası işbölümü yeniden biçimlendirilmeye başlandı. Temel hedef, azgelişmiş ülkelerdeki ucuz işgücünden yararlanmaktı. Ancak Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun varlığı ile sınıf mücadelelerinin dünya çapındaki yaygınlığı sermayeyi serbest sömürü noktasında sınırlandırıyordu.
Türkiye’de 1927 yılında çıkarılan Serbest Mıntıka Kanunu ve 1953 yılında kabul edilen 6209 sayılı Serbest Bölge Kanunu, ağırlıkla ticarete yönelikti. 1976-1977 yıllarında ise Türkiye’de ihracata dönük imalat sanayii üretimi yapacak serbest bölgelerin kurulması gündeme geldi. Ancak bu dönemde var olan sınıf hareketi nedeniyle bu projeler gerçekleşemedi. Neoliberal saldırıların yaşama geçirilmesi amacıyla gerçekleşen 12 Eylül faşist askeri darbesinin ardından özellikle sermayenin has uşağı Turgut Özal döneminde devreye sokuldu.
1985 yılında 3218 sayılı Serbest Bölgeler Yasası çıkarıldı. Bu kanuna göre, serbest bölgelerin her birinin kurulmasından sonraki 10 yıllık süre içinde kesin bir grev yasağı vardı (Geçici Madde:1). Bu yıllarda, Türkiye’de serbest bölgelerde yatırım yapılması için yapılan çağrı ve davetlerde, bu grev yasağı özellikle belirtiliyordu. Bu yasak kağıt üzerinde 2002 yılında kaldırıldı. Bugün biz bu yasağın sermaye tarafından fiiliyatta nasıl uygulanmaya çalışıldığını Çorlu’da Avrupa Serbest Bölgesi’nde kurulu bulunan Daiyang-SK grevi üzerinden açıkça görüyoruz. Kore kökenli Daiyang-SK sermayesi sendikayı dahi muhatap almamakta, toplu iş sözleşmesine yanaşmamakta, işçilere sendikasızmış gibi davranmaktadır. Bu, burjuva hukukunun dahi nasıl ayaklar altına alındığını açıkça göstermektedir. Türkiye’de 20 serbest bölge bulunuyor ve bu serbest bölgelerde 22 Nisan 2010 tarihinde yapılan bir düzenlemeyle taşeronlaştırmanın da önü açılmış oldu.
Avrupa Serbest Bölgesi (ASB), sanayi merkezi Çorlu bölgesinde 2 milyon metrekarelik alan üzerine kuruludur. Özünde Türk kökenli, fakat bir Alman sermayedarı olan Şahinler Holding tarafından kurulan Avrupa Serbest Bölgesi, organize sanayi bölgelerindeki ağır çalışma ve sömürü koşullarıyla eşdeğer niteliktedir. OSB’ler nasıl ki sermayenin organize sömürü bölgeleriyse, ASB’ler de serbest bir sömürü alanıdır.
1998 yılında temelleri atılan ASB, 2003 yılında dinci-gerici parti AKP’nin şefi Erdoğan tarafından resmi olarak açıldı. Avrupa Serbest Bölgesi’nde tekstil, cam sanayi, bilgisayar, paslanmaz çelik, ambalaj, otomotiv ve kimya gibi çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren yaklaşık 200 fabrikada binlerce işçi çalıştırılmaktadır. Bilkont, Büro Teknik, Epta Metal, Şahinler Mensucat, Daiyang-SK, Neptün Oto, Mega Matbaa ve Makine, MTU Motor, Nursan Oto Sistemleri, Unilever, Bekaert Tekstil, Foxconn gibi önemli fabrikalar Avrupa Sanayi Bölgesi kapsamında faaliyet gösteren temel fabrikalar arasındadır. 2010 yılı verilerine göre yıllık ticaret hacmi 2 milyar doların üzerinde olarak açıklanmaktadır. Bu devasa meblağın gerisinde işçilere dayatılan ve ortaçağ çalışma koşullarını aratmayan ağır çalışma ve sömürü koşulları bulunmaktadır.
Üçüncü ayına giren Daiyang-SK Metal fabrikasında yaşananlar bu ağır çalışma ve sömürü koşullarını teyit eder niteliktedir. Daiyang-SK Metal’de yaşanan kuşkusuz ki buzdağının sadece görünen kısmıdır. 200 fabrikada, düşük ücretler, güvencesizlik, sosyal hakların gaspı, sendikasızlık, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmaması gibi birçok sorun hemen her gün işçilerin sırtında ağır bir yük olarak durmaktadır. Daiyang-SK Metal’de yaşananlar ASB’de yaşananların kısa bir özeti niteliğindedir.
ASB’de faaliyet gösteren sermayedarlara, ASB yönetimi tarafından kurumlar vergisi muafiyeti, Ar-Ge personeli gelir vergisi muafiyeti, KDV’siz fatura kesme ve alma imkânı, stopaj ve damga vergisi muafiyetleri gibi önemli imkânlar sunulmaktadır. Ayrıca ASB tanıtım broşüründe “ucuz ve kaliteli işgücü” olanağından da bahsedilmektedir. Bu sözcük her şeyi açıklamaya yeter de artar bile. Çorlu ASB’de devasa bir artı-değer birikimi bulunmaktadır. Bu birikim oldukça büyük oranda sermayenin kasasına akmaktadır. Burjuvazi gittikçe palazlanırken, işçi ve emekçiler dipsiz bir yoksulluğa itilmektedir. Buradaki olgu emek-sermaye çelişkisinin ne denli keskin olduğunu göstermektedir. Fakat aynı zamanda buradaki mücadelenin de ne derece şiddetli geçeceğinin göstergesidir. Özel güvenlik birimleriyle, polisiyle, mülki idare amirleriyle burjuvazinin bu kalesi özel olarak korunmakta, kendine has kanunlar büyük bir keyfiyet içerisinde uygulanmaktadır. 3 aydır fabrika içerisinde çevik kuvvet bekliyor. Grevciler toplu olarak bölgeye sokulmuyor, sürekli olarak bölgede çalışan işçilere kimlik kontrolü yapılarak tam bir baskı ve terör ortamı yaratılıyor.
Salt ASB değil, bir bütün olarak Tekirdağ, bir sanayi kentidir. Çorlu, Lüleburgaz, Çerkezköy, Kapaklı, Saray ilçelerinde onbinlerce sanayi işçisi çalışmaktadır. Büyük ve orta ölçekli fabrikalar bulunmaktadır. Bu bölgelerde kurulan sanayi bölgeleri sermayedarlar tarafından yeni ve geniş istihdam alanları olarak değerlendirildi. Ancak her fırsatta kriz gerekçesiyle yoğun bir sömürü dayatıldı. Esnek üretim biçimleri bölgede yaygın olarak devreye sokuldu. Son dönemlerde yoğun sömürü koşullarına karşı işçi ve emekçiler de sendikalaşma bilinci gelişiyor. Saldırıların dozajı arttıkça mücadele serpilip gelişiyor. Avrupa Serbest Bölgesi’nde Epta Metal ve Daiyang-SK Metal grevleri en belirgin ve öne çıkan örnekler arasındadır. Çerkezköy’de Trexta işçilerinin direnişi yine somut bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Bir sömürü cehennemi olan bölge, sermaye açısından şimdilik tam bir cennet gibi gözükmektedir. Fakat Tekirdağ bölgesinde sınırlı da olsa sınıf cephesinden yükselen kıpırdanma canlanarak sürecektir. Sermayenin sömürü kalesi olan bölge, işçi sınıfının militan mücadelesinin kalesi olacaktır.